Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Son şans

Son şans
 

son şans


Onlar üç arkadaştı. Birlikte büyümüştü.

Küçük kızın büyüyünce çok güzel kız olacağı belliydi. Erkek çocuklardan biri kumral, diğeri de hafif sarışındı. Onların da büyüdüklerinde çok genç kızın kalbini yakacağı belliydi.

Bu üç arkadaş bir süre sonra üç genç olmuştu. Bu büyüme sürecinde birbirlerinden hiç ayrılmamıştı. Adeta yedikleri içtikleri aynı yere gidiyordu. Liseyi birlikte bitirdiler. Üçü de çok iyi puanlarla üniversiteye girdi. Her üçü de kendi istedikleri mesleği okudular. Genç kız iç mimar, sarışın genç mühendis, kumral genç de avukat olmuştu.

Ancak artık büyümüşlerdi. Bir genç kız ve iki genç erkek.

Haliyle erkekler arasında bir rekabet başlamıştı. Her ikisi de genç kızı çok seviyordu veya öyle görünüyordu.

Genç kız ise bu iki genç arasında tercihte zorlanıyordu. Her ikisini de çok seviyordu. Ancak hangisini sevgili gibi sevdiği konusunda her hangi bir kararı yoktu.

Sarışın genç biraz çapkındı. Bu genç, kızı seviyordu; ama başka kızlara da çaktırmadan ilgi gösteriyordu. Kumral genç ise yalnızca bu genç kızı seviyor; gözü başka hiçbir kızı görmüyordu.

Her ikisi de genç kıza değişik zaman ve yerde aşklarını ilan etti.

Genç kız şaşırmıştı. Bir gün gelip de bu iki gençten birini tercih etmek zorunda kalacağını hiç düşünmemişti. Ama şimdi hiç düşünmediği bir gerçekle karşı karşıya idi. Ve birini tercih etmek zorundaydı. Her ikisinden de bu teklifleri karşısında, düşünmek için süre istedi. Gençler kızı anlayışla karşıladılar. Onun kendilerini seçimde zorlanacağını kabul etmişlerdi. Ve araya rekabet girdiği için; bu iki samimi arkadaş pek bir araya gelmiyordu. Genç kız bu iki gençle zaman zaman ayrı olarak bir araya geliyordu. Ve bu birlikteliklerde gençler kızın kendisini tercih etmesi için ellerinden geleni yapıyordu. Kız bir gün birini, sonraki gün diğerini kendine daha yakın hissediyor; ama son anda karar vermekten vazgeçiyordu. Ama bir karar vermek zorundaydı. Düşündü, taşındı sonunda sarışın genci biraz daha fazla sevdiğini fark etti. Sonra kumral gençle buluştu. Adeta özür dileyerek, onun da kendisi için çok değerli olduğunu, onu da çok sevdiğini; ancak sevgili olarak sarışın genci tercih ettiğini söyledi.

Kumral genç çok üzülmüştü. Kızın onu tercih etmeyişine üzülmüştü, ama asıl üzüntüsü sarışın arkadaşının şıpsevdi biri olması ve genç kızı mutlu edemeyip, üzeceği endişesini tanıdığı içindi. Ama yapacağı bir şey yoktu. Gösterdiği nezakete teşekkür etti, “inşallah doğru tercih ettin ve mutlu olursun. Senin mutlu olman benim için de mutluluk olur” dedi.

Genç kız biraz buruktu. Ama yapacağı bir şey yoktu. Dürüst bir şekilde davrandığını düşünüyordu. Kumral gençten izin isteyip ayrıldı. Yalnız, kumral gencin “inşallah doğru tercih ettin, mutlu olursun” sözü kafasına takılmıştı. Eve gidene kadar, kendi kendine hep “acaba?” dedi.

Ancak eve vardığında, daha önce sözleştiği gibi sarışın gencin beklediğini görünce “acaba” sı uçtu gitti. Koştu sarışın gence sarıldı “zor oldu, ama söyledim” diye kumral gençle konuşmasını kısaca anlattı. Artık çok mutluydu. Sarışın genç de çok mutluydu.

Kumral gençle karşılaşmamaya çalışıyordu. Çünkü onunla karşılaşmasını sarışın sevgilisi de istemiyordu.

Hayatı bu şekilde devam ederken; bir gün tesadüfen gittiği Ortaköy’de sevgilisinin esmer bir kızla sarmaş dolaş olduğunu gördü. Sarışın genç de onu fark etmişti. Hemen toparlandı, ama genç kız çoktan uzaklaşmıştı.

Genç kız büyük bir hayal kırıklığı ve üzüntü içinde doğru kumral gencin bürosuna gitti. Avukat olan kumral genç de o sırada büroya yeni gelmişti. Genç kızın perişan bir şekilde kendini bekler bulunca biraz şaşkın, “hoş geldin, hayırdır, ne oldu?” dedi. Kız fırlayıp kumral gence sarıldı. Hıçkırıklar içinde “haklıymışsın. Karar vermekte acele etmişim. Çok mutsuzum” dedi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Kumral genç, genç kızı üzgün gördüğü ve ağladığı için üzülmüştü; ama bir yandan da için de bir umut ışığı belirmişti. Öyle ya, genç kız “karar vermekte acele ettim” dediğine göre pek ala ona dönebilirdi. Bu umutla genç kıza biraz daha şefkatle sarıldı. Onu teselli etti. Genç kızın ağlaması sona ermişti. Bir süre eski günlerden falan bahsederek sohbet ettiler. Genç kızın morali yerine gelmişti. Akşam birlikte yemek yediler; kumral genç onu arabasıyla evine bıraktı. Tekrar buluşmak üzere sözleştiler ve kumral genç arabasına binip gitti.

Kız tam evin kapısını açıyordu ki, bahçe kapısının açıldığını fark etti. Ürpermişti. Kapısının kilidini acele açıp eve girecekti ki, sarışın gencin ona doğru geldiğini gördü.

Onu görünce korkusu gitmişti.  Kızgın bir şekilde “senin burada ne işin var?” diye sordu. Sarışın genç arkasına sakladığı çiçek demetini uzattı; tüm sevimliliği ile “ne olur affet, o kız çok askıntı olmuştu, dayanamadım. Bir daha asla olmaz” diyerek; yemin billah kızdan kendini affetmesini istedi. Çok pişman olduğunu, kendisine bir şans daha vermesini istedi.

Genç çok yakışıklı ve çok sevimliydi. Genç kız içinden “böyle yakışıklı bir genci rahat bırakmazlar; herhalde doğru söylüyor, o kız askıntı olmuştur” diye geçirdi. Karşısında tüm sevimliliği ile ona bakan gence “peki seni affediyorum. Ama bir daha olmayacak, söz ver” dedi. Sarışın genç yemin billah söz verdi. Ertesi gün buluşmak üzere sözleştiler.

Genç kız ona, kumral gençle buluşacağı saatten sonraki saati söylemişti. Sarışın genç de bir taksiye atlayıp gitti.

Genç kız eve çıktı, bir süre oturdu. Kafası çok karışıktı. Yarın için iki gençle de buluşma sözü vermişti. Yattı, ama uzunca süre uyuyamadı. Sonunda ” kumral gence gider, durumu anlatırım. Bir şans daha istediğini; acele etmeyip ona bir şans daha vermeyi düşündüğümü, kendisine gösterdiği yakınlıktan çok mutlu olduğumu, her zaman en yakın arkadaşım olacağını söylerim. Onu sevdiğimi söylemeye değil dertleşmek için gittim. Beni anlar” diye karar verdi.

Kumral genç gerçekten çok anlayışlı biriydi. Çocukken bile onun yaramazlıklarını hep anlayışla karşılamış, kaç kere onun yaramazlığı sonucu verdiği zararı üstlenmişti. Bir keresinde komşu evin camını kazara kırmıştı, ama kumral arkadaşı hemen “ben kırdım” diye üstüne almıştı.

Bunlar aklına geldi; kumral gencin onu yine anlayacağına ikna oldu ve sonunda rahat bir uyku uyudu.

Sabah erkenden kalktı. Her günkü gibi yürüyüş yaptı, bir süre bahçede dolaştı, sonra banyo yaptı, kahvaltıya oturdu. Artık neşesi yerindeydi. Çıktı işine gitti. Büroda bir süre çalıştı, sonra önce kumral arkadaşı ile buluşmak için çıktı.

Kumral arkadaşı da o günkü duruşmasını erteletmiş, onunla buluşacağı yere önceden gelmişti.

Genç kız onu karşıdan gördü. Kumral genç çok şıktı. Zaten yakışıklıydı, ama bu günkü kıyafetiyle çok daha yakışıklıydı, elinde de bir demet çiçek vardı. Sanki sevgilisini bekliyordu. Kıza öyle gelmişti. İçi cız etti. Ona nasıl söyleyecekti. Bu karışık duygularla kumral gencin yanına gitti. Genç onu çok büyük bir sevgiyle karşıladı. Birlikte oturdular. 

Delikanlı kızda bir gariplik sezmişti, ama bunu, genç kızın bir gün önce sarışın arkadaşı ile yaşadığı hayal kırıklığına verdi.

Karşılıklı hatır sormalar bitti. İkisi de susmuştu.

Kız sıkıntılı bir sesle “dün sen gittikten sonra o geldi. Çok pişmandı. Yalvardı yakardı, kendine bir şans daha vermemi istedi. Gerçekten, ben de çocuk gibi davranıp, anlamadan dinlemeden ona kızmışım. Bunu anladım. Ona bir şans daha vermeyi düşünüyorum. Sen buna ne dersin” diye sordu.

Kumral genç bir anda sevgili durumunu kaybedip; dert ortağı durumuna düşmüştü. Bu gerçeği kabullendi. Hem zaten bu kız ona sevdiğini söylemek için değil, uğradığı ihaneti dertleşmek için gelmiş, o işi biraz abartıp, bundan kendine pay çıkarmaya çalışmıştı.

Kendi kendine kızdı. Çok sevdiği kızı, sırf kendi aşkı için yanıltmaya kalkmış gibi olmuştu. Bundan çok utandı.

Zaten hep böyle oluyordu. Ta küçüklükten beri her zaman bu kıza hak vermeyi alışkanlık edinmişti. Ona göre bu kız, her zaman kusursuzdu ve ona yardımcı olması lazımdı.

Bu düşünceyle bir anda tavrını değiştirdi ve kıza “haklı olabilirsin. Gerçekten onu yanlış anlamış olabilirsin. İlerde pişman olmamak için, ona tekrar bir şans tanımakla iyi etmişsin” dedi. Ve “inşallah yine yanılmış olmazsın” diye sözünü bitirdi.

Kız bu arkadaşının anlayışına hayran olmuştu. Onu bu yüzden çok seviyordu ya. Yalnız onun sonunda “inşallah yine yanılmış olmazsın” sözü kafasına takıldı. Ama ona dostluğu için çok teşekkür etti. Zaten içmek için bir şey söylememişlerdi. İzin istedi, ayrıldılar.

Genç kız sarışın sevgilisine, kumral genç de gireceği duruşmayı ertelediği için erkenden evine gitti.

Genç kız kafasına takılan “inşallah yine yanılmış olmazsın” sözünü çabuk unuttu ve doğru sarışın gençle buluşacağı yere gitti. O da kızı bekliyordu. Gelişini sevinçle karşıladı; hiçbir şey olmamış gibi, birlikte içmek için bir şeyler söyleyip sohbete başladılar.

Yalnız kızın bir şey dikkatini çekmişti. Her nedense sarışının buluşmak için randevu verdiği yerlerin hemen hepsinde; etrafta dolu, en çok da esmer kız oluyordu. Bir an endişelendi, ama “amma pipirikliyim” diye düşünüp, kendine kızdı. Birlikte iki sevgili gibi sohbet ettiler.

Artık araları düzelmişti. Her an birlikteydiler. Kız kumral genci de aramıyordu.

“Ancak huylu huyundan vazgeçer mi?” Kız bir gün, yine onu bir kızla çok samimi bir pozda yakaladı. Yine soluğu doğru kumral arkadaşında aldı.

O genç kızı yine aynı sevgi ve şevkatle karşıladı. Kız onun boynuna sarılıp, hıçkıra hıçkıra ağladı. Sarışın genci tercih ettiği için eşeklik ettiğini söyledi. Kumral gence “ben senin kıymetini bilememişim. Asıl seninle mutlu olacağımı anladım; ne olur beni sevdiğini söyle” diye adeta yakardı.

Aslında yakarmasına hiç gerek yoktu; kumral genç zaten onu çok seviyordu. Delikanlı bunu söyledi. O da çok mutluydu. Sevdiği kız nihayet onu anlamıştı. Artık ikisi birlikte çok mutlu, her gün buluşuyorlardı.

Ama sarı çiyan yine kızın karşısına çıktı allem etti, kalem etti. Aklını çeldi. Kız esasında, zaten onu sevdiğini; ancak aldatmalarına dayanamadığı için onu terk ettiğini düşünüyordu.

Ancak kumral gence de umut vermişti. Yalnız o anlayışlı biriydi, onu mutlaka anlayacaktı. Büyük bir mahcubiyet içinde olan biteni, kumral gence anlattı. O sabırla dinledi. Kızın yine yanlış yaptığını, yine mutsuz olacağını biliyordu; ama çok sevdiği kız öyle mutlu olacağını söylediği için, anlayışla karşıladı. “Benim için önemli olan senin mutluluğun” dedi. Kız ona sarılıp gösterdiği anlayış için çok teşekkür etti ve sarışın sevgilisine döndü.

O da artık her şeye tövbe ettiğini söyledi ve “en kısa sürede evlenelim” dedi. Kız göklere uçuyordu. Nihayet beklediği teklifi almıştı. Sevinçle kabul etti. Hemen kendi arlarında bir yüzük takarak bu mutlu anı simgeleştirdiler. Asıl nişan sarışın sevgilisinin onu ailesinden; ailesi ile birlikte gelip istemesinden sonra yapılacaktı. Bu taktıkları söz yüzüğü olmuştu. Kız çok mutluydu. Bundan ailesine de bahsetti. Onlar da çok mutlu oldular. Sonuçta kızlarının mürüvvetini göreceklerdi. Mutlu bir şekilde günler geçti. Sarışın genç ailesi ile gelip resmen istedi. Her iki aile mutlu bir şekilde nişan gününü belirlediler. Eşe dosta haber salındı, güzel bir törenle nişanlandılar. Artık yalnızca nikah yapacakları gün kalmıştı. Her ikisi de düğün falan istemiyordu. Ancak ailelerin itirazı üzerine bir düğün günü kararlaştırdılar. Ve düğün için hazırlanmaya başladılar.

Kumral genç uzaktan tüm olanı biteni izliyordu. Elinden gelen bir şey yoktu; çaresiz aşkını kalbine gömecekti.

Günler geçip gidiyordu. Bir gün kız sarışın nişanlısını bu kez, hem de çok uygunsuz biçimde; kendi çalışma arkadaşı ile yakaladı.

Alçak herif onun yanına gelip giderken en samimi arkadaşını tavlamıştı. İşte buna dayanamazdı. Ailesinin tüm ikazına, acele etme diye tüm uyarılarına rağmen; gitti sarışın nişanlısının bürosuna “alçak, kalleş adam” diyerek nişan yüzüğünü yüzüne fırlattı.

Sarışın sevgilisinin “dur bir dakika yanlış anladın” falan demesine aldırmadan fırlayıp çıktı. İki gözü iki çeşme, doğru kumral gencin hukuk bürosuna gitti.

Kumral genç içerde yalnız oturuyordu. Kızın o şekilde girip gelmesine hem çok şaşırmış, ağladığını fark edince çok üzülmüştü.  Kız hıçkırıklar içinde kollarına atılmış; “ben ne eşeğim, senin kıymetini bilemedim, ne olur beni affet” diye yalvarıyordu.

Kumral genç önce kızı sakinleştirdi. Sonra, “hep böyle oluyor. Büyük bir öfkeyle geliyor, sonra yine ona dönüyorsun. Elbette ben seni çok seviyorum, ama senin beni sevdiğine emin değilim. Onun için sana tavsiyem biraz sakin olman. Sonunda o yine senin gönlünü almasını bilecektir” dedi.

Kız hala hıçkırıyordu. “Asla asla bir daha ona dönmem. Yüzünü şeytan görsün. Haklısın hep seni kandırıyormuş gibi oldum. Ama gözüm bir türlü gerçeği, senin beni ne denli sevdiğin gerçeğini görmemiş. Ne olur bana son, evet son bir şans ver. Gel benimle evlen. Bak görüyorsun, bir kız olarak bunu sana ben söylüyorum” dedi.

Delikanlı şaşırmıştı ve biraz da utanmıştı. Onun etmesi gereken evlenme teklifini kız yapmıştı.

Ama ne yapsın? Kızın sürekli gidip gelmelerinden buna fırsat bulamamıştı ki.

Kız öyle yalvarmış, öyle yalvarmıştı ki; ona bir şans daha, ama son bir şans daha vermesi gerektiğini düşündü.

Çünkü kızı tüm kaprisine; tüm bu maymun iştahlılığına rağmen çok seviyordu. “Senin sürekli bu gidip gelmelerin, kararsızlığın beni çok yordu. Ama seni gerçekten çok seviyorum. Sana son bir şans daha verip, evlenme teklifini kabul ediyorum. Yani benimle evlenirmisin?” dedi. Kız çılgın gibi ona sarıldı. “seni çok çok, hem de pek çok seviyorum” dedi.

Kız ailesine bu durumu anlattı. Onlarda çok şaşırmıştı, ama ne yapsınlar çaresiz kabullendiler. Ve “arkadaşına söyle ailesi gelip istesin ve en kısa sürede düğün yapalım” dediler.

Her şey hızla gelişti. Kumral gencin ailesi geldi. Kız isteme faslından sonra düğün günü kararlaştırıldı. Ve herkes bu düğün ve nişan için hazırlığa başladı.

Aradan bir süre geçti. Kız o gün işten erken çıkmış, sarışın gençle gittiği kafelerden birine uğramıştı.

Tesadüf ya, o sırada sarışın genç de aynı kafede bu kez yalnız başına oturuyordu. Önünde de dolu bir şarap bardağı vardı. Sakalları da biraz uzamıştı ve perişan bir görünümü vardı.

Kız onu görünce hemen oradan ayrılmaya çalıştı. Bu sırada sarışın genç, onu görünce fırlayıp yanına gelmişti. Kızla karşı karşıya geldiler. Sarışın genç hemen kızın ellerine sarıldı, ısrarla kendini affetmesi ve son bir şans vermesi için yalvarıyordu. Kız da ellerini kurtarmak için çabalıyordu. Ayrıca çevredeki insanlardan utanıyordu. Çünkü herkes onlara bakıyordu. Ama sarışın gencin hiçbir şeye aldırdığı yoktu. O ısrarla kendine “son bir şans” vermesini istiyordu.

Kız kurtulamayacağını anlayınca birlikte gencin masasına oturdular. Kız eski sevgilisine baktı; sakalı biraz uzamış, görüntüsü de biraz perişandı, ama yine de çok sevimliydi. Kız hala onu çok sevdiğini fark etti. Onun “son bir şans ver” diye yalvarmaları; kıza kumral delikanlıya “son bir şans ver” diye yalvarışını hatırlattı. Ama elden ne gelir. Bu genci daha çok seviyordu. Onu sevmediği için değil de sırf kıskandığı için terk etmişti. Şimdi de karşısına geçmiş “son bir şans ver” diye yalvarıyordu.

Kumral genci, onun ailesini, kendi ailesini verilen sözleri her şeyi unuttu. “Tamam” dedi. “Sana son bir şans veriyorum. Yalnız kimseye haber vermeden, yıldırım nikahla evleneceğiz ve bir süreliğine bu şehirden ayrılacağız” diye şart koştu.

Dünyalar sarışın gencin olmuştu. Yemin, billah “tamam söz, nasıl istersen öyle olacak” dedi. Kızın nişan yüzüğünü atmasından bu yana, yemeden içmeden kesilmişti. Onun fırlatıp attığı yüzüğü hep cebinde taşıyordu. Hemen çıkardı, kızın parmağına yüzüğü taktı.

Gerçekten hemen nikahlandılar ve o şehirden bir süreliğine ayrıldılar.

Ama bu mutlulukları çok sürmedi. Kadın, sarışın kocasının bir dostu olduğunu ve dostundan bir de çocuğu olduğunu öğrendi. Hemen hiç beklemeden boşanma davası açtı. Kocası da hiç diretmedi ve boşandılar.

Bu süreçte, kumral gencin de her şeyden haberi vardı. Düğün hazırlığı yaparken, kızın sarışın gençle evlendiğini duyunca hiç şaşırmamış; sadece “yazık oldu” demişti. Ve sarışın gencin dostu olduğunu ve karısını aldatmaya devam ettiğini de biliyordu. Boşandıklarını da öğrenmişti.

Ama kadının ona dönmesini hiç beklemedi. Çünkü kadın ona verdiği son şansı kullanamamıştı.

Kadın da kocasından ayrılınca; geldikleri şehre ailesinin yanına döndü. O da kumral gencin verdiği son şansı teptiğini biliyordu.

Ancak onunla evlenseydi belki boşanmazlardı; ama mutlu bir yaşantıları olacağını da zannetmiyordu. Çünkü kumral genç hep onu korumaya çalışacak; her istediğini itirazsız yapacaktı ki, onun böyle, onu sevgili gibi sevmekten ziyade, hep korumaya çalışan biriyle mutlu olması olanaksızdı.

Onun için kumral gencin verdiği son şansa rağmen, gönlünün çektiği gibi davrandığı için hiç pişman değildi.

Ve bundan sonra yaşamına, kimseye son bir şans vermeden ve kimseye son bir şans ver diye yalvarmadan, yeni sevgili ve heyecanlar arayarak devam etti.

Çünkü son şansı, onun gönlünce yaşama şansıydı. Ve bu son şansını kimseyle paylaşmayacaktı. Öyle de yaptı.                  


 

 

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..