Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '17

 
Kategori
Güncel
 

Somut mu Değerlidir? Soyut mu?

Somut mu Değerlidir? Soyut mu?
 

Demiri eritip medeniyet kuran, bağımsızlığını zanaatla tekrar kazanan, Anadolu Selçukluları Döneminde günümüze göre halen modern, adil, ahlaki sayılabilecek son derece etkin bir mesleki eğitim sistemi olan “Ahilik Sistemini” dünyaya kazandıran atalarımıza layık torunlar olabilmemizin en önemli şartı, üretmek bilimle üretmek, rakiplerimize, bağımsızlığımıza kast edenlere verilebilecek en büyük cevap mesleki eğitim ve yerel üretimle verebileceğimiz güçlü bir haykırış olacaktır. Cephelerde orduları tutan cephe gerisindeki üretimdir. Cephe gerisinde dünyanın en ileri üretim teknolojisine ve en ileri üretim teknolojisini kullanabilecek teknik personeller, ustalar, uzmanlar olmaksızın sağlıklı bir cephe savaşı dahi yürütmek mümkün değildir. Bu duruma en uygun düşecek savaş şüphesiz 1. Dünya Savaşı’dır.  İngiltere’ye parası verildiği halde alınamayan savaş gemileri 1. Dünya Savaşı ve sonrasında sürekli neden kaybetmeye mahkûm olmamızın yegâne sebebidir.

Somutlar ve soyutlar…

Türk ve Müslüman âleminin en büyük problemleri aslında somutlarla soyutlar arasından denge kuramadıkları gibi soyutlarla somutların elde edilebileceğine inandırılan bir ümmet. Türk tarafından bakınca hatta şimdilerde 1.Dünya Savaşını anlatan yazarlar kendi kalemlerinden Arapları Türklerden nasıl ayırdıklarını gururlanarak anlatırken bizlerin bunlardan hiç mi hiç ders almaya niyetleri yok. Araplar birçok Türk’e göre; İngiliz ajanların devşirdiği bir takım sözde ulemalarla Osmanlıdan koparılmış bir topluluk. Tabi bu koparılma hadisesinin başlıca amacı; zengin petrol yataklarını Türklerle paylaşmak yerine parçalanmış bir Arap âleminden birkaç şeyhle paylaşmak Batının şüphesiz daha çok işine geliyor. Hatta Arap Şeyhleri petrolden kazandıkları paraları Amerikalılara, İngilizlere vermemeleri dahi onların iktidarının bir anda yerle yeksan olmasına neden olabiliyor. Fiilen içinde olmak istemediğimiz ancak NATO üyesi olmakla mecbur kaldığımız Libya lideri Muammer Kaddafi’nin başına gelenler ortada. Hatta basında yer alan haberlere göre; hem adamın ülkesini işgal ettiler. Hem de atılan her bombanın parasını da Kaddafi’nin hesabından tahsil ettiler, geri kalan paraya da el koydular. Basında yazılanlara göre; Para İngiliz bankalarından Fransız silah şirketlerine ödenmek suretiyle hesap kapattılar. O Kaddafi ki, biz zora düştüğümüz zaman Kıbrıs Harekâtı sırasında tüm Avrupalı müttefiklerimiz bize silah ambargosu koyarken biz Kaddafi için kılımızı kıpırdatamadık. Hatta sırtımızdaki efendilerimiz! Sözde müttefiklerimizin yanında yer aldık. Acı bir durumdu doğrusu. Hem Kaddafi için, hem Müslüman Dünyası için hem de bizim için. Çünkü bizler bize yapılan iyiliği unutmayan bir milletiz! Arap dünyasının parçalanmışlık durumu 1850’li yıllardan sonra projelendirildi. Petrolün bulunması sadece durumu hızlandırdı. Her ne kadar başka bahaneler ileri sürülse de 1. Ve 2. Dünya Savaşı aslında tüm bu coğrafyanın paylaşılması amacıyla yapıldı. Bahaneler başkaydı, ölenler başka oldu. Zengin olanlar daha zengin oldular. Bugün Amerika’da bir şirket tek başına orta çapta bir devletten büyükse sebebini buralarda aramak gerek.

Bizler belki farkında değiliz ama ne yazık ki; Araplardan bir adım daha gerideyiz. Bir arkadaş anlatıyor. Suudi Arabistan’a çalışmaya giden iki Türk vatandaşı Kuran okurken; bizde Kuran vücudun belli bir seviyesinden aşağı tutulmaz. Saygı çok önemlidir. Sükût içinde dinlenir. Bu arada bir Arap gelir yer bağdaş kurar oturur, Kuranı da yere koyar ki o yer malum ayakla basılan bir yerdir ve bir Türk bunu asla tasvip etmez. İçinden Arap’ı çok ayıplarlar ama bir şey de diyemezler. Neticede bizimkiler orada gurbettedir. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra Arap gözyaşlarına boğulurken bizimkiler yaptıkları hatanın farkına varırlar. Evet, sükût tamamdır, saygı da aynı şekilde ancak ya mana!

Somutlar soyutlar birbirine karışınca somut ve soyut arasında bocalayan bir halka dönüşüyoruz. Din bundan önemli bir etken; hiç unutmam o zamanlar yasak olmasına rağmen camiye gönderdiğim küçük oğluma Habil ile Kabil’i anlatan bir çizgi film gösterilmiş ve biraz büyükçe olan çocuklar da onu korkutmuşlar. Çocukcağız uzunca bir zaman din derslere katılmayı reddetmişti. Yani din eğitimindeki korkutma görevi, insanlarımızın belki de dinini tam anlamasına da engel oluyor. Elin papazları binlerce kilometre öteden çocuklarımızı Hıristiyan yapmak için cirit atarken, bizim imamlarımız bu konuda gayet statik bir çalışma sergiliyor ve bazen bu da yetmezmiş gibi yanlış yöntemlerle Müslüman çocuğunun camiden soğumasına neden olabiliyorlar. Tabi hepsi için aynı şey söylenemez ancak büyükşehirlerimizde Koreli, Amerikalı misyonerler cirit atarken, bizler aynı şeyi yapmayı bırakın; elimizdeki değerlerimize sahip çıkamıyoruz. Malum dağa çıkanlar, hırsızlık yapanlar, suç şebekelerine hizmet eden kimselerin doğru İslam terbiyesi, Türk ve Anadolu erenlerinden feyiz aldıklarını söyleyebilir miyiz? Aynı şekilde Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden mezun olup, organ mafyasına hizmet eden doktorlar yok mu?  

Somut şeyler; insanlar tarafından yapılır ve soyutla elde edilemeyen durumlar ortaya çıktığında bunu somutla elde ederler. Elimizdekileri çoğunlukla ikna ve içimize soktukları ajan veya doğan görünüşlü şahinler(profesör, imam, doktor, siyasetçi, alınacak ne varsa alırlar. 1. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında İngiliz, Fransız, Alman, Ruslar hesabına çalışan paşaları tarihi kaynaklar yazıyor değil mi?) vasıtasıyla halledemeyen durumlar ortaya çıktığında neler olduğunu en iyi bu milletin tarihi anlatabilir? Anlayana…

Somut soyuta asla denk değildir daha doğrusu somutla soyut alınmaz, alınmaz...

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..