Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '21

 
Kategori
Deneme
 

Seyirci

Sana nasip bana kısmet aşklarında yürüyorum. Burnuma değen yasemin kokularında gökyüzünün pür telaş şimşek yağdırdığı on heceli yazgımın son zavallılığındayım. Ayaklarım çıplak, batıyor cam parçaları… Dokuduğun gülüşlerin terzinin söktüğü aşk alevlenmecesinde bir gıdım sana yol yürümediysem ne olayım! Üstüme olmuyor sensiz hiçbir elbise…

Kilolarca aldım ayrılık hissemden. Sana nasip, bana kısmet yollarında aşkı yürüyorum. Başparmağımın tırnağının ojesiz hallerinden mustarip olduğu bakımsız hallerime bir balıkçı sövüyor. Oltası belden aşağı ve anlamsız yalnız balıkla buluşurken. Ben, kayıklarda zeytin tanesine ağzını açan o son martıyım.

Ellerim ürkek çekerken kürekleri, bir demden her dem sen düşerken dolularla; arkası yarınların fragmanında takılı kalan haber kontağıyım. Sana nasip, bana kısmet ebeveynlerinde yeniden doğuyorum. Bize doğdum sanıyorum ama sen bir başkasının kollarında aşkı arayan hercai, ben yasemin kokularında efkârlı bir deli dilenci…

Aşkı dilendiğim gök, aşkı benden esirgiyor. Deliniyor, deliliğimle. Delinin deli olduğunun farkına varması onun en akıllı olduğunun da işaretidir diyor aynı zamanda; İç sesimin mütemadiyen akıllı görünen deli temsilcisi…

Bana nasip, sana dünden hazır mutluluklarda denize atlıyorum. Kulaç atıyorum, kuşaklar boyu gidiyorum senden. Anneannenin anneannesinin anneannesinin de anneannesine rastlıyorum. Ellerini öpüp gelecek olan seni istiyorum. El öptürmeyi bırak, aşktan yana seni bana nimet bile saymıyor.

“Peki” diyerek yol alıyorum öteki senlerin öteki bizlerinden. Sana müsait bana namüsait pedallarda bisikletin süremediğim geleceklerine gidiyorum. Hem yaya, hem kaldırımda boy sergileyen bir aşk olur mu insan? İnan, o ben değilim desem de üstüm başım korularda pirelenen bir zavallı aşk çıyanı…

Şekerlere uğruyorum, Ada’nın sana masal püskürten kim bu serseriliğinden mektup getiriyorum. Elimde koca koca şekerlerle. Okursun belki beni bu sefer. Olmayan gamzemden öper, üstüne bir de not düşersin; “Bu kadar bekledin, geliyorum madem” dersin. Anneannenin anneannesinin anneannesinin anneannesine de selam gönderirim, en içten sevgilerimle…

Seni bana yâr etmeyenlerin seni bana gün yüzü diye gösterdikleri dört mevsim olursun.

Canlılıkla salınırım penceremin sarkıtılmış iplerinden. Babaannenin babaannesinin babaannesinin de babaannesi düşer fikrinin ince gülünden, yakana da bir karanfil; papyon da yaraşır. Oluruz, düğün dernek…

Başkasına nasip bana nispet olduğun geçmişimde yürüyorum. Cam parçalarının elime de diken gibi battığı düzlükte yokuşlardan sen diye nefes nefese kalıyorum. Üstelik âşığım da…

Aşk! Üç paket içtiğim senden, dört paket sensizliğe çıkardığım aşk… Ciğerimin İstanbul denizine kara bulut türküleri çığırdığı aşk… Orada dalgalar boyu sen varsın. Aşk…

Babanın babasının babasının babası da var. Ellerinden öperim hepsinin. Seni paket servis yapıp aşktan üryan sunmuşlar başkalarına, en geçmişinden üstelik. Bana ne oluyorsa?

Özür dilerim. Bu lal, buradan bir daha aşkla geçmez.

Tasını tarağını toplayıp yüzüne aşk diye gülmez.

Durur şöyle bir, anneanneler ile dedeler düğün diye seni başkasına emanet eder.

Ne yapsın, kör talih ile sualleri heyecan olan aşk karşılanırken alkışlarla; bana yağmurun fikri düşer.

Yaprak kımıldayan yaz sokaklarında sensizliği yürüyorum.

Adım başı kıyafet.

Hiçbiri de sensiz üstüme yapışmıyor.

Sıcak, terli, temmuz aşüfteliği bozmuş aklımı.

Aşk… Kaldırımda yolgeçen hanı…

Döner şöyle bir başım; üç yüz altmış derece sana dönerken aklım.

Sen oradasın. E o da orada!

Prenses kirpikli soytarı esvaplı aşk kadını!

Ben kimim ki?

Seyirci işte, durdum bakalım…

Dilara AKSOY

 
Toplam blog
: 196
: 226
Kayıt tarihi
: 03.01.13
 
 

     1989 doğumlu, İstanbul Üniversitesi Felsefe mezunu. 10 yaşında şiir yazarak başladığı kalem ..