Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '10

 
Kategori
Güncel
 

Siz ne dersiniz?

Artık karar verdim bundan böyle her gün kura çeker gibi yayınlanmış bir veya birkaç haberimizin üzerine düşüncemi yazacağım. Bu düşünceme sebep olacak olan haberin içeriği doğru veya yanlış beni bağlamaz beni bağlayan yönü okuduğumda yazdığım görüşüm.

Gelelim neden beni bağlamaz dediğime. Bir günah keçisi aranacak olursa: İnsanlarda her ne kadar geçici bir durumda olsa bir yandan sıcaklar, bir yandan bozuk laçkalaşmış bir siyaset, bir yandan geçim kavgası haa bu karı-koca kavgası değil ama hadi onu da ekleyelim biz yaşam kavgası içinde hükümetin elinde oyuncak olmuş vatandaş mı? O zaman suçlusu kim oluyor? Haberi okuyup da yazan bende mi? Gündemi kişisel çıkarları uğruna meşgul edip, haber yarattıran kişi veya kişilerde mi? Hayat pahallılığı yetmiyormuş gibi birde yalan yanlış haberler veriyorlarsa, bu da bizlerde yazma dürtüsünü arttırıyorsa, haberin kaynağında mı? Yazma düşüncemizi kamçılayan gazetede mi?

Soruyorum şimdi ben okuduğum, duyduğum haber hakkında düşüncemi açıklarsam ve bunu da suç sayarlarsa suçlusu kim dersiniz? Tabiî ki beni suça teşvik edendedir. Çünkü bir şekilde benim suç işlememi sağlamıştır. Yani zurnanın zırt dediği yerdir tabiri caizse. Neyse bu kadar ayrıntı yeterli anladınız siz ne demek istediğimi. Gelelim bu ilkyazımın konusunu yol gösteren yazma dürtümü harekete geçiren bir kaç habere. Yakın tarihimizden, konu itibarıyla önemli elbette.

Basında haberleri takip eden okuyucuların gözünden kaçmadığı gibi büyük bir merakla okunduğunu da bildiğim bir kaç haber. Bakıyoruz manşetlere aynen şöyle: YAŞ’ta hükümetin istediği oldu! Haberi okuyoruz aynen manşetten alıyorum: Balyoz davası ve internet andıcı soruşturmasının gölgesinde çalışmaları yürüten Yüksek Askeri Şura'da hükümetin istediği oldu. TV açıyoruz aynı haber, aman allahım gazetelerin manşetlerinden kalır yeri yok TV erin de. Kimi böbürlenerek anlatıyorken sanki askerin sonu gelmişte hükümet darbe yapmış gibi kasıntısından mimiklerine sahip olamıyorlar. Kimi de kendince oluşa gelecek durumların müzakeresini yapıyor. Ama nedendir her ne hikmettir bilinmez vatandaş ne düşünüyor diye sorulmaz, görüşü alınmaz. Yaa zaten vatandaşta kim ki? Oy zamanı geldiğinde doldur heybesini, al beyaz eşyasını, atsın sana oyunu. Haa bu sözüm herkes için geçerli mi? tabiî ki değil bu sözüm sadece % 38 oy veren için geçerli. Peki geriye kalan %62 diyelim bunlar neci? %62 de kim oluyor ki? Onları sayan kim. Boş verin bunları. Kendi aralarında memleketi kurtarırlar. Kendi aralarında ahkâm keserler. Peki, şimdi kafama takıldı, sizlerinde kafasına takıldı mı bilmiyorum ama acaba gerçekten hükümetin isteği mi oldu? Yoksa bu bir taktik miydi? Askerin hükümete karşı bir taktiği mi? Şimdi neden bu kanıya vardım diye kendi kendime düşündüm. Gerçekten hükümetin istediği olduysa diyecektim ama vaz geçtim olsaydı hükümet zil takar oynardı desem abes kaçar, ama bu sevincini bir şekilde bizlerle paylaşırdı diye düşünüyorum. Yanlış mıyım? Biliyor ki sayın başbakan sözde kazandığı zaferleri bizlerle paylaşmak onu çok mutlu ediyor. Kıs kıs bıyık altından gülmesinin ne anlam taşıdığını kendi de partilileri de biliyor.

Haa burada bilinmeyen bir şey var. Bir işin başında ya da ortasında yaşanan sevinçlerin geçici olduğu çoğu zaman anlaşılır. Bir işin üzünülecek ve sevinilecek aşamaları sona ermiş ve o iş başarılmışsa, asıl sevinç o zaman yaşanır. Ama görülüyor ki bu işte başarılmış sayılmaz bence. Şimdi burada yıllardır asıl hak edilen övgü boşuna değil. övünülecek övgü ile söz edilecek olan asker zaten attığı atacağı adımın yaş tahtaya mı? Yoksa kendisinin yaş tahtaya mı bastırılmak istendiğini bilen cesur komutanından aldığı güçlü komuta zincirinde adım adım ilerleyen, dünya liderlerinin övgü ile bahsettiği bir kurumdur kuruluştur. O zaman bir kez değil 2-3-4-5 ve dahası iyi düşünmek lazım bence. Siz ne dersiniz?

İkinci haberimize geçemiyorum onu yarına bırakıyorum. Saygılarımla…

 
Toplam blog
: 6
: 522
Kayıt tarihi
: 01.08.10
 
 

Yıl 1971-72 ilk şiirler ve sonrası... Şiirler, köşe yazılar son birkaç yıldır yaptığım araştırmalar...