Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '09

 
Kategori
Güncel
 

Sosyal Güvenlik Reformu çöküyor mu?

Sosyal Güvenlik Reformu çöküyor mu?
 

Google görseller bölümünden alındı


Demokrasinin gelişmesi bakımından sivil toplum kuruluşlarının çok önemli işlevleri vardır. En önemli özellikleri, dayanışma içinde oluşturdukları güçten yararlanarak siyasi otorite üzerinde baskı kurup, kararların veya kanunların kendi çıkarları doğrultusunda alınmasını sağlamaktır. Başka bir deyişle, kanun koyucuyu kararların çıkarılma aşamasında üyelerinin menfaatleri yönünde etkilemektir. Yoğun baskı oluşturmak ve kamuoyunun desteğini kazanmak için de, gazete, radyo, televizyon, internet, dilekçe, mektup, telefon gibi çeşitli görsel ve işitsel kitle iletişim araçlarında yayınlanacak farklı tekniklerden yararlanırlar. Bu dinamik sürecin kurulması, hem fikir özgürlüğünün kullanılması, hem de demokratik sistemin gelişmesi ve sağlıklı işleyişinin en önemli göstergelerinden biridir. Son yıllarda ülkemizde de yönetim üzerine ağırlığını hissettirmeye başlayan sivil toplum örgütleri, ABD’de gelişmiş lobi faaliyetleri ile on binlerce insanın çalıştığı ve milyar dolarların döndüğü bir sektör haline çoktan gelmiştir bile.(1) Bu bağlamda AB, Türkiye ile bazı alanlardaki ikili ilişkilerini devlet yerine, sivil toplum örgütleri aracılığı ile yürütmektedir. Ülkemizde de henüz örgütlenemeyen meslek odaları dışındaki bazı kesimler, yeni dernekler kanununun getirdiği fırsatlar sayesinde ve AB’ne uyum yasaları çerçevesinde örgütlenme çalışmalarını hızla sürdürmektedirler. İl bazında, bölge bazında ve ülke bazında yapılanarak, konfederasyon, federasyon ve üst birlikler adı altında sivil toplum plâtformları oluşturma çabaları devam etmektedir. Demokrasinin işleyişi bakımından bu örgütler, siyasal sistemin olmazsa olmazlarından biridir. Ancak, henüz güçlü bir birliktelik oluşturamamış SSK emekli dul ve yetimlerinin Eczacılar Birliği Başkanı’nın açıklamaları karşısında, sosyal güvenlik hakkından mahrum edileceği anlamına asla gelmemelidir. Çünkü Anayasası’nın 2. maddesi devletin niteliklerini ortaya koyarken, “T.C. demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir” tanımlaması ile bütün vatandaşlarını sosyal güvence altına almıştır.(2) Bu açıklamaların muhatabı SSK'lı emekli, dul ve yetimleri değil, doğrudan doğruya devlet ve devleti temsil eden yetkili kişiler ve organlardır.

Yukarıda anlatılan sivil toplum kuruluşlarının hak arama yolu siyasal sistemi tıkamak, onu zaafa uğratmak, sistemin tekerine çomak sokmak değil, aksine haklarını ararken, kurallara bağlı kalarak sistemin işleyişini ve dolayısıyla demokrasiyi daha da geliştirmektir. Eczacılar Birliği’nin yapmak istediği ise, eczacıları da sosyal güvenlik şemsiyesi altına alarak kucaklayan ve geçtiğimiz yıllarda batmasında kendilerinin de payı olan SSK’yı, yeniden yaşama dönüştürme direncini kırmaktan başka bir şey değildir. Hem de geçmişte ve halen eczacıların hedef pazarı olmuş bir kurumu daha doğmadan, ana rahminde boğmak gibi bir şey. SSK’nın primlerinin heder edilmesinden sonra, kurumsal çöküş anlamında acı bir deneyin yaşamış olsak da, gereken dersi alamadık. Üstelik de sistemi yaşatmak için olumlu rol alması gereken, sistemin doğal bir uzvu olmuş Türkiye Eczacılar Birliği adındaki meslek örgütü söz konusu olan. Keşke halkın yönetime katılımı anlamına gelen sivil toplum örgütlenmesi bilinci toplumumuza daha önce yerleşmiş olsaydı. O takdirde, bugün bunları hiç yaşamamış olacaktık. Bir meslek kuruluşu olan Türkiye Eczacılar Birliği Başkanı’nın basına yansıyan tek taraflı açıklaması, geniş halk kesimlerini kapsayan SSK emeklisi, çalışanı, dul ve yetimlerinin tepkisini çekmiştir. Geçmişte belli bir süre mensubu olmaktan iftihar ettiğim eski bir emekli sandığı çalışanı olarak, verilen demeçler ve alınan tavırları hayretle izliyor, üzüntü ile karşılıyorum. Alınan kararın yalnız SSK emeklisi, dul ve yetimleriyle sınırlı olup, Emekli Sandığı ve Bağ Kur’un kapsam dışı kalmasının özel bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Neden, Emekli Sandığı veya Bağ Kur değil de, özellikle SSK kurumu hedef alınmış? Eczacılar Birliği'nin ve Eczacılar Odası'nın SSK mensuplarına ilaç vermemekte haklılık payı olsa bile, açıklamanın kamuoyunu bilgilendirmeden alelacele yapılması, eczacılar adına zamanlaması yanlış belirlenmiş, talihsiz, fevri bir tepki olarak değerlendirilmelidir. Ancak, son günlerde taraflar arsında karşılıklı teati edilen sert demeçler uzlaşma arayışlarını biraz daha çıkmaza sokmuştur. Birliğin ilaç verme konusunda aldığı kararları onaylamayarak, SSK sigortalısı, emekli dul ve yetimlerine ilaç vermeye devam ederek, anlaşmazlığı birliğin dağılmasına yol açacak boyuta taşıyacak çok sayıda eczacı vardır. Bu gerilim ortamı sosyal güvenlik reformunun geleceği bakımından da tehlike sinyalleri vermektedir. SSK kurumunu bir zamanlar zaafa ve zarara uğratanlar arasında sanki üyelerinin hiç kusuru yokmuş gibi sorumsuzca davranmak, eczacılara yakışan hoş bir tavır değildir. Eczacılar Birliği ve Eczacılar Odası’nın SSK mensuplarından alacağı kâr payı yüzdesi Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’ndan daha düşük olduğu için, SSK'ya bağlı olanlara ilaç vermeme kararı alınmıştır. Eczacı örgütlerinin çok küçük menfaatlerinin zedelenmesi yüzünden, yıllardır eczacılara ekmek kapısı olmuş bir kurumu ve mensuplarını bir çırpıda silkeleyip atmak, ihanettir, vefasızlıktır, züldür. Tüm sosyal güvenlik kurumlarını aynı çatı altında birleştiren yeni sosyal güvenlik sisteminin bir unsuru olduğunuzu unutmayınız. Bu kurum ad değiştirerek de olsa size ekmek kapısı olmayı sürdürecektir. Çok önemli bir kamu hizmetini engelleyerek, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Sistem var olduğu sürece, içinde hem eczacı hem de sigortalı olarak daima siz de varsınız. Bu sistemi yaşatmak, herkesten daha çok eczacıların görevi olmalıdır. Burada sosyal güvenlik kurumları arasında bir ayırım yapma şansınız yok. Bu gemi batarsa, içinde yer olan sizler de, bizler de boğuluruz. Sistemin bir parçası çalışanlar, emekliler ve onların bakmakla yükümlü olduğu kişiler, dul ve yetimlerdir. Öte yanda doktorlar, eczacılar, sağlık kurumları, işverenler de sistemin diğer taraflarını oluşturmaktadır. Ancak bütün çalışanların ve işverenlerin genel sağlık sigortası kapsamında olduğu düşünüldüğünde, eczacılar aynı zamanda hem işveren, hem de sosyal güvenlik kurumunun iştirakçisi, ya da emeklisi konumundadır.

Temennim, Eczacılar Birliği ve Eczacılar odalarının devletle olan uyuşmazlık konularının bir an önce uzlaşma ile sonuçlanmasıdır. Henüz bu yönde bir duyum alınamamış ise de, ilaçlardan talep ettikleri yüzde payları verilecek gibi görünüyor. Devlet, Anayasa ile kendine yüklediği demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti olma niteliğinin gereğini yerine getirirken, anayasanın sosyal güvenlik hakkını düzenleyen X. bölüm A bendinin 60. maddesiyle “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” ifadesiyle sosyal hukuk devletini görevlendirmiştir. Yasanın kurulmasını emrettiği bu teşkilat, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı gibi farklı kurumları aynı çatı altında toplayan “Sosyal Güvenlik Kurumudur.”

Eski bir Emekli Sandığı çalışanı olarak sözüm sadece Eczacılar Birliğine veya Eczacılar Odasına değil. Sosyal Güvenlik Kurumu’na da söyleyeceklerim var. Öncelikle bu yeni yapılanmayı SSK bünyesinde oluşturan yetkililere söyleyeceğim şu : T.C. Emekli Sandığı Cumhuriyet döneminde kurulan ilklerden biri olup, birikim, deneyim ve yetiştirdiği uzmanlarla gelişmiş bir sistem oluşturmuştur. Kurum olarak da en iyi hizmet veren devlet kuruluşlardan biri olma başarısını göstermiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun neden Emekli Sandığı değil de, SSK çatısı altında birleştirildiğini hâlâ anlamış değilim? Geçenlerde Emekli Sandığı’nda çalışan eski bir arkadaşım, savurganlığın SSK’dan çok daha büyük boyutta olduğuna değinerek, Ankara’da hizmete açılan yeni eğitim tesisleri atıl vaziyette dururken, 2400 kişiye verilen 15 günlük hizmet içi eğitimin yüz milyarlarca lira ödenerek Marmaris’teki beş yıldızlı Grand Yazıcı Mares otelde yapıldığını söylemesi, dudaklarımı uçuklattı. Bu savurganlık yeni kurumun çöküşünü hazırlayan faktörlerden biri olabilir. Bu savurganlığın hesabi şimdiden sorulmazsa, sonuç SSK’dan daha vahim görünüyor. Kurum, bu turistik eğitimin faturasını karşılamak için, belirlediği bazı ilaçları sağlık giderleri kapsamından çıkararak fiyatlandırmış, paralarını da çatışma halinde olduğu eczacılara gönderdiği genelge ile reçete sahiplerinden peşin tahsil etme yoluna gitmiştir. Raporlu da olsa, bazı eşdeğer ilaçların en ucuzu taban alınarak, fiyat farkı ilgiliden alınmaya başlanmıştır. Bu uygulamayı, geçtiğimiz ay hiç para ödemeden sürekli aldığım “Beloc ZOG 50 mg” adlı raporlu ilacımın, 9 kutusuna bu ay 15, 93 TL ödeyerek bizzat yaşadım.

Sağlık sigortasını halkın sırtına bir külfete dönüştüren diğer bir husus ise, ister SSK’lı, ister Emekli Sandığı, isterse Bağ-Kur’lu olsun, araştırma hastanelerine yatırılan her hastadan l50 veya 200 TL alınması uygulamasıdır. Daha pek çok benzer keyfi uygulamalar, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sigortalıya bir güvence olmaktan çıkarak, işkence olmaya başlayacağını gösteriyor. Bu gidişle bizler de bıkmadan usanmadan işkencecileri teşhir etmeye, Emekli Sandığı emeklilerinin hizmet ve prim ödeme gün sayısını yok sayarak mağdur edip zarara uğratanları, Sosyal Güvenlik Yasası'nın aksayan diğer yanlarını yazmaya devam edeceğiz.

İstanbul, 06–02–2009

1.)N.Nisa Bayramoğlu, Amerika Birleşik Devletleri’nde Lobi Faaliyetleri, Dış Politika Enstitüsü, Ankara, 1985

2.)http://www.tbmm.gov.tr/Anayasa.html(I.Kısım, Genel Esaslar, Cumhuriyetin nitelikleri 2. madde

 
Toplam blog
: 72
: 1140
Kayıt tarihi
: 09.12.07
 
 

Rize merkez ilçeye bağlı Yiğitler Köyünde doğdum. Lise bitinceye kadar ilk gençlik yıllarımı geçird..