Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Şarkılar Zeki Müren'le farklıydı

Şarkılar Zeki Müren'le farklıydı
 

İki yıl önce tam da Pavarotti’nin öldüğü günün akşamıydı. 6 Eylül 2007. TRT1 Funda Arar ve Kıraç’ın programını Zeki Müren’e, onun hatıralarına, şarkılarına ve görüntülerine ayırmıştı. Seyredilmeye, dinlemeye doyamayacağınız muhteşem bir programdı. Hakkını vernmek gerekirse gerek Funda Arar ve gerekse Kıraç kendi değişik yorumlarıyla şarkılara bir başka güzellik veriyorlardı.


İtalyan sanatçı Pavarotti bir tenor’du ve Dünyaca ünlüydü. Zeki Müren ise Türk’tü. Dünya’nın gelmiş geçmiş en güzel sesli sanatçılarından biriydi ama dışarda konser verdiği pek görülmemişti. O nedenle dışarda pek tanınmışlığı yoktu. Yaptığı müzik de Dünya’da pek tanınan bir müzik değildi. Oysa Pavaroti’den çok daha büyük bir sanatçıydı.


Pavarotti ile Zeki Müren’i neden kıyasladım kendimce bilmiyorum. İkisi de Eylül ayında bu Dünya’ya veda etmişlerdi. Belki ondan. Belki ikiside de hayata veda ettiklerinde hemen hemen aynı kilolarda idiler. Belki de Pavarotti’ye üzülürken, Zeki Müren’i unutup, hatırlamadığımızın üzüntüsünden.


ne zaman iki satır yazmaya kalksam
hep sana hep seni hep bizi yazıyorum
ne zaman bir kadeh alsam elime
hep sana hep seni hep bizi içiyorum

her gece kederdeyim
durmadan içiyorum
sevda ektim kalbime
yalnızlık biçiyorum


Diye başlayan kendi Bestesi olan Kahır Mektubu isimli şarkıyı onun sesinden dinlemek, daha doğrusu onun sesisini dinlemek, hangi şarkısı olursa olsun insanı rahatlatır, dinlendirir, huzur verirdi.
‘’Gözlerinin içine başka hayal girmesin, bana ait çizgiler dikkat et silinmesin’’ sözlerinin geçtiği ‘’Beklenen şarkı’’ isimli şarkısı, gerçekten ondan dinlemeyi beklediğim ilk şarkıydı hep.


Zeki Müren 65 yıla sığdırdığı yaşamının son 15-16 yılını hastalıkları nedeniyle Bodrum’da inzivaya çekilerek geçirdi. Sanatla uğraşamadı. Oysa sağlıklı olduğu dönemler, tartışılmaz gerçekten ülkenin Sanat Güneşi’ydi. Kendine has giyim tarzı, her sahneye çıkışında aylarca, senelerce konuşulurdu. Türkiye’de sahne düzenine, kıyafetine, daha bir çok şeye öncelik etmiş birisiydi. Onca popüler olmasına rağmen, şimdikiler gibi, ne bir olay çıkardığı duyulmuş, ne biriyle kavga etmiş, ne o şöhretinin altında ezilmiştir.


Türkçeyi, Türkiye’de en güzel konuşan oydu. Buna itina gösterirdi. İtina gösterirken de kendini zorlamazdı. Kelimeler, cümleler, onun dudaklarından su gibi akar giderdi. Cinsel tercihi hakkında söylenenler kendini ilgilendirirdi. Milletin ona olan sevgisi ile o konu gündeme bile gelmezdi.


45 lik plak devrinin imparatoruydu. Yerli, yabancı hangi şarkı popüler olursa olsun, onun bir de bakalım Zeki Müren nasıl söylemiş kısmı vardı. Ve o şarkının mutlaka bir de Zeki Müren plak’ı alınırdı ama o da şarkıyı yine de o, sahibinden mutlaka daha iyi söylerdi.


Onun bu Dünya’da biraz erken yaşadığını düşünüyorum. Türk Sanat Müziğini bu ülkeye sevdiren insandı ama TV’nin ilk zamanlarına bile, kendinin son zamanlarında yetişebildi. Teknolojinin nimetlerini pek göremedi. Bugün dinlediğimiz şarkılarının çoğunda bile sterio kayıt bile yok.

Zeki Müren’den sonra dikkat ediniz, Türk Sanat Müziği de bitti, sanatçı da çıkmadı. Zaten o sese sahip bir sanatçının çıkması da kolay kolay mümkün değil.


Bir şarkısında Adım Mesut diyordu, soyadım Bahtiyar. Aslında hiç de Mesut sayılmazdı. TRT1 de ki görüntülerinde telefonla derdini anlatıyordu. Hastaydı ve tabi ki hassas. ‘’elleri kanayana kadar alkışlayan seyircinin karşısından sonra gideceğim yer yine dört duvar, yine yalnızlık ve haplar, ilaçlar’’. Diyordu.


Pavarotti’nin ölümü bana nedense o gece onu hatırlattı. Sanki TRT de beynimi okumuştu. Onun şarkıları ile geçen gençliğimi hatırladım. 6 değil, sanki 16 oktavlı bir sese sahipti. Notalar onunla coşuyor, şarkılar gürül gürül çağlıyordu.


Beklenen Şarkılar, beklenmeyen bir yalnızlıkla başbaşa şimdi. Sanat ise Güneşinden yoksun.


Zeki Müren bir devre adını vermiş, o nesil de onu dolu dinlemiş, dolu dolu yaşamış, bağrına basmıştı. Ne yazık ki, şimdiki nesil, ve müzikseverler ise, hem onun sesisinden, hem renkli kişiliğinden, hem o muhteşem Türkçe’sinden mahrum

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..