Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sosyal entegrasyon

Sosyal entegrasyon
 

Sosyalize olalım, dağılmayalım, sırayı bozmayalım


Dünyanın bin türlü hali vardır, hiç ummadığınız zamanda çıkıp gelen fırsatlar ya da olaylar bir anda zihninizi allak bullak eder; o güne değin fikrinizde mihenk olmuş kimi düşünceler yerini yeni düşüncelere bırakırken, kimisi de efsane babında zabıtlara kayıt olarak düşer.

Günlük hengame içerisinde ötelediğiniz hislerimiz bir anda açığa çıkıverir, hiç umulmadık bir zaman dilimi içerisinde kendine kıyıda köşede bir yer açar ve oracıkta çöreklenerek hayatını idame ettiriverir.

İşte biz de ailecek davet aldığımız bir dost meclisine giderken taşıdığımız ve hatta kanıksadığımız kimi sabit düşünceler eşliğinde; sosyal entegrasyon fikrini gönlümüze kabul ettirmeye çabalayarak, “yahu bir günde sıcak evimizden ayrı kalıverelim” düşüncesiyle davete icabet etme kararında müşterek olarak müstakbel zevce hazretleri ile yola koyulduk.

Her ne kadar yolda trafik canavarı musibetinin hiddetine teğet geçmiş olsak da, gün boyu biriktirdiğimiz gerginlik hazine bonolarına yatırım zihniyetine ters bir pratik uygulama ile yemek salonuna nötr vaziyette girebilmeyi başardık.

Kaldı ki evimizden kilometrelerce uzakta, yuva sıcaklığından bahusus uzak olduğu kanaatini taşıdığımız salona girişteki tedirginlik damlalarının, alnımızda biriktirdiği ter kalıntılarına, vurdumduymazlık hissiyatının ruhumuza verdiği esenlik halini tasvire gücüm bile yetmiyor.

İşte bu ahval içinde, eşiğinden geçmiş bulunduğumuz yemek salonunda, müstakbel zevce hazretlerinin çalışma arkadaşları ile ne tür bir bağlantı kurabilirim ki içimde biriken negatif enerjiyi toprağa yahut bilumum topraktan mamul bir nesneye devredeyim düşüncesiyle kendimi münakaşa halinde yakalayıveriyorum.

O vakit zihnimde aks eden gerginlik neticesinde ilk evvela nikotin hazretlerinden yardım umarak, yemekten evvel beynimin haz alma noktalarına nokta atışı yapmayı deniyorum.

Ancak vakit ilerledikçe kendilerinin Roche Onkoloji bölümünün İzmir bölge müdürlüğü mertebesinde olduğunu öğrendiğim Gürol Kaygısız beyefendiyle diyalogumu sıklaştırdığımı fark ediyorum.

Zira kendileri gün görmüş, adab bilir birikimleriyle soframıza ayrı bir renk ve neşe katmakta gayet israflı davranıyorlar ve bir o kadar da şen-şakrak halleri ile kararan gönlümüzün karanlıklarına fener tutuyorlar idi.

Bir yandan karşımda ikamet eden kardeşim/arkadaşım İsmail beyefendinin müstakbel evlatları Zeynep (kendileri 17 aylıktır) ile göz temasını kaybetmemeye çalışırken, öte yandan yanı başımda ikamet eden Gürol beyefendinin anlattıklarını hafızamın bir kıyısına not etmeye çabalamanın zorluğunu idrak etmekle meşguldüm. (Zeynep kızımızın tribünlerde yarattığı coşku emarelerinden bilahare bahis edeceğim)

Öyle ki Gürol beyefendinin anlattığı her anekdot bana bir sayfa dolusu hatta sayfalar dolusu yazı malzemesi verecek kabilden ayrıntılar barındırmakta ve hatta derli toplu kategorize edilebilirse stand-up komedi yapılabilecek dolulukta bir kaynak teşkil etmekte idi.

O vakit yanıma defter-kalem almadığıma hayıflanayım mı yoksa hafızamın dehlizlerini belediye zabıtalarına temizletip bölüm bölüm kategorilere ayırtayım mı mülahazasıyla bocaladığımı fark ettim.

Zira dost meclisi deyip geçmemek lazım gelir kabilinden bir uyanış hasıl oluyordu ve ben bu fırsatı asla kaçırmamalıydım

Zaten öyle de yaptım. “Defter-kaleme ne hacet, cep telefonu denilen illet ne güne duruyor yahu” diyerek, mesaj kaydıma konuştuklarımızı bir bir not ettim.

Oraya kayıt ettiklerim bize bir hafta yeter merak buyurmayınız, sırası geldikçe her birinden dem vuracak, okudukça demleneceğiz.

Ancak elde ettiğim birikimleri öyle bir yazıda apar-topar deyiverecek de değilim. Zira her biri dolu-dolu konular içeren, hassas mevzulara dair anekdotlar. Dedim ya sırası geldikçe her birinden bahis açacağım ve kaydını tuttuğum anekdotları kullanımınıza sunacağım.

İşbu minvalde ilkin konuya giriş babından bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Bu vesile ile coşku dolu bir akşam yemeği tertibi sundukları; biriktirdiğimiz stres hazretleri bonolarını doğrudan neşe ve kahkahaya tahvil ettikleri için; huzurlarınızda Gürol beye ve güruhuna teşekkürü bir borç bilirim.

Şimdilik bu kadarı ile yetindiğim anı-derleme çalışmamda kamera arkasında çalışan aile dostlarımıza ve bilhassa müstakbel zevce hazretlerine de müteşekkir olduğumu beyan ederim.

Bu serinin diğer yazılarında engin bilgi kaydımı ve mutluluk vesilelerimi de paylaşacağım beyanatıyla huzurlarınızdan ayrılıyorum. İyi okumalar Türkiye, her nerede okuyor ve okuduğunu anlayabiliyorsan…

Murat HACIOĞLU
10 Şubat 2009 Salı

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..