Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '11

 
Kategori
Güncel
 

Şehitlerin ardından

“Beklemeyin: Ne Panpiş Ne Şike” başlıklı yazımda gereksiz magazin haberleri ve futbolla ilgili gündemin abartılmasını eleştirmiş, gerçek Türkiye ve dünya gündeminin dikkate alınması gerektiğini yazmıştım. Örneğin, Fenerbahçe’nin protesto eylemleri yerine, PKK’nın dev bir organizasyonla protesto edilmesi gerektiğini yazmıştım. Daha bu yazıyı yazdığımda 15 Temmuz’un 2 gün öncesiydi. Yaşanan bahar havasından etkilenip “Ne PKK’sı, ne terörü? Türkiye dev bir ülke olma yolunda gidiyor” diye düşünenler olmuştur. Ama ben maalesef terörün hiçbir zaman uyumadığını ve uyumayacağını, sadece dumanlı havayı beklediğini tahmin ediyordum. Düşüncem de gerçekleşti. Keşke yanılsaydım! 13 askerimiz korkunç bir şekilde Diyarbakır Silvan’da şehit oldu. Bir komiser Siirt’te saldırıya uğradı. 

Klasik başsağlığı söylemlerinden sonra, Başbakan CHP liderini suçladı “asker moralsiz” dedi diye. Kılıçdaroğlu da terörün sorumlusu olarak askeri hapse atıp moralini bozan iktidarı suçlamıştı zaten. TSK’yı suçlayanlar da oldu. Askerler yorgunmuş, yangını TSK çıkarmış, falan filan… Daha ne abuk sabuk teröristleri sevindiren açıklamalar. “Hırsızın hiç suçu yok mu?” dedirtti bu açıklamalar! Beyler, bayanlar! Ben komutanların emirlerindeki askerleri çocukları gibi gördüklerine, bile bile bir hata yapmayacaklarına, askerleri ölüme göndermeyeceklerine inanıyorum. Askerler tabii yorgun olacak! Sırtlarında 40 kilo ağırlık saatlerce yürüdüler. Oraya Çeşme’ye, Bodrum’a tatile gitmediklerinin de bilincindelerdi. Ama karşılarında son derece acımasız, hain, aşağılık bir örgüt vardı. Bu örgüt kendi elemanlarına bile karşı o kadar acımasızdı ki, yaralılarını ölüme terk edebiliyor, bazen kendi öldürebiliyordu da… TSK’nın nizami hareket etmeye çalıştığı için, eksikleri olmuştur olduysa eğer… Karşısında ise illegal, gayrinizami bir örgüt! Bu yüzden, azılı ve kalleşçe savaşma konusunda tecrübeli teröristlere karşı mücadelede, acemi deneyimsiz çocuklar yerine donanımlı, terörle mücadelede tecrübeli, profesyonel askerlerin görevlendirilmesi gerekiyor. 

Şimdi bütün bu olanlar Kürtler haklarını alamadı diye mi oluyor yani? Kim “bana haklarım verilmedi, hakkım yendi” diye ülkesinin askerini, polisini, sağlık görevlisini, öğretmenini hain tuzakla öldürmeye çalışır? Bence baştaki kişiler –sıradan Kürt halkı değil- en büyük tavizleri alana kadar bu terörü bitirmeyecekler. Bu, demokratik özerkliğe hatta bağımsız devlet arayışına kadar gidecektir. Bu terör örgütü, ülkenin askerine, polisine, siyasilerine nefret, kin besliyor. Kökeni ne olursa olsun, insanın yaşadığı ülkeyi düşman görmesine ben akıl erdiremiyorum. Aynur Doğan’ın protesto edilişine gelince… Artık terörün yarattığı nefret ve öfke öyle bir hal aldı ki, insanlar Kürtçe konuşanı, şarkı söyleyeni boğacak. Tabii ki, bu protesto yanlış, haddini aşmış… Ama keşke Aynur Doğan da şehit olan askerlere rahmet dileseydi ve teröre karşı olduğunu kesin dille söyleseydi. Halkların kardeşliği ve barış söylemine o zaman daha çok inanırdık. 

Saldırıyı Öcalan’ın talimatına rağmen PKK’nın bilmem ne kanadı gerçekleştirmiş diyorlar. Onu bunu bilmem, her lafa da inanmam. Bildiğim bir şey var ki, hiçbirşey ama hiçbirşey, haklarınız verilmese de, ayaklar altında çiğnense de, şiddeti, terörü, 20’li yaşlardaki ülkenizin askerlerini hain pusuyla öldürmeyi mazur gösteremez. Üstelik son yıllarda insafı olan, Kürt sorunun çözülmesinde olumlu gelişmeler olduğunu inkar edemez. En azından sorunu çözmek için bir çaba var. Ancak, birtakım pazarlıkçılar, şimdilik özerklik hariç hiçbir gelişmeyi gelişmeden saymıyor. 

“BDP seçimde başarılı oldu” diye sevinenler… Eğer BDP’nin başarısı, “şu dediklerimizi yapın, yoksa karışmayız” şeklindeki tehdit söylemlerini, terör eylemlerini, demokratik özerklik taleplerini, Öcalan’ın muhatap alınması isteklerini artıracaksa, bir işe yaramaz. Ancak, Hatip Dicle gibi milletvekilliği hakkını kazanmış birinin, hakkının gaspedilmesi de son derece yanlıştır. Yapılması gereken, ya başta Dicle’nin milletvekili adayı olmasına izin vermemekti ya da ille de Dicle milletvekili olamayacaksa, onun yerine başka BDP’li bir milletvekilinin seçilmesiydi, koltuğunun AKP’ye verilmesi değil. 

AKP’li milletvekillerini cenaze törenlerinde yuhlayanlar… Onları daha yeni siz seçtiniz. Gerçekten oy verdiniz mi, bilmiyorum. Vermediyseniz diyecek sözüm yok. Verdiyseniz, seçim döneminde yalancı bahar havası yaşadığımızı, PKK’nın geçici olarak eylemlerine ara verdiğini, borçların, zamların ertelendiğini, çılgın projelerin gerçekleşse de gerçekleşmese de havada uçuştuğunu bilemediyseniz, yazıklar olsun…. O zaman siz muhtemelen Başbakan “ben MHP’nin yerinde olsaydım, Apo’yu asardım” deyince de ona inandınız. Hele ki, seçim sonuçları açıklanınca ve balkon konuşmasını dinleyince sevinçten sarhoş oldunuz. Sanki terör, pahalılık, yolsuzluklar ebediyen bitmiş, Türkiye Cihan Devleti olmuş, tüm Ortadoğu onun sözünü dinliyordu. Şimdi ise, bir grup PKK’lıyla baş edemediği konuşuluyor. Oy verenlerin şikayete hakkı yok. Bu kadar erken de şikayet edilmez zaten! Hele bekleyin daha neler olacak? 

Yine de yılgınlığa, taşkınlığa kapılmayalım. Olanların suçunu sade Kürt vatandaşlarının sırtına yüklemeyelim. Zira şehit olan askerler arasında Kürt kökenliler de vardı. Ama lütfen terör olaylarını birebir Kürtler’in haklarının yenmesine de bağlamayalım. Olanlar yine Türk ya da Kürt zavallı yoksul, sade halkıma oldu. 

 
Toplam blog
: 111
: 670
Kayıt tarihi
: 01.02.11
 
 

ODTÜ Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği mezunuyum. İlgi alanlarım edebiyat, sinema, tiyatro, TV..