Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Şiirde yanılsamalar 4: Ustaya takılma..

Şiirde yanılsamalar 4: Ustaya takılma..
 

Bazı şairler için de ideoloji yoktur, “Usta” vardır. Belli bir ekolü izlemekten öteye, belli bir ustayı izlemek bazı şairlerin takıntıları olmuştur. Varsa yoksa gittiği geldiği yerlerde o belirli şairi anarlar, ona hayranlıklarını sunarlar, işin kötüsü şiirlerini de hayran oldukları şairin söylemleri , ortak dili, biçemi yolunda oluştururlar. Bu durum, iyi bir “Şair” olmak yolunda olan adayı yoldan çıkarır.

Çünkü her iyi şair kendi şiirini yazar. Kendi dilini oluşturmuştur, kendi biçemini kurgulamıştır. O şiirin yolundan gidip, o şair gibi şiir yazmaya çalışanlar gün gelip aymazlıklarından uyanırlar, “ben hata etmişim”, derler.

Çünkü hiçbir özgün şiir kopya şiir değildir. Bunu bir başka bir örnekle verelim. Bir ressam, bir başka ressamın resminden hareket ederek resim yapıyorsa (ister kopya, ister benzeterek) hiçbir zaman kendi resmini yapmış olmaz , hele böyle bir şiirin altına imza atmak, doğrudan sahtekarlıktır. .Bunun gibi, falanın şiirinden hareket ederek kendi şiirinizi yazamazsınız.

Türkiye’de ki şiirde belli ustalar vardır. “Nazım’ın Öğrencileri “ ; “Necip Fazıl Kısakürek Şakirtleri” ; “Sezai Karakoç izleyenleri”... Bunu daha da ileri götürecek olursak belki Halk şiirine ve Divan şiirine kadar götürebiliriz. Geleneksel şiiri izleyip de kaç kişi “Karacaoğlan gibi’ şiir yazmak istemiştir. Sürüyle..Çok.. Taklitleri çok olmakla birlikte , Şiir Tarihimizde Karacaoğlan olgusu tektir . Bunun gibi kendisine falan şairi usta (üstat) tutmuş şairler ne yazık ki ustalarının takliti olurlar ve orada kalırlar. Bu bakımdan , taklit edilen şairler de bu duruma üzülürler, kendisini seven izleyen, genç izleyicilerine ikaz etmek isterler, “kendi şiirinizi “ yazın, derler. Zamanında , Behçet Necatigil, şiirimizde belli başlı bir ekol’dü ve onu fena halde izleyen şairler olmuştur. Onlara bu şairin ihtar ettiğini, kendi şiirlerini yazmaya, davet ettiğini biliyoruz.

Divan şiirinde de geniş ölçüde taklitlerin olduğunu biliyoruz , İran şiir geleneğinin bir devamı olmasının yanında genellikle yazılan gazellerin üstüne “zeyiller” yazılarak aynı eseri en güzel ben yazdım, diyenlerin sayısı hiç de az değildir.. Divan Edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim'in ve Şeyh Galib'in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girmiştir. Daha sonraki şairler, özellikle bu iki şairi taklit etmiş ve özgün yapıtlar ortaya koyamamışlardır.
Divan Edebiyatında, sevilen, hayran olunan şairin şiirine benzetilerek, aynı kalıplarla yazılan şiire “Nazire” denirdi.

“Nefi, Dördüncü Murad’la birlikte Edirne’ye gelir
Şehri uzaktan görünce çarpılıp kalır
“Şu görülen Edirne midir, yoksa gül bahçesi mi
Eğer şurası cennet ise, padişah sarayı neresi?”
Diyerekten, söylenir, şehre girer dinlenir,
Arkasından Yahya Bey(eski Şeyhülislam)
Kırım Hanı Hüsam Giray ve Hıbri
Yazarlar birer nazire, şan olsun diye Nefi’ye.” (Erdal Ceyhan-Edirne Destanı’ndan)

Görülüyor ki taklit, sevilen şair gibi yazmak arzusu , şiirin tarihinde hep yer almıştır ama hiçbir zaman , ”Aferin” almamıştır. Taklit taklittir, işte o kadar. Hiçbir zaman orijinali gibi olamaz.

Günümüzde de yer yer hâla, ustaya benzeterek şiir yazmak marifetmiş gibi savunulmaktadır veya bu yönde samimi uygulamalar olmaktadır.

Şaire söylenecek sonsöz: İyi şairleri keşfedin, okuyun; onlara hayranlık da duyabilirsiniz; ama hiçbir zaman onlar gibi yazmaya çalışmayın. Siz kendi şiirinizi yazın. Kendi şiirinizi keşfedin. Büyüklük orada ; yoksa taklit hiçbir zaman aslının yerini alamaz. Kendiniz olun.
 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..