Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '15

 
Kategori
Güncel
 

Siyasetin geldiği nokta...

Siyasetin geldiği nokta...
 

Kaynak: İnternet


Aslına bakarsak siyaset vatandaşın işi değildir; siyasetçiler hedefler belirlerler, vatandaşa sunarlar, vatandaş da hedeflere göre kendine en makul gelen parti lehine oyunu kullanır.

Oyunu kullandığı parti verdiği sözleri tutmazsa, yakasına yapışacak olan yine vatandaştır; zaten şunu da unutmamak gerekir ki hükümet denilen de, milletvekilleri ve bakanlar da ve dahi cumhurbaşkanı o ülkenin varlığını koruması, güçlendirmesi esasından yola çıkarak vatanın varlığını oluşturan vatandaşa daha iyi hizmet verme konusunda yarışmanın sonucunda o makamlardadır.

Aslında siyaset; siyasal anlamda hizmet vermedir; otel personelinin müşteriyi mennun etmeye yönelik çalışması gibi...

******

Demokrasinin ve tabii ki de hukukun doğru işlediği ülkelerde “düz vatandaş” diye tabir edilen, yani siyaset, medya alanında çalışmayan insanların günlük yaşamlarında ”siyaset” pek yer tutmaz.

İşlerini düzgün yapmak, yaşamlarını daha keyifli hale getirmek, efendime söyleyeyim, kültür, sanat işlerine kafa yormak, hobiler edinmek gibi “yaşamsal” ve “insansal” uğraşları vardır; ki, kediyi, köpeği, kuşu severler...

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin vatandaşlarının özellikle erkek olanları ise kahvehanelerde bir araya gelip siyaset konuşurlar.

Kırsal kesimde işlerin çoğunu kadın kısmısı yüklendiğinden, hobisi-mobisi de olmayan adam varlığını yüksek perdeden ifade edebileceği tek alan olarak gördüğü “siyasi görüşü” ile eser ve gürler!

Aynı dertten musdarip olan diğer bir adam da kendi siyasi görüşünü haykırır; sıkıntıdan patlayan hallerine bir şekilde çözüm bulunmuş olur!

Lakin, neyi neden yaptıklarının ayırdında olamadıklarından, kendi varlıkları ile savundukları şeyler arasında acayip bir bağ kurup; bir şekilde “kendini korumak” diye yorumlanacak partizanlık ortaya çıkar.

Ne olursa olsun, savunduğu parti ne yaparsa yapsın, kabul eder...

Zira, aksi takdirde, küçük düşeceğini, alay edileceğini, efendime söyleyeyim, namussuz olacağını, ve en önemlisi kendini önemli hissettiği her ne varsa üstünden dökülüp de çırılçıplak kalacağı korkusunu üstünden atamaz bir türlü!

******

Siyasetin sürekli olarak gündemde olmasının en belirgin özelliği “gelişmekte olan bir ülke” olmamızdan, ancak, daha önceki yıllarda yine seçmen olarak yaşamış olmamdan ötürü az-biraz durum değerlendirmesi yaparsam: Son yıllarda olduğu kadar siyaset hiç bu kadar günlük yaşamımızda yer almamıştı!

Vatandaşa, devlete hizmet etme amacıyla yola çıkan hiçbir parti vatandaşı bu kadar zorlamamış, bu kadar mutsuz, umutsuz etmemişti!

Vatandaşa hiç bu kadar hakaret edilmemiş, vatandaşların arası hiç bu kadar açılmamıştı!

Gelir düzeyi ile ilgilenirdik, ihaleler ile işi olmayan ilgilenmezdi; göz - kulak kesildik, farkında mısınız?

Vatandaşa, vatana hizmet sunması beklenenlerin her geçen gün aşağılamalarına tanık olduk.

Anayasayı istedikleri gibi değiştirmelerine, olmadı çiğnemelerine...

Vatandaşlık haklarımızı arayamaz duruma geldik!

Arkadaş; biz hükümete, cumhurbaşkanına hizmet etmek zorunda değiliz!

Bir silkinin gözünüzü sevdiğim; bizlere hizmet etmek onların görevi!

******

Görev tanımları o, bile isteye kabul ettikleri, yemin ederek görevlerini teslim aldıkları; o hizmeti veremiyorlarsa, hatta vermeyi bile reddedip “Başkanlık olmazsa olmaz!” diye diretiyor ve “Kimse bana dokunamaz!” diye kafa tutuyorsa; hizmet etmesi gereken vatandaşı sürekli geriyor, bölüyor, haklarına müdahale ediyorsa...

Sürekli korkutuyor, hak ihlaleri yapıyor, vatandaşın adli makamlara olan güvenini zedeliyorsa...

Doğal olarak “düz vatandaş” dahi siyasetle yatar-siyasetle kalkar pozisyona geliyor; ancak buradaki siyaset demokrasinin uygulandığı ülkelerdeki siyaset değil elbet!

Vatandaşlık haklarını korumak niyetiyle siyasetin takipçisi olan bir ülkeden söz ediyorum; az gelişmiş değil,  aslında Atatürk sayesinde “çok gelişmiş” lakin hani o kahvehanelerde avare oturanlar sayesinde “gelişmekte olan ülkeler” seviyesindeyiz ya...

Dünya üzerindeki seviyemizi çoktan geçtik; güya ekonomide çok büyümüşüz de, elalem bizi kıskanıyormuş da; zaten paralel de bu yüzden musallat olmuş da...

Biz; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak hükümetin, cumhurbaşkanın tüm vatandaşlara karşı olan sorumluluklarını yerine getirmesini istiyoruz.

Bağzılarına “çok”, diğerlerine “yok” şeklinde değil!...

******

Güven, aidiyet, yaşamın devamı en insani konular olup, ülkesi, dini, yönetim biçimi ne olursa olsun, her insanın en temel gereksinimidir.

Bu değerleri sağlamakla yükümlü olan kişiler de o ülkenin yönetimine soyunup, yapacağı hizmetleri sıralayıp da “Ülke yönetimine talibiz; şunları ve bunları yapacağız” taahhüdünde bulunanlardır.

Şimdi, gelinen nokta ise siyasetin vatandaşa hizmeti değil, vatandaşın siyasi kişilere hizmetidir!

Bu da az geldi ki ısrarla “Başkanlık” sistemi diye avaz-avaz bağırıyorlar.

Vatandaş ağlıyor, vatandaş perişan... Vatandaş korkuyor; adalet artık onlara işlemiyor!

Düz vatandaşın bugünü, geleceği yalnızca iki dudak arasında; oysa...

Oysa kimsenin vatandaşı korkutmaya, vatandaştan sağladığı paralarla egosunu tatmin etmeye hakkı yok!

Siyaset; hizmet demektir; vatandaşa zulmetmek ise demokrasinin hiç uğramadığı ülkelerdeki diktatörlüktür; öyle göstermelik demokrasi, cumhuriyet olup da sarayın sultanı, ülkenin kralı olmak gibi “Türkiye’ye münhasır başkanlık sistemi” diye tutturanın mantık örgüsünde ilmek kaçıkları vardır!

 

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..