Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '11

 
Kategori
Öykü
 

Son karar

Neredeyim  ben?  En son  hatırladığım  kuvvetli bir çarpışma  sesi  ve  ardından  gelen  müthiş  bir  hafiflik  duygusuydu. Aşağıda  sargılar  içinde  yatan  adam  ben  miyim  yoksa?

Şimdi  hatırlıyorum. O  çarpışmadan  sonra  bedenim  aşağıda kanlar  içindeyken  ben yukarıya doğru yükseldim. Daha  sonra  da    huzur  verici  parlak  bir  ışık  gör-        düm. Bir  an  önce  o  parlak  ışığa  ulaşmak  istiyordum  ama  beyazlar içerisinde biri

Beni  durdurdu. ”Dur! Daha  fazla  ilerleyemezsin. Çünkü  aşağıda  senin  geri dönmen  için  yürekten  dua  eden  biri  var. Ya  onu  ikna  et  ya  da  daha  sonra  gel !” dedi.

Bu  yüzden  burada  olmalıyım.

Burası  yoğun  bakım  ünitesi  olmalı. Kalp  ameliyatından  sonra  da böyle  bir  yerde  kalmıştım. Garip! O  zaman  hiç  böyle  bir  şey  gelmemişti  başıma. Şimdi  beden kımıltısız  yatarken  ben  istediğim  gibi  gezinebiliyorum. Hatta  kapalı  kapılardan  geçip  insanların  düşüncelerini  bile  okuyabiliyorum. Bunu  beni  kontrole  gelen  hemşire  sayesinde  keşfettim. Dudakları  oynamıyordu  ama  bana  bakıp :

“Yazık  sabaha  çıkarsa  iyidir.”  dediğini  duydum. Şimdi  duacımı  bulmalıyım. Şu  koridordaki  kalabalıktan  başlamalı.

İşte  en  yakın  arkadaşım  Salih. Çok  düşünceli  görünüyor. Annem! Onu  niye  buraya  getirmişler  ki. Tansiyon, kalp, şeker  ne  ararsan  var  kadıncağızda. Benden  önce  o  gider  buralarda  fazla  kalırsa. Zaten  gözleri  şişmiş  ağlamaktan  zavallının. Yanında  babam  oturuyor. Artık  iyice  çocuklaşan, bencilleşen, aklı  bir  gidip  bir  gelen  babam. Karıcığım  kızımıza  sarılmış. Canım,  nasıl  da  üzgün. Kızım  her zaman  olduğu  gibi  metanetli. Herkesi  teselli  etmeye  çalışıyor.

Eee… Salih  hep  şaka  yapar  kızdırırdım  ya  seni  işte  bu  son  şakam. Kızdın  mı bana? ”Ah  Rıza  ah. Belki  de  ilk  defa  sana  kızmıyorum  bir şeyde  başı  çekiyorsun  diye. Doktorlar  Allahtan  ümit  kesilmez  dedi  ama ; onların hiç  ümidi  yok. Bizim  grubun  öncüsü  sen  değil  miydin, ölümde  de  hepimize  önderlik  ediyorsun.”

“Ne  günler  yaşadık  seninle. Ne  kadar  güldük  ne  kadar  ağladık  beraber. Ama  biliyor  musun  ben  seni  hep  kıskandım  için  için. Her  konuda  en  iyi  olmak  zorunda  mıydın  be  Rıza.

Daha  ilkokulda  başladın  beni  geçmeye. Okumayı  ilk  sen  sökmüştün. İlk  kırmızı   kurdele senin  yakana  takılmıştı. Bayramlarda, müsamerelerde en  güzel , en  uzun  şiirleri  hep  sen  okurdun.

Ortaokula  başladığımızda  folklora  yazılmıştım;  sen  de  yazıldın. Hemen ekip başı  oldun. Mahallede futbol  oynarken  bizim  takımın  kaptanı  hep  sen  olurdun  çünkü  en  çok   golü  hep  sen  atardın.

Bizim  seninle olan  arkadaşlığımız  bir  nevi  ortak  yaşamdı. Ben  senin  muhabbetinden, çevrenden  faydalanırdım; sen  de  benim  paramdan. Ne  de  olsa  içinizde  durumu  en  iyi  olan  bendim. Babamın  bakkalı  o  karaborsa  günlerinde  iyi  iş  yapardı. Ben  senin  sinema, muhallebici  paranı  çekerdim, sen  de  kızları. Sen  olmasaydın  hiç flört  etmeden  görücü  usulüyle  evlenirdim  herhalde.

Ama  gün  geçti, devir  değişti  Rıza.  Sonunda  benim  de  günüm  geldi. Bugünü  ne  kadar  çok  bekledim  bilemezsin. Benden  bir  iyilik  istemeni  hem  de  karşılıksız  olarak. Kızını  evlendiriyordun, oğlan  tarafı  çok  zengindi. Sıra  ev  döşemeye  gelince  onların  beğendiği  yatak  odası  takımına  gücün  yetmedi. Takım  da  takımdı  ama  iyi  bir  ikinci  el  araba  fiyatına. Senin  bütçeni  aşıyordu  haliyle  ama  kızının  ele  güne  karşı  boynu  bükük  kalmasını  istemedin. Bana  geldin.

Daha  kapıdan  girerken  anladım  borç  isteyeceğini. Nasılda  kıvrandın  karşımda  bir  saat  boyunca  konuya  girebilmek  için. Önce  havadan  sudan  konuştuk, siyasetten, spordan  laf  bitince  çıkardın  ağzından  baklayı.

Bense  ağırdan  aldım  “ Var  ama  repoda.”  diyince  betin  benzin   attı. Ardından “Lafı  mı  olur  canım  aramıza  iki  kuruşluk  faizin.”  dedim  de  rahatladın. ”Yalnız  üç ay  sonra  ödeyebilir  misin? Bu  parayla  hanım  yazlığı  yaptıracaktı  da.”  dedim. Oysa   onun  parası  zaten  hazırdı.

“Öderim. Zaten emeklilik  ikramiyem  de  önümüzdeki  ay  elime  geçer. Üç  ayı  bile  beklemem .”  dedin.

Hayat  sen  ölmeden  bunları  da  yaşattı  ya  bana. Artık  senin  alıp  verecek  hiç bir  hesabım  kalmadı. O  para  da  helal  olsun! Söyleyeceğim  Sabiha’ya  ödeyeceğim  diye  üzmesin  hiç  kendini. Üzmesin  benim  ilk  göz  ağrım, gizli  aşkım. 

                          *****  *****   *****  *****   *****

Demek  böyle  Salih! Keşke  düşünceleri  okuyor  olmasaydım  da  bunları  duymasaydım. Oysa  ben  seni  hep  en  yakın  dostum  bellemiştim.

Kafan  fazla  basmazdı  matematiğe , fene  hep  benim  verdiğim  kopyalarla  geçerdin  sınıfını. Ben  de  o  muhallebicilerin, sinema  biletlerinin  parasını  ödemeni bir  minnet  göstergesi  kabul  ederdim. Ben  olmasam  kimse  seni  ne  arkadaş  grubuna  ne  de  futbol  takımına  sokardı. Benim  hatırıma  kabul  ederlerdi  seni  takıma. Sen  bunları  bilmez; bir   de kaptan  niye  ben  olmuyorum  diye  afra  tafra  yapardın.

Ayşe  de  seninle  evlenmezdi  ama  benim  Sabiha’yı  tercih  ettiğimi  duyunca  sırf  inat  uğruna  tuttu  seninle  evlendi. Yıllar  sonra  kendisi  söyledi  bunu  bana.

Her neyse. Demek  benimle  olan  hesabın  bitti. Öyle  mi? Bense  ne  kadar  sevinmiştim  seni  burada  gördüğüme. ”Can  dostum  beni  gene  yalnız  bırakmadı” demiştim. Yazık! Nasıl  da  yanılmışım.

                   *****  *****  *****  *****   *****

Babacığım  ya  sen  neler  düşünüyorsun? Gerçi  sen  ne  düşünürsen  düşün  onlar  beni  incitemez; çocukluğumda  ve  gençliğimde  yeterince  incittiler  çünkü.

Hep  zıtlaşırdık  birbirimizle  değil  mi? Ben  ne  kadar  solcuysam  sen   o  kadar  sağcı. Bir  gün  üzerime  kapıyı  kilitleyip  gitmiştin  de  o  gün   arkadaşlarımla  buluşacağımız  evi  polis  basmıştı. İşte  o  günden  sonra  senden  her şeyi  bekler  oldum.

“Ah,  oğlum! Ben  dururken  sen  mi  gidecektin? Sen  gidersen  biz  ne  yaparız? Daha  kışlık  kömürümüzü  bile  almamıştın. ”Şu  kızı  evlendirelim  hele  ondan  sonra  düşünürüz. Baktık  denkleştiremedik  bize  taşınırsınız. Zaten  annem  de  hasta. Bir  gün  temizlik  yapsa  üç  gün  yatıyor. Aylin’in  odası  boşalacak  ne  olsa  oraya  yerleşirsiniz. ”demiştin. Şimdi  eğer  sen  ölürse  o  cadı  karı  bizi  eve  de  sokmaz.

Bir  de  bana  Viagra  alacaktın  güya. Onun  için  de “Düğün  bitsin  de  öyle  alalım, dokunursa  bir  de  seninle  uğraşmayalım  hastanelerde  düğün  arifesine .” demiştin. Bak  ne  oldu. Benimle  değil  seninle  uğraşıyoruz  düğün  arifesinde.

Zaten  beni  ne  zaman  dinledin? Gençken  de  böyleydin  sen. Hep  kafanın  dikine  giderdin. Ramazan  gelir  oruç  tutmadığın  gibi  sokaklarda  sakız  çiğneyerek  gezerdin. Bir gün  seni  kilitleyip  eve  arkadaşlarını  ihbar  ettim  de öyle  kurtardım  seni  ellerinden. O  olaydan  sonra  ajan  belledilerdi  seni, bir  daha  aralarına  almadıydılar. Ama  fena  mı  oldu. Onlar  işkencelerden  geçip  yıllarca  hapislerde  çürürken  sen  kendini  okuluna  verdin  okudun  öğretmen  oldun  sayemde. Sen  bunu  da  atlatırsın  oğlum  inatçısın  çünkü. Hem  daha  kömür  alınacak, sonra…

“O  kömür  hiç  alınmayacak  baba, hiç  alınmayacak.”

                    *****  *****  *****  *****  *****

Kızımın  telefonu  çalıyor. Nişanlısıdır. Haftaya  düğünleri  olacaktı. Her şey  için  bu kadar  uğraştıktan  sonra  düğünü  ertelemeleri  gerekecek  ben  gidersem.

“Alo. Burak. İkide  birde  arayıp  durmasana. Bir  değişiklik  olursa  ben  seni  ara-rım  dedim  ya! Biliyorum  bir  hafta  sonra  düğünümüz  var  ya  da  vardı. Düğünü  ertelememiz  gerek. Babamın  durumu  çok  ciddi. Kendine  gelse  bile  bir  hafta  içinde  hastaneden  çıkamaz. Sakat  bile  kalabilirmiş. Bence  nikahı  da  erteleyelim.

Niye  mi? Ben  öyle  yarım  yamalak  iş  istemem, sen  bir tek  o  dedikoducu  halana  söylesen  yeter  zaten  bütün  akrabalarınıza  seve  seve  haber  verir.”

Canım  babacığım, ben  de  nasıl  etsem  de  şu  evlenme  işinden  vazgeçsem  diyordum. Kader  dedikleri  bu  olsa  gerek. Tam  Kaan’ı  unuttum  evleniyorum  derken  Kaan  bin  pişman  bir  vaziyette  geri  geldi. Düşünmek  için  zamana  ihtiyacım  var  ama  haftaya  nikahım  var  derken  bu  olay  oldu. Al  sana  bol  bol  zaman. Gerçi  bana  yaptıkları  da  unutulacak  gibi  değil. Sen  sevgilin  askere  giderken  o  istemediği  halde  sürpriz  olsun  diye  otogara  git, sürpriz  sana  olsun. Sevgilin  en  yakın  kız  arkadaşınla  öpüşüp, ağlaşarak  vedalaşıyor. Alma  mazlumun  ahını  çıkar  aheste  aheste  diye  boşuna  dememişler. Kız  daha  bir  ayngeçmeden  kendine  yeni  sevgili  buldu. Ancak  anladı  Kaan  da  benim  değerimi  ama  geçmiş  olsun.

Babam  benim  ya. Şu  haliyle  bile  benim  bir  hataya  düşmemi  engelledi. İyi  adamdır  benim  babam. Oysa  senelerce  annemin  gazına  gelip  kızmıştım  babama  bütün  sıkıntıların, dertlerin  sebebi  olarak  onu  görmüştüm. Sevgimi  bile  esirgemiştim  babamdan. Oysa  o  beni  sevmekten  hiç  vazgeçmedi. Keşke  şu  an  karşımda  olsa, doya  doya  sarılsam  ona. ”Seni  çok  seviyorum  babacığım.” diyebilsem.

Dedin  bile  güzel  kızım. Ben  senin  her  yanlışını  düzeltmeye  çalıştım. Kaan’ı  zaten   hiç  sevmemiştim, Burak’ı  da  sevmesem  bile  bu  sefer  annene  hak  verdim. O  seni  daha  rahat  yaşatırdı. Sen  de  alışır, severdin  bir  müddet  sonra.

Evlilik  bir  birine alışmak, katlanmak  değil  midir  sonuçta. Ama  görüyorum  ki  en doğru  kararı  verebilecek  yaşa  artık  gelmişsin. Bu  evlilik  yüzünden  okulu  bırakacaksın  diye  çok  üzülmüştüm. Seni  ne  kadar  severse  sevsin  o  görgüsüz  zengin  günün  birinde  bir  laf  eder  kalbini  kırarsa  tutunacak  dalın  olsun  istemiştim. Artık okulu bitireceğinden şüphem yok.

                      *****  *****  *****  *****  *****

Karıcığım  sen  ne düşünüyorsun ? Zihnin  bulanık  belli  ki  ilacını  bugün  fazlaca  almışsın.

“Ay  ne  düşüneceğimi  şaşırdım. Tam  yüzdük  yüzdük  kuyruğuna  geldik  derken şu  olanlara  bak. Onca  masraf  onca  koşturmaca  da  cabası. Cayar  şimdi  bu  kız  evlenmekten. Hazır  bulmuşken  zengin  kocayı  bırakır  da  benim  gibi  seviyorum  diye  bir  çulsuzun  peşine  takılır  gider. Baban  mecburi  hizmete  giderken  benimle evlenmek  istediğinde  sevinçten  ölecektim. Mahallede hangi  kıza  bunu  söylese  onunla  giderlerdi. Ama  o  beni  seçmişti. Ne  önemli  gelmişti  o  zaman  bu  bana. Hiç  düşünmeden  evet  demiştim. Sonra  o  ücra  köyde  su  yok, elektrik  yok. Bir  de  çocuk  oldu. Çeşmeden  su  taşı,  bez  yıka. Babama  bunları  yazınca  içi  el  vermedi de  araya  hatırlı  tanıdıklarını  soktu  iki  günde  tayinimizi  yaptırıverdi  İstanbul’.a

Sen  buna  da  kızmıştın. Yok  ders  yılı  ortasıymış, yok  çocuklar  tam  okumayı  sökeceklermiş… Nankördün sen  Rıza, nankör. ”Üzülme” diyorlar  bana  niye  üzüleceğim  ki. İyi  bir  gün  mü  yaşattın  bana. Hep çile  hep  çile. Hele  kızın  olduktan  sonra  hepten  ikinci  plana  attın  beni. Üniversiteye  giderken  “ Yurtta  ders  çalışamıyorum; eve  çıkacağım. ”dedi  diye  gittin  o  pis  işi  buldun. Gece  yarıları  eve  üstün  başın  leş  gibi  yemek, kızartma  kokuları  içinde    geldin. Ben  bir  kürk  istemiştim  de  yıllar  önce  olay  olmuştu.

Şu  kızı  evlendirebileydik  belki  alırdın  bana  o  kürkü  yıllar  sonra. Belki  hep  hayalini  kurduğumuz  o  tatili  yapardık  seninle. Şimdi  zamansız  gidip  de  şu  ihtiyarları  da  başıma  bırakırsan  sana  hakkımı  helal  etmem  bilesin  Rıza. Beni  duyuyor  musun  Rıza?

“Ah! Sabiha, ah. Duydum,  duymaz  olaydım. Cehennem  azabı  dedikleri  bu  heralde. Ölmeden önce sevdiklerinin hakkına düşündüklerini öğrenmek.

Ben  seni  her  zaman  sevdim  oysa. O  yokluklar  içinde  sen  mutlu  olasın  diye  çabaladım  durdum. O  köy  evinde  sen  mutlu  ol  diye  kasabaya  giden  herkese pil sipariş  ederdim  ki  pikabımız  çalışsın. .Odanın  her  tarafına  mumlar  koymuştum, elektrik  yok  ama  ortam  romantik  olsun  diye.

Sonra  İstanbul’a tayin  olduk. İlla  eski  mahallende  oturmak  istedin, gücümüzü  aşıyordu  kiralar  özel  ders  verdim. Yazları  boya  badana  işi  yapardım  sen  se  bana  kızardın  seni  denize  götürmüyorum  diye. Bir  gün  gelir  beni  anlarsın  diye  hep  bekledim, boşunaymış. Sen  bana  hakkını  helal  etmesen  de  ben  sana  ediyorum.

Hoşçakal  Sabiha!”

                                   *****      *****     *****     *****      *****

“Anneciğim, biricik  anneciğim.  Ağlarsa  anam  ağlar  gerisi  yalan  ağlar  diye  boşuna  dememişler. Görüyorum  ki  bir  tek  sen  üzülüyorsun  gerçekten.”                                        

“Ben  üzülmeyeyim  de  kimler  üzülsün  a  oğlum. Benim  aslan  oğlum. Ben  dururken  sana  gitmek  yakışır  mı? Ey  Allahım  sana  yalvarıyorum; ben ölmeden almayayım  kötü haberi. Bismil…”

“İşte  Annem  yine  duaya  başladı. Demek  sendin  anne  beni  böyle  içtenlikle  geri  çağıran. Ama  ben  bütün  bu  duyduklarımdan  sonra  burada  kalamam. Haydi,  anne,  kalk  gidelim. Vakit  tamam.”

 

                       *****     *****     *****     *****     ***** 

“Anne, bak! Bir şeyler oluyor, doktorlar babamın odasına doğru koşturuyorlar. Babaanne! Babaanne! Koşun  bir  doktor  çağırın,  babaannem  yere  düştü.

Babaannemin   nabzı  atmıyor  anne!

                                                      SON

 
Toplam blog
: 12
: 343
Kayıt tarihi
: 02.10.07
 
 

1966 Doğumlu olup şu gençliği anlamaya çalışan biriyim. 1995 doğumlu bir oğlum var. Öyküler okuma..