Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır-15.bölüm

Sır-15.bölüm
 

"RESİM:ALINTI""Sen yaşama sebebimsin benim. Bir daha hiç ayrılmayacağız. Hiç .”


“Off … Nihayet bir işi günü daha bitti.” diyerek bezgin bir şekilde koltuğa bırakıverdi kendini Harun.

“Çok yoruldun değil mi sevgilim?”

“Valla çok Elif. Biliyorum sana bu gece istediğin her şeyi yapacağız diye verilmiş bir sözüm var.”

Gülümsedi Elif. Gidip yanına oturdu Harun’un. Elini boynuna doladı. Gözlerinin içine baktı sevgiyle.

“Önemli değil aşkım biliyorsun. Sen yanımda olduğun zaman her yer bir benim için. Oda servisinden bir şeyler isteriz. Odada baş başa …”

“Sözüm söz. Biraz dinleneyim. Bir duş aldım mı hazırım demektir.”

“Öyle diyorsan peki. Dön bakalım şimdi.”

“Neden, ne oldu.?”

“Hiç… Omuzlarına masaj yapayım da yorgunluğunu bir an önce at üzerinden.”

Dönerken kızın elini aldı ve dudaklarına götürdü Harun.

………………………..

Selim arabasını park ederek indi. Pansiyondan içeri girdiğinde tombul sevimli kadının kendisine gülümsediğini gördü ve gayri ihtiyarı gülümsedi.

“İyi akşamlar.”

“Hafızam beni yanıltmıyorsa Selim… Selim Aslan’dı değil mi?”

“Harika… Unutmamışsınız.”

“Sizi hangi rüzgâr attı bu mevsimde diye sormayacağım Sn. Aslan… Aradığınız hanım burada.”

Gözleri ışıldadı Selim’in.

“Burada değil mi?”

“Dün geldi. Çok mutsuz. Gözlerinde hüzün var.”

“Canım benim.” diye mırıldandı Selim.

“Sahilde yürürken gördüm akşamüzeri… Ağlıyordu. Umarım gelişiniz Ona iyi gelir.”

“Ben de umuyorum. Hangi oda da kalıyor.”

Kadın manalı bir şekilde bir şey anlatmak ister gibi baktı adama.

“Teşekkürler. Anladım.”diyerek merdivenleri tırmandı Selim.

……………………

“Sağ ol canım iyi geldi bu masaj.”

“Sevindim.”

“Elif… “

Şimdi göz göze gelmişlerdi. Uzandı saçlarını okşadı Harun. Parmakları yanaklarında dolaştı ve küçücük bir öpücük kondurdu kızın dudak kıvrımına.

“Ben bir duş alıp hazırlansam iyi olacak. Sen de hazırlan. Ne de olsa hanımların hazırlanması beylere göre daha uzun sürüyor.”

“Sen şimdi bana ağır hazırlandığımı mı söylüyorsun?”

“Yok canım. Hiç öyle şey yapar mıyım?” diyerek koşar adımlarla banyoya ilerledi Harun. Elif’de peşinden koştu ama Harun çoktan suyun altına atmıştı kendini. Odaya geri döndü. Dolapta asılı duran beyaz elbisesini çıkardı. Yatağın üzerine bıraktı. Aynanın karşısına geçti. Kıvırcık siyah saçlarını dağınık bir şekilde topladı. Hafif bir makyaj yaptı. Beyaz elbisesinin içinde zarif bir kuğuyu andırıyordu Elif. Biraz da parfüm dedi Harun’un hediye ettiği şişeden parfümü sıkarken kulak arkalarına.

……………………………

“Selim İstanbul’daymış… Canım benim. Şimdi ne yapıyor acaba? Mutlaka bana gitmiştir. Bulamayınca…”diye düşünerek Selim’in çaresiz yüzünü gördü karşısında.

“Canım ben de çok acı çekiyorum. Ama gerçeği öğrendikten sonra birlikteliğimiz imkânsız. Seni o kadar çok seviyorum ki… Kendimden bile çok. Sana gerçeği öğrendiğimi söyleyemezdim. Ben zaten üzülürken seni de bunu bildiğimi söyleyip üzüntülere boğamazdım.” diye düşünürken kapının çalınması ile irkildi.

“Kim olabilir? Oda servisi mi diyeceğim ama bir şey istemedim ki…” diye mırıldandı Tuana ve yanaklarını kuruladı yarım yamalak.

Bir kez daha çalındı kapı.

“Kim o?” diye cılız sesi duyuldu kızın.

Bir daha çalındı kapı. Kapıyı açtığında şaşkınlıktan ölecek gibiydi Tauna.

Hiçbir şey konuşamadılar. Birbirlerinin gözlerine ne kadar süre baktılar bilmiyorlardı.

Şaşkındı Tuana çok şaşkın. Nasıl bulmuştu Selim onu burada. Buraya geleceğini hiç kimseye söylememişti ki… Ne sorabiliyordu merak ettiği soruyu ne de içeri gelmesini söyleyebiliyordu.

Ne olduğunu anlamadan bir anda kendini Selim’in kollarında buluverdi Tauna. Öyle bir kucaklamıştı ki Onu genç adam. Sanki alıp içine sokmak ve bir daha hiçbir yere kaçıp gitmemesi için onu yüreğine hapsetmek ister gibiydi hali.

“Canım benim.” diyordu “canım benim” elleri sevgi ile kızın saçlarının arasında dolaşırken.

“Nasıl kahroldum bilemezsin Tuanam. Seni göremeyince… Senden haber alamayınca.”

Kız öylece kalakalmıştı. Şaşkındı hala. Selim’in dudakları saçlarında, yanaklarında dolaşıyordu. Mutlu olsun mu bilemedi Tauna. Başka bir zaman olsa ne kadar sevinirdi Onun yanında olduğuna. Yine seviniyordu ama buruk bir sevinçti hissettiği.

“Neden sevgilim neden geldin buraya?”

Suskunda Tuana. Ne söyleyeceğini bilemiyordu. Gerçeği söyleyemezdi. Onu üzmek, Onun karşısında aciz duruma düştüğünü görmek istemiyordu. Biliyordu çünkü Selim’in böyle bir durum karşısında bin kere öleceğini. Yalanını yüzüne vuramazdı. Zaten yalan söylememişti. Sadece… Sadece hiçbir şey söylememişti. Evli olduğunu söylememişti. Ve bu gerçeği bildiğini söylese… Kendisi bir daha nasıl bakardı ki sevdiği adamın yüzüne. Ortada bir ilişki kalır mıydı? Kalsa da neye benzerdi? Öte yandan nasıl kabullenirdi bunu. Beni çok seviyor diye düşündü Tuana. Bundan hiç kuşkum yok. Yoksa bu kadar yolu tepip… Daha dün İstanbul’a gelip… Bugün burada… Ah Selim ne yapacağım ben seninle. Seni bu kadar çok severken senden nasıl vazgeçeceğim?

Selim’in dudaklarını dudaklarında hissetmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. O kadar sıcaktı ki dudakları adamın. O kadar samimi, o kadar içten, o kadar tutkuluydu ki öpüşü. Tuana daha fazla direnemedi ve kendini o anın akışına bıraktı. Artık, O da öğrendiklerine dair hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Selim’in kollarında olmanın tadını yüreğinde hissediyor, belki de son kez tadına varıyordu, bir kez daha… Bir kez daha.

……………………….

Bornozu ile odanın kapısında belirdiğinde Harun uzun soluklu bir ıslık çaldı Elif’in güzelliğini anlatmak istercesine.

Döndü Elif.

“Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun ki bana?”

“Çok güzelsin Elif. Gözlerimi kamaştırdın sevgilim.”

“Ben hazırım.” dedi kız göz kırparak.

“Görüyorum. Harika olmuşsun.”

Saatine baktı Elif.

“Valla on dakikan var hazırlanmak için. Yoksa…”

“Yoksa…”

“Beklemem çıkarım.”

“Bensiz…”

“Sensiz.”

“Yapamazsın.”

“Yapamam. Ama on dakikan başladı bilesin.”

“Böyle güzel hanıma eşlik etmek için acaba ne giysem.”

“Bir bakalım… Bu takıma ne dersin?”

“Zevkli bir seçim derim.”

Bir yandan giyinirken Elif’in zeytin gözlerinin kendisini hayranlıkla izlediğini fark etti Harun.

“Bu güzel hanım nereye gitmek ister peki?”

“Kaleye… Ziver Paşa Konağına.”

“Emrinizdeyim efendim” derken reverans yaparak eğildi Harun sevgilisinin önünde.

……………………..

İlk kez birbirlerinin oldukları o yatakta idiler şimdi. O günkü gibi durmuştu zaman Foça’da. Sevenler buluşmuştu. Tuana’nın başı Selim’in göğsünde idi. Selim’in parmakları ise kızın saçlarında. İkisi de konuşmaktan korkar gibiydi. Bu büyülü anın bozulmasını istemiyorlardı belli ki. Ama konuşulması gereken şeyler olduğu da muhakkaktı. Tuana başını kaldırarak kolunu destek yaptı kendine ve Selim’e baktı.

“Burada olduğumu nereden öğrendin? Hiç kimse bilmiyordu.”

“Neden buradasın Tauna? Benden mi kaçıyorsun yoksa? Neden sessiz sedasız haber vermeden geldin? Seni nasıl merak edeceğimi aklına getirmedin mi hiç?”

Kız hazır değildi bu soruları cevaplamaya. Başını tekrar adamın göğsüne gömdü. Saklamak ister gibiydi kendini.

Üstelemedi Selim. Bir şeyler olduğunu seziyordu elbette ama üzmek de istemiyordu sevdiğini. Nasılsa bulmuştu Onu, yanındaydı şimdi. Başka bir şeyin önemi yoktu işte. Şimdilik önemi yoktu nasıl olsa Tuana hazır olduğunda anlatırdı her şeyi. Sevgisinden şüphe etmemişti bile Selim, hele az önce burada yaşananlar Tuana’nın Onu ne kadar çok sevdiğini bir kez daha kanıtlamıştı Ona. Sıkıca sarıldı sevdiği kadına. Dudakları dolaştı saçlarında.

“Burada olduğunu hiç kimseden öğrenmedim Tuana. Bir rüya gördüm. Foça’da idik. Beraberdik. Sonra sen yok oldun. Bir anda yok oldun. Seslendim. Yoktun. Seni kaybettim.”

Selim rüyasını anlatırken Tuana içinden bir şeylerin ısındığını hissetti. Gözleri buğulamış bir yumru tıkanmıştı kızın boğazına.

“ Sensiz olmak… Ben buna dayanamam Tuanam. Sensiz bir hayat bile düşünemem.” diyerek başını kaldırdı kızın. Gözlerine bakmak istiyordu nedense.

“Ağlıyorsun sen… Tuanam neyin var? Anlat bana.”

“Hiç…Hiç bir şey yok. Sadece… Sadece seni çok seviyorum.”diyerek sarıldı sevdiğine.

“Can damlam… Ben de… Ben de seni yeryüzündeki her şeyden daha çok seviyorum. Sen yaşama sebebimsin benim. Bir daha hiç ayrılmayacağız. Hiç .”

“Keşke keşke buna inanabilsem.” diye geçirdi Tuana gözlerini kapayarak daha da sıkı sarıldı Selimine, sevdiği adamın teninin kokusunu içine çekti doyuncaya kadar.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..