Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '11

 
Kategori
Siyaset
 

Solun dünü ve bugünü

Solun dünü ve bugünü
 

[Mustafa Suphi]Devletin ideolojik dilinden farklı konuşulanlar, ya sürülmüş ya da linç edilmiştir.


Türkiye’de sol ideolojiyi belirleyen tarihsel kronolojiyi çıkarmaya çalışsanız, hangi tarihten ve hangi olaydan anlatmaya başlardınız? Şöyle dönüp tarihin küf tutmuş sayfalarında unutulmuş ve özeleştiri yapmaktan mahrum bırakılmış olayları hatırlayalım.

İttihat ve Terakki'nin hep içinde bulunduğu darbeler, meclis içinde eşitlik, demokrasi arayan vekilleri susturmak adına yaptıkları sol düşünceye vurulan ilk darbeler olarak nitelendirilebilir. Kurtuluş Savaşı sürecinde Türkiye’ye altın yardımı yapan Sovyetler Birliği prestij kazanmıştı. Bolşevikler, bir komünist partisi kurulmasını da istemiş ve göstermelik olarak Mustafa Kemal'in arkadaşları tarafından sahte bir komünist partisi kurulmuştur. Aynı dönemde Rusya'dan Türkiye'ye gelen TKP heyetindeki, içlerinde Mustafa Suphi’nin de bulunduğu komünistler, önce hedef olarak gösterilmiş, sonrasında ise Karadeniz sularında bir tertiple boğazlanmıştır. Böyle bir devlet anlayışının torunlarıyız biz.

Cumhuriyet sonrası, tek partili sistem boyunca Sabahattin Ali başta olmak üzere sol düşünceyi insanlara anlatmak çabasında olan nice aydın karalanmış ve linç kampanyalarına hedef gösterilmiştir. Nazım Hikmet’in şiirleri dolayısıyla mahkum edilmesi, uzun yıllar hapiste yatırılması ve sonra vatan haini ilan edilmesi örneğinde olduğu gibi, resmi devlet ideolojisi hiçbir zaman sol görüşlü insanlara kapısını açmamıştır.

II. Dünya savaşı sırasında ise Alman Faşizmine karşı tepkisini göstermeye çalışan, Sovyetler ile dayanışmak isteyen sol ideolojideki insanlara karşı devletin başlatmış olduğu cadı avını hepimiz bilmesek de hatırlayanlarımız olacaktır. İşkencelerden geçirilenler, kitapları yakılanlar, yasaklanan Nazım şiirleri… Ülke kaynaklarını Alman hükümetiyle paylaşmaktan çekinmeyen devlet, kendi vatandaşına karneyle ekmek dağıtırken, bu konuya tepkisiz kalan ve devletin kararlarını onaylayan bir kesimin var olduğu da inkar edilemez.

Sol İdeoloji ve Darbeler...

Çok partili sistem adına altında çeşitli devlet partilerinin kurulduğu yıllarda ise halkın gözünün sahte demokrasi ile bağlandığını söyleyebilir ve bu dönemi “darbeler tarihinin başlangıçı”olarak adlandırabiliriz. Halkın iradesine her başvurulduğunda, halk iradesini CHP'ye rakip olarak çıkan partilerden yana kullanmıştır. Askeri vesayetin payandası olan ve İttihat ve Terakki geleneğini yaşatan kesimler ise bu durum karşısında her defasında orduyu göreve çağırmaktan çekinmezken, darbe çığırkanlığı yapıyorlardı. Nitekim 27 Mayıs 1960'da büyük kentlerde halk, sokaklardaki askeri birlikleri darbe yaptığı için selamlıyordu.

12 Mart 1971 darbesi sonrasında ise 68 kuşağına zülum uygulanırken, darağacına kadar giden yolda derdini geniş kitlelere bir türlü anlatamayan bir sol ideolojiden bahsediyoruz.

12 Eylül 1980 darbesi ile toplumsal dayanakları bir kez daha koparılan sol, artık devlete yakın durmak ya da hiç var olamamak arasında seçim yapmak durumunda bırakılmıştır. İşkencelerin, fişlemelerin, sürgünlerin, idamların alıp başını gittiği bir ortamda yapılan Anayasa % 90 üzerinde evet denilmiştir. Kendini solda görenler de bunun içindeydi.

28 Şubat 1997 post-modern darbesi ise sol ideolojiye karşı yapılan bir darbe değildi fakat bu darbe kurulmak istenen sistemin son şeklini vermeyi amaçlamıştı. 'Bin yıl sürecek' denen bir yapının kurulmak istendiği, yargının, üniversitelerin, medyanın neler yapması gerektiği konusunda askerlerden brifingler aldığı bir dönem oldu. Bu dönemde, ceketlerini ilikleyerek genel kurmayların yanına koşup esas duruş gösteren aydınlara ve medya patronlarına tanık olduk.

Sol kesim özeleştiri yapabilmeli ...

Demokrasisi arızalı, geçmişi askeri darbeler ve müdahalelerle dolu, hak ve özgürlükler konusunda sınıfta kalan bir ülkenin güçlü bir sol gelenek oluşturması da zordur. Demokrasiye müdahalelere karşı suskun kalmış, ideolojisini milliyetçilikle, devletçilikle, ulus-devletsavunuculuğuyla kirletmiş bir sol tutarlı olabilir mi? 12 Eylül darbesinden bu yana, kitleselleşememiş, düzen mağdurlarının sesi olacak bir irade oluşturamamış solun, bu dönemde övünmesi gereken hangi olay vardır? 

Kendini solda görenlerin büyük bölümü, 2000'li yıllarda e-muhtıra, andıçlar, darbe planları karşısında şaşkınlık içerisinde kaldı. Bölünmek, ayrışmak ve farklı olmak adına ellerinden gelen olumsuzluğu da yapıyorlar.

Geçmişten bugüne, sözünü bu halka bir türlü anlatamayan, kendi içinde birleşip, güçlü bir alternatif oluşturamayan solun sorunları mutlaka masaya yatırılmalıdır.

68 kuşağının kahramanlığı, 78 kuşağının kitleselliği ile övünmenin bugüne bir yararı olmuyor. Her lafında geçmişi yad eden bir sol bugüne çözüm üretemiyor. İnternet çağında, sanal dünyadan başlayan ve yıllanmış diktatörlükleri deviren halk ayaklanmalarına şahit olduğumuz bir zamanda, gelişmelerden dersler çıkarılarak, eşitlik ve demokrasi için bir araya gelinmelidir. Yoksa sol, geçmişten beri üzerine yapıştırılan başarısızlıklarına devem etmek durumunda kalacaktır. 

Eşitlik ve Demokrasi Partisi Üyesi 

www.edp.org.tr 

 
Toplam blog
: 32
: 823
Kayıt tarihi
: 12.03.09
 
 

29 yaşındayım Adanada yaşıyorum. Kendime ait bir kırtasiye dükkanım var. Aynı zamanda İşletme mez..