Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '10

 
Kategori
Tarih
 

Sömürgeciliğin İngiliz Çocukları: Levant Kumpanyası

Sömürgeciliğin İngiliz Çocukları: Levant Kumpanyası
 

Türk İngiliz İlişkilerinin tarihsel derinliğini irdelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Geçen hafta ilk İngiliz elçi <ı>William Harborn’dan bahsederken onun siyasi misyonundan ziyade ticari bir görevle Osmanlı topraklarına gönderildiğini yazmıştık.

Harborn’u Osmanlı’ya gönderen Kraliçe gibi görünse de onun giderlerini İngiliz tüccarlar finanse etmek etmekte, Harborn Dersaadet’te bir çeşit levant kumpanyasının temsilcisi olarak görev yapmakta idi.

Okuyucularımız için levant teriminin biraz açmak istiyorum.

Tarihçi Daniel Goffman’a göre onaltıncı yüzyılda yeni yeni palazlanmaya başlayan İngiliz tüccar sınıfının rüyalarını süsleyen mekanlardan biri yeni dünya adını verdikleri Amerika kıtası, diğeri ise levant dedikleri güneşin doğduğu taraf, doğu; bugünkü orta-doğu bölgesidir…

Amerika kıtasının doğal kaynakları bomboş uzanan uçsuz bucaksız toprakları var.

Levant’ın ise enva-i çeşit zenginlikleri…

O dönemde denizaşırı ticaret korsanların , fırtınaların tehlikesinden dolayı riskli ve tehlikeli olduğundan tüccarlar birleşiyor ve kar ve zararı paylaşıyor. Bu birlikteliğe de kumpanya adı veriliyor.

Bu kumpanyanın bir amacı da tehlikelere karşı birleşmenin yanında bu karlı ticarete herkesin girmesini engellemek ve tekeller oluşturmak.

İlk başlarda İngilizler bu kumpanyalarda Venedik ve Fransız mandıralı gemilerde seyahat etmektedir.

Ancak Levant dedikleri bölge Osmanlı topraklarıdır ve burada Fransızlar ticari imtiyaza sahip oldukları için gümrüksüz giriş çıkış yapabilmekte, İngilizler ise harbi taifeye tabi olduğundan Fransızlar’a adeta haraç vermektedir.

İşte bundan kurtulmak için İngiliz tüccarlardan Leeds dükü aynı zamanda Londra belediye başkanlığı da yapmış olan meşhur tüccar Sir Edward Osborne, geçen haftaki yazımızda konu ettiğimiz William Harborn’u finanse ederek Osmanlı topraklarına elçi olarak göndermiştir.

İşte İngiliz tüccarların finanse ederek Osmanlı’ya gönderidkleri Harborn, o dönem Osmanlı tahtında oturan Sultan Üçüncü Murad’la ilk ticari anlaşmasını yapar. Osborne da bu ilk ticaret beratını tekeline almak için harekete geçer. Bunun akabinde Londra’da bir levant kumpanyası kurulur.

Halil İnalcık hocamıza göre bu dönemde İngiltere’de merkantilizm denilen bir ticari iktisadi anlayış yerleşmeye başlıyor.

Peki nedir merkantilizim?

Merkantilizimin özü; milli ekonomiyi hakim kılarak , bir anlamda İthalatı kısıtlayıp, ihracatı teşvik ederek güçlü ve zengin bir devlet inşa etmeyi amaçlayan iktisadî milliyetçilik anlayışına dayanmaktadır.

İşte İngilizler Osmanlı’dan aldıkları ticari beratla yani kapitülasyonla Osmanlı topraklarında cirit atmaya başlamışlar. Böylelikle Osmanlı devleti bu merkantilist düşüncenin , bir anlamda İngiliz kapitalizminin gelişmesinde büyük katkı sağlamıştır.

Tarihçiler arasında bu levant kumpanyalarının İngiliz milli servetinin temelini oluşturduğunu iddia edenler bile vardır.

Öyle ya dile kolay tam 244 yıl.

Kraliçeden kuruluş iznini alan İngiliz levant kumpanyası tam 244 yıl boyunca Osmanlı ticaretine hakim olur.

Yukarıda da söylediğimiz gibi başlarda istanbuldaki büyükelçileri bile bu kumpanya atar. Bu tüccar sınıfı Krallar bu yetkiyi ellerinden aldığında bile bu elçilerle iritbatı hiçbir zaman kesmez, onların masraflarını ödemeyi sürüdürür, talimatlarla ticari faaileyetlerini yönlendirmeye devam ederler.

Yani levant kumpanyası lağvedildiği 1825 yılına kadar hem siyasi, hem de ticari faaliyetlerini sürdürmeye devam eder.

Kumpanyanın başlardaki üye sayısı 12 iken son yıllarda bu sayı seksene ulaşmıştır. Bu sayı sadece Londralı tüccarların sayısıdır. Bunların dışında Hollandalı tarihçi Maurits van den Boogert’in deyimiyle İstanbul’da , Şam’da , Beyrutta, Trablusgarb’da Adalarda bu dev mekanizmayı işleten dişliler ve çarklar vardır ki bunlar kumpanyanın can damarlarını oluşturuyor.

Boggert’e göre İstanbuldaki İngiliz tüccarlar bekar erkeklerden oluşuyordu.

Bunlar Londra’daki patronların çocukları ya da erkek kardeşleri idiler.

Bunların istanbul’daki yaşama ayak uydurması zor olmuyor. Çünkü 16 ve 17 yüzyıllarda İstanbul etnik grupların en yoğun olduğu kozmopolit bir kent özelliğine sahip. Özellikle de pera denilen Beyoğlu bölgesi milletlerin etnik grupların kaynaştığı bir yer. Yabancıların burada şarap üretmelerine , domuz kesmelerine izin veriliyor. Kliseleri var. Yani burada yabancılık çekmeden hayatlarını kolayca yaşıyorlar.

İstanbul’dan sonra Avrupalı tüccarlar için özellikle onyedinci yüzyıldan itibaren Anadolu’nun en gözde kentlerinden birisi İzmir oluyor.

Süreyya Faruki’nin tespitlerine göre 15 ve 16 yüzyılda Anadoludaki kentlerden İzmir limanı onca liman arasında sıradan bir liman. Karadeniz limanları bile İzmir’in önünde geliyor. Ama Onaltıncı yüzyılın sonlarına doğru İzmir limanı ticari etkinlikte öne geçmeye başlıyor.Daniel Goffman’a göre Batı Anadolu’dan gelen tarım ürünleri İzmir limanından İstanbul’a taşınıyor. Onyedinci yüzyılda Avrupalı tüccarlar bu mallarla ilgilenmeye başlayınca İzmir’e yerleşmeye başlıyorlar. Böylece İzmir İstanbul’dan sonra ikinci büyük Levanten yerleşim merkezi oluyor.

Goffman’a göre bu yüzyıldan itibaren izmir’in gelişmesinde insiyatif Osmanlı devleti’nden Avrupalı tüccarların eline geçmiştir.

1580’lerde bin, iki bin kişilik bir köyken yüzyılın sonlarında 35-40 bin kişilik bir nüfus patlamasına uğrayan kentteki bu patlamanın nedeni Avrupalı tacirlerden başkası değildir elbette.

Neticede buradaki Avrupalı tüccarlarda ilk başlarda Fransızlar başı çekerken, sonraları İngiliz tüccarlar onların yerini alıyorlar.

Bu haftalık da yerimizin sonuna geldik.

Haftaya kısmet olursa kaldığımız yerden devam etmek ümidi ile, kalın sağlıcakla…..

 
Toplam blog
: 79
: 717
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

1963 K. maraş doğumluyum. Bir kamu üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Muayyen zama..