Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Söğüt Ağacı (8)

 Murat Çavuş izine geldiği gün, evi köy gençleriyle dolup taştı. Akrabaları, komşuları derken asker ziyareti üç gün yoğun olarak devam etti. Dördüncü gün mektubu vermeye gittiğinde Aysel’i göremedi. Kapıyı çalıp, sana mektup getirdim deme şansı yoktu. Avluda veya evinin yakınında görebilirse bir şekilde mektubu vermeye çalışacaktı. Yol boyunca iki tur attı. Avluyu gözetledi. Aysel’i göremeyince evine dönmek zorunda kaldı. Dönerken kendi kendine “iyi ki göremedim” dedi. Mektubu verirken gören olursa, kime ne anlatabilirdi. Bir ara Fatma ile göndermeyi düşündü. Sır tutmaz düşüncesiyle vaz geçince on gün cebinde taşımak zorunda kaldı. Çetin’e yardımcı olmak adına, sözünü yerine getirmek için ne yapması gerektiğini düşünürken, Fatma, Sırık Şeko’nun düğününü hatırlattı. Üç gün sonra Şeko’nun düğünü olacaktı. Düğünde bir şekilde mektubu verme fırsatı bulurdu.

Üç gün çabuk geçti. Zevkine düşkün olan Şeko, iki davulcu getirmişti. Günün erken saatlerinde davulcuların davullarına vurmalarıyla düğün başladı. Öncelikle Şeko’nun akrabaları halaya başladılar. Ardından davetliler bir, bir halaya dâhil oldular. Davulcular davullarına vurdukça halay kalabalıklaştı, düğün şenlendi. Şeko sağdışıyla halaya girince davulculardan biri, tokmağı sağdışın başının üzerinde şabooşşş diyerek gezdirdi. Sağdıştan bahşişini aldıktan sonra diğer gençlere yanaştı:

-Şabooşşş...

Düğün, demeli çevirmeli olsaydı ses köyün her tarafından duyulmazdı. Haliyle belki de bu kadar çabuk kalabalıklaşmazdı. Kız evine yenge gittiğinde bile, davulcunun biri gitmediğinden, oğlan evi ana baba günüydü. Bu kadar kalabalığın arasında Aysel’e mektubu vermek pekte kolay olmayacaktı. Asker olduğu için arkadaş çevresinin yalnız bırakmayışı ayrı bir sıkıntıydı. Temir Ağa, Dokuzlu, Serçe, Lâçin, Koççeri’de biri kolundan tutuyor, asker oynamayı özlemişsin, hadi halaya diyordu.

Oğlan evinden Kasımbağı köyündeki kız evine gidenler, yengeyi bırakıp geldikten hemen sonra davullar sustular. Yemek yemeleri gerekiyormuş. Demeli çevirmeli söylemeye hevesli olan çıkmayınca halay dağıldı. Bu boşluğu değerlendiren Murat, bayanların arasından geçip gidecekmiş gibi Aysel’in, ayakta çevreyi izlediği tarafa doğru yürüdü. Yanından geçerken “Çetin’den mektup getirdim” dedi. Aysel’in çevresindeki kızlar koyu sohbete daldıklarından Murat’ın kime ne dediğini anlamadılar. Çetin adını duyan Aysel bir an için ne yapacağını şaşırdı. Yanlış duydum düşüncesiyle, şaşkınlık iç içeydi. Kendini toparladıktan sonra dönüp baktığında Murat kalabalığın içinden uzaklaşıyordu. Peşinden gitmekte tereddüt etti. Bir yıl, belki daha fazla zamandır haber alamadığı Çetin’den gelen mektubu alamazsa gece gözüne uyku girmeyeceğini biliyordu. Mektup getirdiğine göre her şeyi bilmese de sevgili olduklarını bilen Murat’tan çekinmenin anlamı yoktu. Çekinirse mektubu alamazdı. Öncelikle birlikte olduğu kızlardan kurtulmalıydı. Ani bir kararla, kızlara bir şey söylemeden Murat’ın gittiği yöne doğru yürüdü. Murat, kimsenin olmadığından emin olduğu samanlığın arka tarafına doğru ağır adımlarla yürüyordu. Ağır adımlarla yürümesinin gayesi, Aysel’in gözünden kaybolmaması, hangi tarafa gittiğinin bilinmesi içindi. Arka tarafa geçmelerine gerek kalmadan, yanından geçip gidiyormuş gibi yapan Aysel’in eline mektubu tutuşturdu.

Aysel’in bir şey söylemeden kızlardan ayrılması Melahat’ın dikkatinden kaçmadı. Boşuna meraklı Melahat demiyorlardı. Her şeyi merak eden biriydi. Aysel’in nereye gittiğini merak edince ardından takip etti. Murat’ın bir şey verdiğini gördü; ama ne olduğunu anlayamadı. Konuşmamışlardı. Eğer konuşmuş olsalardı duyabileceklerinden bir şeyler öğrenebilirdi. Duyamasa bile mimiklerinden de anlayabilirdi. Daha da meraklandı. Ne olduğunu öğrenmenin peşine düştü. Murat’la konuşması uygun olmazdı. Konuşmaya yanaşacağı da belli değildi. İki üç defa, Fatma vesilesiyle merhaba dediği Murat, ne verdiğini söyleyecek değildi. Aysel bir şey anlatmıyordu. Meraktan çatlayacak gibiydi; ama ne pahasına olursa olsun öğrenecekti. Öğrenemezse uyku uyuyamazdı. O gün gözlerini ikisinin üzerinden ayırmadı. Ne halay anında, ne başka bir yerde bir araya geldiklerini, ne bakıştıklarını gördü. Daha da meraklandığından düğün bittiğinde bile kafası Murat’ın ne verdiğindeydi.

Düğünün ikinci günü, erken saatlerde davul sesini duyanlar düğün evine koştular. Aysel ile Murat’tan önce gitmezsem gözden kaçıracağım şeyler olabilir düşüncesiyle düğüne ilk gelenlerden biri Melahat’tı. Aysel, Melahat’tan yaklaşık bir saat sonra geldi. Zaman ilerliyordu. Gelin almaya gidildiğinde Murat hala düğünde yoktu. Murat geciktikçe, Melahat kadar meraklanan Aysel'in içini korkuyla karışık hüzün kapladı. Çetin’ine yazdığı mektubu veremeyeceğinden korkuyordu.

Öğlenden sonra gelin almaya giderken her iki davulda Kasımbağı köyündeki kız evine gidince Purul’u sessizlik kapladı. İki saat sonra davulun sesi yeniden duyuldu. Sesi duyan Murat, kendi kendine “gelin geldi” dedi. Düğüne gitmeye niyeti yoktu. Arkadaş çevresi düğündeyken, yalnız kalmayı, kafa dinlendirmeyi düşünüyordu. Davul sesi köyün her tarafından duyulurken ne kadar dinlendirebilirse…

 Erciş’e giderse kırk beş dakikada varırdı. Kırk beş dakikada dönüşü düşünülünce bir buçuk saat ederdi. İki, iki buçuk saat kadar Erciş’te dolaşırsa akşam olurdu; ancak düğün hala bitmemiş olacaktı. Yani davul sesi kulaklarını yine inletecekti. Bunları düşünürken mektup aklına geldi. Aysel’in cevap yazma ihtimali çok fazlaydı. Düğüne gitmezse başka zaman mektubu alma şansı olmayabilirdi. Erciş’e gitmekten vaz geçti.

Gerekçeleri farklı olsa da, Aysel kadar Melahat’ın da gözleri Murat’ı arıyordu. Bir gün önce Aysel’e verilenin ne olduğunu başka şekilde öğrenemeyeceğini düşünürken, Murat’ın geldiğini gören Melahat’ın gözleri fal taşı gibi açıldı. Aysel’le aralarında ne olduğunu öğreninceye kadar gözlerini kapatmaya hiç niyeti yoktu. Her ikisini de göz hapsine aldı. Bir ara, Aysel’in Murat’a göz işareti yaptığını fark edince, kaybeden oyuncağını bulmuş çocuk gibi sevindi. Gönüllerinin birbirine düştüğüne emin olarak merakını gidermiş oldu.

Melahat bu kadarıyla yetinir miydi? Murat askere gitmeden önce aralarında bir şey olmadığından çok emindi. Çetin’in, Aysel diye yanık türküler söylediği Aysel’in, Sümüklü Aysel olduğunu biliyordu. Merak ettiği Çetin’den ne zaman ayrıldığı, Murat’la ne zamandan beri buluştuklarıydı. Dün başlayan bir aşk olamazdı. İyide askerde olan Murat’la ne zaman sevgili olmuşlardı. Daha önce, on günlük izine geldiğinde olabilirler miydi? Askere gittiğini bilmediği, Purul düğünlerinde çok uzun zamandır görmediği Çetin’den ne zaman ayrıldığını merak edecek durumda değildi. Şimdi merak konusu Murat’la Aysel’di.

Aysel Murat’a işaret ettikten sonra kalabalığın arasından ayrılarak kimsenin olmadığını düşündüğü samanlığın arka tarafına gitti. Düğün, evin bahçesindeydi. Sağ çaprazda olan samanlığın arkasında kimin ne işi olabilirdi? Gerçekten de o anda kimse yoktu. İki dakika kadar bekledikten sonra yanına gelen Murat’ın eline mektubu tutuşturdu. Kimse yokken hal hatır sormazsa olmazdı. Bir önceki gün hal hatır sormadığından ayıp ettiğini düşünüyordu. Hem Murat’ın hatırını, hem de Çetin’i sordu. Murat’ın anlattıklarıyla gözlerinin içi parladı. Gülen yüzüyle yanaklarında çiçekler açmış gibiydi. Birine yakalanmamak için daha fazla konuşmadan kalabalığa karışmak istediğinde Melahat’ın göz hapsinde olduklarının farkında değildi. Murat’la Aysel’i adım adım takip eden Melahat, göreceğini görmüştü. Hayıflandığı ne konuştuklarını duyamayışıydı.

Melahat, samanlığın arkasında gördüğünü abartarak Ayşe’yeanlattı. Ayşe konuştuğu her kişiye benden laf çıkmaz derdi; ama laf taşımaktan da geri kalmazdı. Köydeki diğer kızlar gibi Melahat da Ayşe’nin bu özelliğini biliyordu. Zaten lakabının Laf Çıkmaz oluşu bu sebeptendi. Laf çıkmaz Ayşe’ydi bu… Duyduklarını başkalarına anlatmazsa çatlardı. Birazda abartarak başkalarına anlatınca Murat’la Aysel’in sevgili olduğu dedikodusu yayıldı.

 
Toplam blog
: 45
: 180
Kayıt tarihi
: 17.04.13
 
 

1961 Erciş doğumluyum. İlk öğrenimimi Erciş Emrah ilkokulunda tamamladım. Konya Ereğli İvriz Öğre..