Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '18

 
Kategori
Felsefe
 

Sokrates Üzerine

Sokrates Üzerine
 

 
M.Ö.469 da Atina’da doğdu.
Bir heykeltraş ve bir ebenin oğlu olarak dünyaya geldi.
Sophistlerden ders aldı.
Atina’nın fikirsel, etik ve siyasi olarak karışık olduğu bir değer anarşisi içinde yaşadı.
Belki de içinde bulunduğu tarihsel koşullar onun bilgelik istidadını kıpırdattı.
Adını tarihe yazdıracak işler yaptı.
Ondan geride yazılı hiçbir şey yoktur.
Diyalog tarzını felsefeye kazandırdı.
 
Döneminde o da yanlış anlaşıldı.
Sophistlerdeki halkla uyuşmayan değer ve inançların benzerleri Sokrates'te de olduğu için Sophistler gibi algılandı.
Bu imaj ise halk ve yöneticiler bazında iyi bir imaj değildi.
Sophistler değerleri göreceli (relativite) bulup halkın inançlarını ve değer yargılarını benimsemeyip saygı duymuyorlardı. Sokrates de halkın inançlarını benimsemeyip sorguluyordu.
Ancak Sokrates'i Sophistlerden ayıran çok net çizgiler vardı.
 
Sophistler gerçek bilginin imkansızlığını, objektif değerlerin olmadığını, insanın psikolojisinin her şeyin ölçüsü olduğunu söyler bu konuda retorik geliştirirlerdi.
Bir değer anarşisi yaratırlardı.
Lakin Sokrates bu noktada onlardan ayrılıp objektif, herkesçe kabul edilebilecek bir doğrunun varlığını savunur.
Sanı  - doxa- nın karşısına 'bilgi’yi –Episteme– yi koyardı.
Bu objektif bilgiyi aramanın ise insani bir görev olduğunu ifade edip oyuna herkesi dahil ederdi. Sokakta, çarşıda veya pazarda karşılaştığı insanlarda ayaküstü tartışır ‘diyalog’ tekniğiyle gerçeği bulmaya çalışırdı.
 
Sokrates bir doğa filozofu değildi.
Doğa yerine o da Sophistler gibi insanı, erdemi ve pratik yaşamı aldı.
İnsanın nasıl yaşayacağı ve erdemlerinin ne olacağı üzerine ve gerçek bilgi üzerine çalıştı.
Önem verdiği ise 'kavram’lar ve onların objektif 'tanım’larıydı.
Bu yöntemi 'diyalog' (karşılıklı fikir alışverişi), 'ironi' (ironie, alay) ve 'doğurtma' (mateutike) yöntemleriyle yapıyordu.
 
O insanın ruhundaki yüce ve nesnel bilgiye inanıyordu.
Bu bilgiyi de, kişileri kendi kavramları ve içerikleriyle yüzleştirerek, kendi cahilliğini göstererek doğru bilgiyi doğurtmaya çalışıyordu.
Ukalılığı ve ben bilirimciliği eleştirmek için ‘ben hiçbir şey bilmiyorum’ , Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir’ derdi.
Böylece bildiğini sananları ve iddia edenleri ortaya çıkarmış ve kendi kavramlarıyla özçatışmaya girmesini sağlamıştır.
Diyaloglarında karşıdakini kendi yüzeyselliğiyle yüzleştirip ironi’yi göstermiştir.
Altı boş ve yüzeysel bilgiyi göstermiştir.
 
İnsanlara aklı kullanmayı ve sorgulamayı öneriyordu.
Öyle her şeye inanmayın, biraz sorgulayın dercesine  rahatsız ediyordu bazılarını..
Her sakallı dedeniz değil demesi, bazı yaşlı ve sakallıları kızdırmış olmalı ki.. düşmanları artmaya başlamıştı.
Ancak hayranları da artıyordu.
Gençler onun çevresinde toplanıp onu örnek almaya başlamıştı.
Onu taklit edip onun gibi yapıyorlardı.
 
Tabi bazıları din elden gidiyor, gençler azdı, yoldan çıktılar vs. gibi söylemleri yayıp, imajı bozuk olan felsefenin kötü çocukları Sophistlerle de adı yanyana anılınca Sokrates için çanlar çalmaya başlamıştı.
Sokrates yargılandı suçu ise 
1- Atina’ya yeni Tanrılar getirmek
2- Gençleri yoldan çıkarıp ahlakını bozmak
 
Oysaki Sokrates bilgeliğin önkoşulunu erdem olarak görüyor ve determinist bir şekilde erdem ve bilgiyi eşit görüyordu.
Ona göre formül:
Kötülük = cahillik
İyilik = Bilmek, kendini bilmekti.
‘Bir insan her şeyi öğrenmek ve anlamak için ahlaklı erdemli olmak zorundadır’ diyordu.
 
İçinde bir ‘daimon’ olduğunu bilgeliği ve ilhamını ondan aldığını söylüyordu.
Bu Atina’ya yeni tanrılar getirme meselesi de aslında budur.
Oysaki onun tanrı getirmek falan gibi bir derdi yoktu.
Daimon’um dediği belki de kendi aklım, vicdanım dediği üst benliğiydi.
 
Sonuç olarak cezelandırıldı ve idamı istendi.
Yine bir dahi henüz vakti gelmediği için halk ve yöneticiler tarafından kurban edildi.
O da itiraz etmedi.
Hapisten kaçmak ihtimali varken de kaçmadı.
Onurlu durdu ve kendi eliyle zehir içip öldü.
Çünkü doğru olduğuna inanan ve kendi vicdanına güvenen insan ölümden de yargılanmaktan da korkmaz ve kaçmazdı.
O da tam olarak öyle yaptı. 
*
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 104
: 490
Kayıt tarihi
: 20.03.18
 
 

* ..