Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Sevgi üzerine birkaç söz

Sevgi üzerine birkaç söz
 

Sevgi yaşamımızda en çok etkilendiğimiz ve önemsediğimiz duygumuz. Ne yazık ki onu basmakalıp ve yapay bir duygu haline getirmekteyiz belki de!..

Sevgi; belki de en önemli doğal yaşamsal duygumuz. Ruhsal enerjimizin en temel yakıtlarından biri. Bu konuda yazılmış, söylenmiş o kadar çok şey var ki, bir çok insana artık sevgi ile ilgili bir şey dinlemek veya okumaktan gına gelmiş olabilir. Benim de bazen böyle hissettiğim anlar olmuştur doğrusu. Bu konuda çok uzun, hatta ciltlerce kitap bile yazmak mümkün olabilir belki. Ama ben kısa bazı vurgular yapmakla yetineceğim.

Bu duygu neden bu kadar önemli? Bunun en etkili yanıtını bu duygunun olmadığını tasavvur etmeye çalıştığımızda bulabiliriz sanırım. Bunu örneklemeyeceğim, hepimiz biraz zihin egzersizi yaparak sevgiden yoksun bir hayatın nasıl olabileceğini hayal edebiliriz. Sevginin olmadığı bir hayat hiçbir canlı için şimdikiyle aynı olamazdı; hatta evrensel sistemin bile tamamen tersyüz olacağı, ya da böyle bir sistemin bile olmayacağını söylemek mümkün.

Sevgi duygu dünyamızın tek hakimi değil. Bu duygunun yanında özellikle nefret başta olmak üzere bir çok olumsuz duyguyu da taşıyor ruhumuz. Bu olumsuz duyguların varlığını ve onların da doğallığını yadsıyan veya görmezden gelen yaklaşım ve açıklama biçimleri de yapay kalacaktır ve inandırıcı olmaktan uzaktır. Hayatımızın (varoluşsal olarak) içinde sevgi denen bir duygu var, ama kabul etmeliyiz ki nefret de var, öfke de var, saldırganlık da var, ya da sevmemek de var. Bunlar aslında bir dengenin kaçınılmaz unsurları olarak varlar. Ama asıl önemli olan, bizim kendi bireysel içsel yaşantımıza neyi hakim kıldığımız, baskın olan duygumuzun hangisi olduğu. Bu, sadece doğal bir eğilimle değil, aynı zamanda ve bilinçli bir çabayla da (zorlamadan) olması gereken bir duygu hakimiyeti. Diğer karşıt olumsuz duyguları yok etmeye çalışarak değil, sadece o olumsuz duyguların tamamen bizi yönetmesine izin vermeyerek sağlanan bir sevgi hakimiyeti.

Sevgi tükenmiyor, biz sevmeyi unutuyoruz. Bir çok insan yaşamın kendisine getirdiği olumsuzluklar, hayal kırıklıkları, acılar, kötülükler (veya böyle algılamış olması) vb. gibi yaşantılar sonrasında içindeki sevginin tükendiğini, artık hiç kimseyi, hiçbir şeyi sevemeyeceğine ve sevilmediğine de inanmaya başlayabilir. Bu yanlış bir inanıştır. Çünkü sevgi yok olmaz; sonsuz evrensel enerjinin bir parçası olan ruhsal enerjimizin vazgeçilmezidir. Kişi aslında sadece sevmeyi ve sevilmeyi unutmuştur ve kendinden uzak tutmaktadır. Yeniden bu duyguyu ortaya çıkarması için ya kişisel ya da bazen dış kaynaklı bir müdahaleye gerek vardır o kadar. Yeniden orijinindeki sevgiyi bulabilecektir mutlaka.

Sevgi bedelsizdir ve karşılıksız olmalıdır. Satın alabileceğimiz veya satabileceğimiz bir şey değildir. Ama sosyal yaşamda kişisel varolma kaygıları içindeki insanlar bunu bir bedelle alıp verebilecekleri hissine kapılıyor olabilirler. Sevgi ancak doğal olarak yöneltebileceğimiz ve bize de doğal olarak yöneltilebilen bir gerçek duygudur. Eğer bir karşılık bekleyerek veriyorsak ya da almak için bir bedel ödüyorsak bu gerçek sevgi değildir. Bu sevme ve sevilme ihtiyacımızı masturbe (istimna) etmektir ancak. Bazıları her verilenin karşılığında mutlaka alınan bir şey olması gerektiğini, ya da verdiğimizde almayı da bekleyeceğimiz tezini öne sürebilirler. Evet doğru verdiğimizde alırız, aldığımızda da veririz; ama bizim bunu bu ön koşul ile yaptığımızda, aldığımızın da verdiğimizin de (sevgi için) yapay olmasına neden olacaktır. Bu ön koşulu koymadığımızda ise zaten bu prensip kendiliğinden işler; sevgiyi karşılıksız olarak verirseniz mutlaka size de geri dönecektir. Karşınızdaki sevgi yolunu tamamen kapatmış biri olsa dahi sizin karşılıksız sevginiz onda bu kanalın yeniden açılmasına yardım edecektir. Karşılıksız olmalıdır ama karşılıksız değildir.

Sevgi kavramsal olarak soyuttur, ama yaşamsal olarak somutlaştırılabilmelidir. O zaman etkinlik kazanacaktır. Birini ya da bir şeyi ‘seviyorum’ dediğinizde, evet iç konuşmada veya sözel olarak ifade edildiğinde bu önemlidir ama yeterli değildir. Sevgi vitrinde duran bir süs değil, somut olarak yaşamınızdaki süreçlere aktarılması gereken bir duygudur. Sevginizi sözlerinizle birlikte davranışlarınıza ve eylemlerinize de yansıtmalısınız; örneğin birine onu sevdiğinizi söylemek yeterli değildir; ona bunu davranışınızla; ona değer vermekle, dinlemekle, anlamaya çalışmakla, onu dikkate almakla, paylaşmakla, ona zaman ayırmakla, onun için bir şeyler yaparak, ona dokunarak, bazen onu koruyarak vs. gösterebilmelisiniz. Gerektiğinde sevginin ifadesi konusundaki kişisel güçlüklerinizi değiştirme çabası içinde olmalısınız; bunu kişisel gelişim hedeflerinizden biri olarak görebilmelisiniz.

İlk paragrafta da söylediğim gibi bu konu üzerinde çok şey yazılabilecek bir konu ama ben şimdilik burada bitiriyorum. Bu yazı için son söylemek istediğim sevginin uğraşıldığında ortaya daha fazla çıkarılabilecek, çoğaltılabilecek, geliştirilebilecek ve gerektiğinde yeniden öğrenilebilecek bir şey olduğu. Aynı zamanda onun varlığının bizim için temel yaşamsal bir değeri olduğunu ve mutluluk, aşk, huzur, barış, iyilik vb. diğer tüm olumlu, güzel duygu ve yaşantının varlığının sevginin varolmasına bağlı olduğunu bilmeliyiz. Onu yok edersek veya yokmuş gibi yaşarsak, hayatımızdaki olası tüm güzel şeyleri de yok edebiliriz. Herkesin bu duyguyu, her gün, sahip olduğundan daha fazlasını ekleyerek yaşaması dileğiyle. Sevgiler…

Uzm. Psk. Bülent Korkmaz

psikologbulentkorkmaz.com/

 
Toplam blog
: 40
: 3827
Kayıt tarihi
: 02.07.07
 
 

Uzman Psikolog Bülent Korkmaz kuruculuğunu yaptığı KRM Psikolojik Hizmetler'de Danışman Psikolog ve..