- Kategori
- Edebiyat
Şiirin eğitimdeki yeri: Nahit Ulvi Akgün örneği- 2
İşte dört bir yandan taptaze/Canımız ciğerimiz yeryüzüne/ Filiz filiz / Yürümekteyiz
Nahit Ulvi Akgün’ün ikinci dönem şiirleri, 1960’lı yılların ortasından sonra yayınladıkları şiirlerdir, denilebilir. Özellikle birinci dönemin gözlemlerinden içselleştirdiği bilgi birikimlerini, bilimsel yöntemin en önemli araçlarından biri olan “tümdengelim ve tümevarım” uygulamalarıyla yaratır. “Evren Türküsü” şiiri bunun en güzel örneğidir.
Yaşamdaki kötülükler, kısmen doğal nedenlerden, kısmen de insanların birbirlerine olan düşmanlığından kaynaklanır. İnsanlık tarihinde savaşlar ve rekabet, genellikle yiyecek sağlamak için yapılmıştır; bu yiyecekler de sadece galip gelenlerce gasp ediliyordu . Son dörtyüz yıldır bilim sayesinde doğal güçlere egemen olma yoluna girilmiştir. Günümüzde insanların birbirlerine yenmek yerine, elele vererek kendilerini doğaya fethetmeye adamaları halinde daha rahat ve mutlu yaşam sürmeleri mümkündür. Doğanın bazen bir dost , bazen de başka insanlarla kavgada bir müttefik olarak kabul edilmesi, insanın dünyadaki gerçek konumunu belirsizleştirmekte ve insanoğlunun kalıcı mutluluğunu sağlayacak yegane savaşım olan bilimsel ve sanatsal güç arayışına giden çabaları saptırmaktadır[1].
Nahit Ulvi “Evren Türküsü” adlı şiir yapıtıyla bu saptırmaya karşı koyacak güçte bir nehir- şiir ortaya koyabilmiştir [2]: Bu şiirinde Nahit Ulvi tam bilimsel düşünce mantığı içinde dizelerini kurar. Kitap kısaca şöyle özetlenebilir : Birinci bölüm : insanın doğuşu, doğanın insanla birlikte hareketlenişi, suyun rolü, ateşin keşfi, tanrıları yaratması, bireysel çıkarların savaşlarla beslenmesi, tarımsal ve endüstriyel faaliyetler,vb… İkinci bölüm : Orta çağ karanlığının tırmanışı,insanın insanla, insanın doğayla savaşı, vb… Üçüncü bölüm : insanın kendini doğadaki diğer varlıklarla kıyaslaması, sonsuzluğu ve kendi sonluluğunu kavraması ,insanın doğaya acımasızca kıymasının yaratacağı acı sonuç, vb… Dördüncü bölüm : Yine doğayla insan arasındaki çatışma, doğanın hunharca yok edilmesi, burnunun ucundaki mutluluğu yok eden insanoğlu, vb… Beşinci bölüm : Eserin final bölümüdür; yaşamın bakir olduğu dönemlere yönelmesi, çürümüşlükten, kokuşmuşluktan kaçış; insanın bu yok oluştaki suçluluğunu haykırır ozan . Ve umudu kuş kanatlarını takıp göndermeden, bizzat insanın içinde tutarak bitirir şiirini :
“Çürümekteyiz
Çürümekteyiz
Çürümekteyiz
Kulak verin bize
İşte dört bir yandan taptaze
Canımız ciğerimiz yeryüzüne
Filiz filiz
Yürümekteyiz
Yürümekteyiz
Yürümekteyiz”
(Evren Türküsü)
(…)
“İncesiniz dal gibisiniz tek tek
Birleştiniz mi bir koca orman
Uyanırsınız öyle duman duman
Yürürsünüz gün günden güçlenerek
İncesiniz dal gibisiniz tek tek”
(Ağaç Uyandıran Rüzgarları”
Herkesin içinde mantıktan esinlenmeyen eylemlerle tüketilmesi gereken bir enerji vardır: bu enerjinin çıkış yolunu, koşullara göre, sanatta, tutkulu aşkta veya tutkulu nefrette bulur. . Hasetlik, gaddarlık ve nefret hemen bütün ruhban sınıfı tarafından kutsanırken, özellikle özgür olmaları gereken şeyler baskı altında tutulmaktadır. Çağdaş sanayi toplumunun katı disiplini –saygınlık, düzenlilik ve rutinlik- sanatsal dürtüyü köreltmiş ve aşkı/sevgiyi verimli, özgür ve yaratıcı olmak yerine bunalıma ve gizliliğe itmiştir. İnsanlar, gençler, aşklarını, sevdalarını şair(ler)in dizeleriyle aktarma yollarını ararlar. Nahit Ulvi’nin pek çok şiiri böyle gizli sevdaların taşınmasında, insanların sevgi ve aşka eğitilmesinde duygularına sözcüklere dökmesinde eğiticiliğini şiiri aracılığı ile sürdürmüştür. Bunun en güzel örneği “Birisi” adlı şiirinde klasikleşir . Bu konuda gazeteci Zeynep Oral şunları yazıyor :
“Hepimizin şiir defterleri vardı. Çoğumuz saat başı şiir yazıyorduk. Duygu bombardımanlarımızı sözcüklerimizi, yan yana değil de alt alta yazmanın, yeterli olduğunu sanıyorduk. .. Gerçek şairlerin bizimkilere benzemeyen şiirlerini okudukça, fena halde bozuluyor, kendi yazdıklarımızı yırtıp, şiir defterlerimize onların yazdıklarını yazıyorduk…(…) Bir şiir vardı ki, o hepimizin defterinde baş köşedeydi. “Birisi” adlı şiir.”[3]
Birşey var aramızda,
Senin bakışından belli,
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir,
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belli,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Birşey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek,
Fakat ne kadar saklasak nafile,
Birşey var aramızda senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda
Kısacası ,Nahit Ulvi aşkı, sevgiyi özelleştirir, normalleştirir.
Bireysel, toplumsal ve hatta uluslararası kıskançlık çılgınlığının tedavisini gerçekleştirmek, kıskançlıklara ve sınırlamalara dayalı olmayan, dopdolu bir yaşam isteğine ve başka insanların birer engel değil, birer yardımcı olabileceğin idrakine dayalı bir ahlak oluşturma da sanatın – özelde şiirin- katkısının olabileceğini pek çok işi ütopik olarak bakabilir. Ancak insanlar bir başkasının mutsuzluğu peşinde koşacağı yerine kendi mutluluklarının peşine düşmeyi öğrenebilirlerse bu beklentinin gerçekleşmesinde eğitimin, şiirin ve şairin önemli işlevleri olabileceği bir varsayım değildir. Nahit Ulvi’nin şiirleri bu bakış açısından da irdelenebilir :
“Elma yedim elmayım ben
Yıldızlara baktım yıldızım dedim
Kuzular yedim koyunlar yedim
Kuzudan koyundan yanayım ben”
(Çoğul Mutluluk)
Nezaket, bir kişinin veya çevresindekilerin meziyetlerine ilişkin , görüşlerine saygılı olma alışkanlığıdır. Sosyal amaçlı toplantılarda nezaketle kusur her ne kadar hoş değilse de mitleri yok etmek bakımından çok yararlıdır. Nezaket ile bağıntılı olan açık gönüllülük, kendimizi ve kendimizde olan şeylerden üstün tutmuyor gibi davranmayı gerektirir. Böyle incelikler sakin ve dingin bir yaşam tarzı gerektirir. Nahit Ulvi nazik ve nezaketli bir insandır. Bu yönünü Atilla Er şöyle özetliyor .
“Her zaman yalın bir yaşam sürmeye özen göstermiştir, Nahit Ulvi. Hiçbir arkadaşına eleştiri oklarını yöneltmemiştir. Ancak her zaman eleştiri oklarına hedef olmuştur. O yalnızca şiir yazmak istencinin içerisinde olmuştur. Kendi kuşağının şairlerinden uzak durmuştur.”[4](…) “Yoğun imge yüklü şiirlerden kaçınmıştır. Halkın anlayacağı bir üslup kullanmayı kendine amaç edinmiştir. Toplumun anlayamayacağı üslupta yazılan şiirlerin yeterince etkili olamayacağı düşüncesini taşımaktadır. (…) Konuları da güncel yaşamın içersindendir”[5]
Eğitim çok boyutlu bir konudur. Eğitim , toplumsal gelişim, bilgilenme, yaşam , istihdam, vb.. amaçlı olabilir. Hangi amaçla yapılırsa yapılsın eğitimin en önemli amacı, soru sorabilen, sorgulayabilen, düşünebilen, yeni bilgiler üretebilen ve tartışabilen bir insan yetiştirebilmektir. Nahit Ulvi Akgün, eğitimcidir, felsefecidir, şairdir. Yani eğitimin odak noktalarında rol üstlenmiş bir kişidir. Şiirin en önemli aracı sözcüklerdir. Dilinde, düşüncenin de en önemli aracı sözcüklerdir. Şair ise sözcükleri en iyi kullanabilen kişidir. Eğitimci ise sözcüklerle düşünceleri, düşüncelerle insanları yön veren kişilerdir. Şiiri, eğitimde kullanabilme açısından Nahit Ulvi Akgün önemli bir yerde durmaktadır.
T. Ayhan ÇIKIN
Milas, Eylül 2010
[1] Bertrand Russell, Sorgulayan Denemeler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 17.Basım,2003,s.28
[2] Atilla Er. Nahit Ulvi Akgün: Yaşamı,sanatı ve eserleri. Buğra Yayınları. 1. Basım. İzmir. 1998.s. 62-63.
[3] Zeynep Oral, “Birisi”, in: Atilla Er, age, s.122-123.
[4] Atilla ER,age, s. 20.
[5] A.Er,s.23.