- Kategori
- Öykü
Son karar
Neredeyim ben? En son hatırladığım kuvvetli bir çarpışma sesi ve ardından gelen müthiş bir hafiflik duygusuydu. Aşağıda sargılar içinde yatan adam ben miyim yoksa?
Şimdi hatırlıyorum. O çarpışmadan sonra bedenim aşağıda kanlar içindeyken ben yukarıya doğru yükseldim. Daha sonra da huzur verici parlak bir ışık gör- düm. Bir an önce o parlak ışığa ulaşmak istiyordum ama beyazlar içerisinde biri
Beni durdurdu. ”Dur! Daha fazla ilerleyemezsin. Çünkü aşağıda senin geri dönmen için yürekten dua eden biri var. Ya onu ikna et ya da daha sonra gel !” dedi.
Bu yüzden burada olmalıyım.
Burası yoğun bakım ünitesi olmalı. Kalp ameliyatından sonra da böyle bir yerde kalmıştım. Garip! O zaman hiç böyle bir şey gelmemişti başıma. Şimdi beden kımıltısız yatarken ben istediğim gibi gezinebiliyorum. Hatta kapalı kapılardan geçip insanların düşüncelerini bile okuyabiliyorum. Bunu beni kontrole gelen hemşire sayesinde keşfettim. Dudakları oynamıyordu ama bana bakıp :
“Yazık sabaha çıkarsa iyidir.” dediğini duydum. Şimdi duacımı bulmalıyım. Şu koridordaki kalabalıktan başlamalı.
İşte en yakın arkadaşım Salih. Çok düşünceli görünüyor. Annem! Onu niye buraya getirmişler ki. Tansiyon, kalp, şeker ne ararsan var kadıncağızda. Benden önce o gider buralarda fazla kalırsa. Zaten gözleri şişmiş ağlamaktan zavallının. Yanında babam oturuyor. Artık iyice çocuklaşan, bencilleşen, aklı bir gidip bir gelen babam. Karıcığım kızımıza sarılmış. Canım, nasıl da üzgün. Kızım her zaman olduğu gibi metanetli. Herkesi teselli etmeye çalışıyor.
Eee… Salih hep şaka yapar kızdırırdım ya seni işte bu son şakam. Kızdın mı bana? ”Ah Rıza ah. Belki de ilk defa sana kızmıyorum bir şeyde başı çekiyorsun diye. Doktorlar Allahtan ümit kesilmez dedi ama ; onların hiç ümidi yok. Bizim grubun öncüsü sen değil miydin, ölümde de hepimize önderlik ediyorsun.”
“Ne günler yaşadık seninle. Ne kadar güldük ne kadar ağladık beraber. Ama biliyor musun ben seni hep kıskandım için için. Her konuda en iyi olmak zorunda mıydın be Rıza.
Daha ilkokulda başladın beni geçmeye. Okumayı ilk sen sökmüştün. İlk kırmızı kurdele senin yakana takılmıştı. Bayramlarda, müsamerelerde en güzel , en uzun şiirleri hep sen okurdun.
Ortaokula başladığımızda folklora yazılmıştım; sen de yazıldın. Hemen ekip başı oldun. Mahallede futbol oynarken bizim takımın kaptanı hep sen olurdun çünkü en çok golü hep sen atardın.
Bizim seninle olan arkadaşlığımız bir nevi ortak yaşamdı. Ben senin muhabbetinden, çevrenden faydalanırdım; sen de benim paramdan. Ne de olsa içinizde durumu en iyi olan bendim. Babamın bakkalı o karaborsa günlerinde iyi iş yapardı. Ben senin sinema, muhallebici paranı çekerdim, sen de kızları. Sen olmasaydın hiç flört etmeden görücü usulüyle evlenirdim herhalde.
Ama gün geçti, devir değişti Rıza. Sonunda benim de günüm geldi. Bugünü ne kadar çok bekledim bilemezsin. Benden bir iyilik istemeni hem de karşılıksız olarak. Kızını evlendiriyordun, oğlan tarafı çok zengindi. Sıra ev döşemeye gelince onların beğendiği yatak odası takımına gücün yetmedi. Takım da takımdı ama iyi bir ikinci el araba fiyatına. Senin bütçeni aşıyordu haliyle ama kızının ele güne karşı boynu bükük kalmasını istemedin. Bana geldin.
Daha kapıdan girerken anladım borç isteyeceğini. Nasılda kıvrandın karşımda bir saat boyunca konuya girebilmek için. Önce havadan sudan konuştuk, siyasetten, spordan laf bitince çıkardın ağzından baklayı.
Bense ağırdan aldım “ Var ama repoda.” diyince betin benzin attı. Ardından “Lafı mı olur canım aramıza iki kuruşluk faizin.” dedim de rahatladın. ”Yalnız üç ay sonra ödeyebilir misin? Bu parayla hanım yazlığı yaptıracaktı da.” dedim. Oysa onun parası zaten hazırdı.
“Öderim. Zaten emeklilik ikramiyem de önümüzdeki ay elime geçer. Üç ayı bile beklemem .” dedin.
Hayat sen ölmeden bunları da yaşattı ya bana. Artık senin alıp verecek hiç bir hesabım kalmadı. O para da helal olsun! Söyleyeceğim Sabiha’ya ödeyeceğim diye üzmesin hiç kendini. Üzmesin benim ilk göz ağrım, gizli aşkım.
***** ***** ***** ***** *****
Demek böyle Salih! Keşke düşünceleri okuyor olmasaydım da bunları duymasaydım. Oysa ben seni hep en yakın dostum bellemiştim.
Kafan fazla basmazdı matematiğe , fene hep benim verdiğim kopyalarla geçerdin sınıfını. Ben de o muhallebicilerin, sinema biletlerinin parasını ödemeni bir minnet göstergesi kabul ederdim. Ben olmasam kimse seni ne arkadaş grubuna ne de futbol takımına sokardı. Benim hatırıma kabul ederlerdi seni takıma. Sen bunları bilmez; bir de kaptan niye ben olmuyorum diye afra tafra yapardın.
Ayşe de seninle evlenmezdi ama benim Sabiha’yı tercih ettiğimi duyunca sırf inat uğruna tuttu seninle evlendi. Yıllar sonra kendisi söyledi bunu bana.
Her neyse. Demek benimle olan hesabın bitti. Öyle mi? Bense ne kadar sevinmiştim seni burada gördüğüme. ”Can dostum beni gene yalnız bırakmadı” demiştim. Yazık! Nasıl da yanılmışım.
***** ***** ***** ***** *****
Babacığım ya sen neler düşünüyorsun? Gerçi sen ne düşünürsen düşün onlar beni incitemez; çocukluğumda ve gençliğimde yeterince incittiler çünkü.
Hep zıtlaşırdık birbirimizle değil mi? Ben ne kadar solcuysam sen o kadar sağcı. Bir gün üzerime kapıyı kilitleyip gitmiştin de o gün arkadaşlarımla buluşacağımız evi polis basmıştı. İşte o günden sonra senden her şeyi bekler oldum.
“Ah, oğlum! Ben dururken sen mi gidecektin? Sen gidersen biz ne yaparız? Daha kışlık kömürümüzü bile almamıştın. ”Şu kızı evlendirelim hele ondan sonra düşünürüz. Baktık denkleştiremedik bize taşınırsınız. Zaten annem de hasta. Bir gün temizlik yapsa üç gün yatıyor. Aylin’in odası boşalacak ne olsa oraya yerleşirsiniz. ”demiştin. Şimdi eğer sen ölürse o cadı karı bizi eve de sokmaz.
Bir de bana Viagra alacaktın güya. Onun için de “Düğün bitsin de öyle alalım, dokunursa bir de seninle uğraşmayalım hastanelerde düğün arifesine .” demiştin. Bak ne oldu. Benimle değil seninle uğraşıyoruz düğün arifesinde.
Zaten beni ne zaman dinledin? Gençken de böyleydin sen. Hep kafanın dikine giderdin. Ramazan gelir oruç tutmadığın gibi sokaklarda sakız çiğneyerek gezerdin. Bir gün seni kilitleyip eve arkadaşlarını ihbar ettim de öyle kurtardım seni ellerinden. O olaydan sonra ajan belledilerdi seni, bir daha aralarına almadıydılar. Ama fena mı oldu. Onlar işkencelerden geçip yıllarca hapislerde çürürken sen kendini okuluna verdin okudun öğretmen oldun sayemde. Sen bunu da atlatırsın oğlum inatçısın çünkü. Hem daha kömür alınacak, sonra…
“O kömür hiç alınmayacak baba, hiç alınmayacak.”
***** ***** ***** ***** *****
Kızımın telefonu çalıyor. Nişanlısıdır. Haftaya düğünleri olacaktı. Her şey için bu kadar uğraştıktan sonra düğünü ertelemeleri gerekecek ben gidersem.
“Alo. Burak. İkide birde arayıp durmasana. Bir değişiklik olursa ben seni ara-rım dedim ya! Biliyorum bir hafta sonra düğünümüz var ya da vardı. Düğünü ertelememiz gerek. Babamın durumu çok ciddi. Kendine gelse bile bir hafta içinde hastaneden çıkamaz. Sakat bile kalabilirmiş. Bence nikahı da erteleyelim.
Niye mi? Ben öyle yarım yamalak iş istemem, sen bir tek o dedikoducu halana söylesen yeter zaten bütün akrabalarınıza seve seve haber verir.”
Canım babacığım, ben de nasıl etsem de şu evlenme işinden vazgeçsem diyordum. Kader dedikleri bu olsa gerek. Tam Kaan’ı unuttum evleniyorum derken Kaan bin pişman bir vaziyette geri geldi. Düşünmek için zamana ihtiyacım var ama haftaya nikahım var derken bu olay oldu. Al sana bol bol zaman. Gerçi bana yaptıkları da unutulacak gibi değil. Sen sevgilin askere giderken o istemediği halde sürpriz olsun diye otogara git, sürpriz sana olsun. Sevgilin en yakın kız arkadaşınla öpüşüp, ağlaşarak vedalaşıyor. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste diye boşuna dememişler. Kız daha bir ayngeçmeden kendine yeni sevgili buldu. Ancak anladı Kaan da benim değerimi ama geçmiş olsun.
Babam benim ya. Şu haliyle bile benim bir hataya düşmemi engelledi. İyi adamdır benim babam. Oysa senelerce annemin gazına gelip kızmıştım babama bütün sıkıntıların, dertlerin sebebi olarak onu görmüştüm. Sevgimi bile esirgemiştim babamdan. Oysa o beni sevmekten hiç vazgeçmedi. Keşke şu an karşımda olsa, doya doya sarılsam ona. ”Seni çok seviyorum babacığım.” diyebilsem.
Dedin bile güzel kızım. Ben senin her yanlışını düzeltmeye çalıştım. Kaan’ı zaten hiç sevmemiştim, Burak’ı da sevmesem bile bu sefer annene hak verdim. O seni daha rahat yaşatırdı. Sen de alışır, severdin bir müddet sonra.
Evlilik bir birine alışmak, katlanmak değil midir sonuçta. Ama görüyorum ki en doğru kararı verebilecek yaşa artık gelmişsin. Bu evlilik yüzünden okulu bırakacaksın diye çok üzülmüştüm. Seni ne kadar severse sevsin o görgüsüz zengin günün birinde bir laf eder kalbini kırarsa tutunacak dalın olsun istemiştim. Artık okulu bitireceğinden şüphem yok.
***** ***** ***** ***** *****
Karıcığım sen ne düşünüyorsun ? Zihnin bulanık belli ki ilacını bugün fazlaca almışsın.
“Ay ne düşüneceğimi şaşırdım. Tam yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik derken şu olanlara bak. Onca masraf onca koşturmaca da cabası. Cayar şimdi bu kız evlenmekten. Hazır bulmuşken zengin kocayı bırakır da benim gibi seviyorum diye bir çulsuzun peşine takılır gider. Baban mecburi hizmete giderken benimle evlenmek istediğinde sevinçten ölecektim. Mahallede hangi kıza bunu söylese onunla giderlerdi. Ama o beni seçmişti. Ne önemli gelmişti o zaman bu bana. Hiç düşünmeden evet demiştim. Sonra o ücra köyde su yok, elektrik yok. Bir de çocuk oldu. Çeşmeden su taşı, bez yıka. Babama bunları yazınca içi el vermedi de araya hatırlı tanıdıklarını soktu iki günde tayinimizi yaptırıverdi İstanbul’.a
Sen buna da kızmıştın. Yok ders yılı ortasıymış, yok çocuklar tam okumayı sökeceklermiş… Nankördün sen Rıza, nankör. ”Üzülme” diyorlar bana niye üzüleceğim ki. İyi bir gün mü yaşattın bana. Hep çile hep çile. Hele kızın olduktan sonra hepten ikinci plana attın beni. Üniversiteye giderken “ Yurtta ders çalışamıyorum; eve çıkacağım. ”dedi diye gittin o pis işi buldun. Gece yarıları eve üstün başın leş gibi yemek, kızartma kokuları içinde geldin. Ben bir kürk istemiştim de yıllar önce olay olmuştu.
Şu kızı evlendirebileydik belki alırdın bana o kürkü yıllar sonra. Belki hep hayalini kurduğumuz o tatili yapardık seninle. Şimdi zamansız gidip de şu ihtiyarları da başıma bırakırsan sana hakkımı helal etmem bilesin Rıza. Beni duyuyor musun Rıza?
“Ah! Sabiha, ah. Duydum, duymaz olaydım. Cehennem azabı dedikleri bu heralde. Ölmeden önce sevdiklerinin hakkına düşündüklerini öğrenmek.
Ben seni her zaman sevdim oysa. O yokluklar içinde sen mutlu olasın diye çabaladım durdum. O köy evinde sen mutlu ol diye kasabaya giden herkese pil sipariş ederdim ki pikabımız çalışsın. .Odanın her tarafına mumlar koymuştum, elektrik yok ama ortam romantik olsun diye.
Sonra İstanbul’a tayin olduk. İlla eski mahallende oturmak istedin, gücümüzü aşıyordu kiralar özel ders verdim. Yazları boya badana işi yapardım sen se bana kızardın seni denize götürmüyorum diye. Bir gün gelir beni anlarsın diye hep bekledim, boşunaymış. Sen bana hakkını helal etmesen de ben sana ediyorum.
Hoşçakal Sabiha!”
***** ***** ***** ***** *****
“Anneciğim, biricik anneciğim. Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar diye boşuna dememişler. Görüyorum ki bir tek sen üzülüyorsun gerçekten.”
“Ben üzülmeyeyim de kimler üzülsün a oğlum. Benim aslan oğlum. Ben dururken sana gitmek yakışır mı? Ey Allahım sana yalvarıyorum; ben ölmeden almayayım kötü haberi. Bismil…”
“İşte Annem yine duaya başladı. Demek sendin anne beni böyle içtenlikle geri çağıran. Ama ben bütün bu duyduklarımdan sonra burada kalamam. Haydi, anne, kalk gidelim. Vakit tamam.”
***** ***** ***** ***** *****
“Anne, bak! Bir şeyler oluyor, doktorlar babamın odasına doğru koşturuyorlar. Babaanne! Babaanne! Koşun bir doktor çağırın, babaannem yere düştü.
Babaannemin nabzı atmıyor anne!
SON