Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Shırdı Saı Baba

Shırdı Saı Baba
 

Bildiğiniz gibi, Allah, tarih boyunca ilk Nebi Hz. Âdem’den başlayarak en son Nebi/Resul olan Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar tam yüz yirmi dört bin Nebi/Resul göndermiş, bu seçkin mahaller, yolunu sapı


“Yaşlı bilge, tesbih ağacının gölgesinde oturan genci gördüğünde: “Hoş geldin Sai!” diye bağırmıştı. Halinden bir Sufi fakiri olduğu anlaşılan bu gencin nereden çıkageldiğini kimse bilmiyordu. Bilgenin onu “kurtarıcı” ya da “ermiş” anlamına gelen Sai adıyla çağırmasına rağmen, köy halkı buna dikkât etmemiş, ondaki kutsallığı hemen fark edememişti. Ama o günden itibaren, Hindistan’ın Maharashtra eyaletindeki Shirdi köyü bir daha eskisi gibi olamayacaktı...

Evet, ünü o köyden tüm dünyaya yayılan Shirdi Sai Baba, bir Sufi evliyası, hatta dediklerine göre, Tanrı'nın bedenlenmiş haliydi. 1838 yılında bir Brahmin ailesine doğduğu rivayet edilen ermişin ilk gurusunun bir Müslüman fakiri, ikincisinin de Venkusa adındaki Hindu üstadı olduğu söylenir.

Dinlerin ötesine geçerek, ahlaki kuralları ve spritüel yasaları yalın bir dille, binlerce öyküyle süsleyerek anlatan; öğretilerini herhangi bir sisteme oturtmadığı gibi, geride yerini alacak öğrenci de bırakmayan bu mükemmel insanın yegâne amacı, Tanrı inancını, aşkını geliştirip pekiştirmekti. Şöyle demişti bir gün: İnsanlara istediklerini, benim onlara vermek istediğimi arzu etmeye başlamaları umuduyla veriyorum.”

Geçmişi ve geleceği görebilen, en ölümcül hastalıkları bile iyileştirebilen, ölüleri diriltebilen, olayları etkileyebilen, maddeyi manipüle edebilen Sai Baba’nın mucizeler yaratmasındaki neden buydu. Enigmatik bir kişiliği vardı. Öfkesi kabardığında herkes kaçacak delik arardı. Kullandığı mizah, öğretisinin ve kişiliğinin bir parçasıydı. Belki her şeye kadirdi, ama o, aldığı sadakalarla yaşamayı, basit entarilerle dolaşmayı, çuval bezini yatak, kiremidi yastık olarak kullanmayı seçmişti.

Kendisini dinlemeye gelenlere, “ Para gereklidir, ancak onu bir saplantı haline getirmeyin” diyordu, “Zenginseniz eğer, meyvelerinin ağırlığıyla eğilmiş ağaç gibi alçak gönüllü ve cömert olun.” Mesken edindiği yıkık dökük camide ilk mucizesini gerçekleştirdiğinde, cimrilik edenlere unutamayacakları bir ders vermişti. Esnaf, camide sürekli yanan kandiller için bedava yağ vermemekte karar kılınca, Baba yağ yerine su koyarak kandilleri yakmaya devam etmişti!

Hakkında anlatılan inanılmaz hikâyeler, onun hiçbir isteği geri çevirmediğini, görünmeyen kollarıyla sevenlerini kucaklayıp kolladığını, acıları absorbe edip karmaları istediğince dönüştürebildiğini kanıtlıyor. “Ben, beni düşündüğünüz her yerdeyim” diyor, kendisinden yardım talep eden herkesin imdadına yetişiyordu.

1911 yılındaki veba salgını sırasında Baba’nın bedeninde yaralar belirmiş, ama hastalık köydeki ahaliye bulaşmamıştı. Çocuklarını küçük yaşlarda kaybeden adam, hiç değilse tek evladının hayatta kalabilmesi için yalvardığında, “Neden bir tane istiyorsun? Ben sana iki tane vereceğim!” demiş, adamın iki kızı ve iki oğlu olmuştu. Saldırıya uğramalarına ramak kalanlar, onun adını telâffuz ettikleri an, saldırı garip bir şekilde duruyor; hırsıza parayı kaptıranlara para beklenmedik şekillerde, bazen de katlanarak geri dönüyordu.

Yaşamının son yıllarında sevenlerinden yağan parayı fakirlere dağıtıyor, gerektiğinde onlara yemek yapıyor, en ufak ihtiyaçlarını dahi karşılıyordu. Onun akıllara durgunluk veren şefkâti tüm dünyayı iyileştirmeye yeterliydi. Herkes yürekle isteyebilseydi eğer... 1938 yılında ölmeden evvel şu sözü vermişti: “Bu bedeni terk ettiğimde bile aktif ve güçlü olacağım. Bana sığınanlara, kendini bana teslim edenlere el vermek, yol göstermek için hep yaşayacağım. Mezarım, sevenlerimi kutsayacak, ihtiyaçlarına koşacak. Bana baktığınızda, ben de size bakacağım. Yükünüzü bana bırakırsanız, onu mutlaka taşıyacağım. Benim nasihatime ve yardımıma ihtiyaç duyarsanız, o size mutlaka verilecektir.”

Shirdi Sai Baba, ölümünden sekiz sene sonra Sathya Sai Baba olarak yeniden dünyaya geleceğini söylemişse de, sevenleri, verdiği bu sözü hatırlayıp mezarını ziyarete gitmeye, sessizce onu çağırmaya devam ediyor. Günde yaklaşık yirmi beş bin kişiyi ağırlayan Shirdi Köyü, Sai ruhunun ölümsüzlüğünü; unutulmaz bir evliyanın spritüel görkemini simgeliyor. İyi ki varsın “diyebilenler için...”

Değerli dostlarım!

Yukarıda,Sai Baba’yı anlatan metni yazan ben değilim.Yazarı, Işık Menderes. Bu yazıyı kaleme almış, ben de kesip saklamıştım. Bizim kafa patlattığımız konularla yakın ilgisi olduğunu düşünerek üzerine eğilme zorunluluğunu hissettim. İlginizi çektiğini umuyorum. Peşin söyleyeyim; amacım kimseyi yargılamak ya da başarılarını engellemek değildir. Ama, hedefin kaba çizgilerle de olsa netleşmesi gerekiyor. Bu hususu bilmiş olun.

Şimdi izninizle konuyu biraz irdelemek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Allah, tarih boyunca ilk Nebi Hz. Âdem’den başlayarak en son Nebi/Resul olan Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar tam yüz yirmi dört bin Nebi/Resul göndermiş, bu seçkin mahaller, yolunu sapıtanlara, var oluş gayesine aykırı hareket edenlere ışık tutmuştur.

Bir buyruğunda Efendimiz ( s.a.v.),bu yüz yirmi dört bin Nebi içinde ancak 313’ünün Resullük vasfında olduğunu belirtmektedir. Konu ile ilgisi olmadığı için, hadisin ayrıntılarına girmeyeceğim. Dileyen, ne demek istediğini araştırır bulur. Netice olarak, gerek Nebi, gerekse Resullerin insanları hidayete erdirmek üzere programlandığı ve ölüm ötesinin zorluklarını haber verdiği bilinen bir husustur. Ve en son Nebi/Resul’den sonra bu anlamdaki vasıfların sona erdiği yine bizzat, kendisi tarafından belirtilmektedir.

Evet, Nebilik/Resullük sona ermiş, ama onların karşılıkları sona ermemiştir. Bundan sonra insanları irşat etme görevi, anlayacağınız üzere, varisi durumunda olan Evliyaullah’a aittir. Zahiren ortaya çıkan iyi niyetli kimseler ise söz konusu unvan ile uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilerdir.

Dikkâtinizi çekerim;

Bir Kutsi hadiste evliya zümresi için aynen şu ifade kullanılmaktadır:

“Onlar, benim örtüm altındadır. Onları tanımanız asla mümkün değildir”

Yine bu işi bilen bilge kişilerin ifadesine göre, keramet türü olayları ayan beyan ortaya koymak, evliyanın yapageldiği işlerden biri değil ve cidden nakıs bir harekettir. Şayet keramete ciddi bir şekilde eğilim duyan bir veli söz konusu ise, onun o tür vasfı kaybolur gider. Bir velide keramet ne kadar kapalı ise, bir Nebi/Resulde de o nispetle açıktır. Onların yaptığı, keramet değil, mucizedir.

Bu kriterlere göre, hele Sai Baba’nın tekrar dönüşü de dikkâte alınırsa, onun yaşamı ile ilgili izlenmesi gereken yolun pek makul ve iç açıcı olmadığı, işin içine bazı şeylerin(!) karıştığı rahatlıkla söylenebilir.

Olağanüstü durumlarına rağmen, bunları söylemek zorundayım!

 

Ahmed F. YÜKSEL

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..