Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

SÖZ, HACİM, HAZIM, VAAT

Daha önceki yazılarımızda SABIR isminin üzerinde çoğu kez durmuştuk. SABRIN acelecilikle işi yoktur! Yeri geldiğinde bu ismin özelliklerini ortaya koymak gerekiyor. Ancak İNSANSI, yaşananlara mutlaka bir tepki verip adeta SABIR ismini yutarak harcar.
 
HAZIM da bununla alakalıdır. Bir olayı, yeterli düzeyde ‘bütün katmanlarıyla’ kimyasal yapımıza yedirmek suretiyle o konuyu kabul etmekle ilişkilidir. Eğer TEPKİ VERMEDEN kabul edebiliyorsak, bir taşkınlıkta bulunmadan, yüz ifademizde bir değişiklik oluşturmadan ve ‘acaba bunun yüzü neden böyle, bir sıkıntısı mı var,’ dedirtmiyorsak… Bu, halimizde ve davranışlarımızda hissederek yaşadığımız bir olayla alakalı mutlak bir tepki hali ortaya koyduğumuzun göstergesidir. Bu açıdan olaylara bakıldığında sabır, tepki, hazım veya hacim yani her şey aslında ‘zaman ve mekân ötesinde’ kullanılmadığında, Allah'ın hacmine sahip bir insan için bu terimler ancak bir metafor hükmündedir. Ancak İNSAN’ın Allah'a ayna olma özelliği taşıdığını ve kimi zaman da Allah'ın insana ayna olma özelliği ile insanın Allah'a ayna olma özelliğinin yer değiştirdiğini düşündüğünüzde her şey yerini bulacaktır. 
 
BÂRİ isminin orijinal manası zamanlaması tam olandır. Örneğin; insanların özellikle İstanbul, Londra ve New York gibi büyük metropollerde bir buluşma esnasında oluşabilecek aksamalar/gecikmeler BARİ isminde yer almaz. Bu ismin getirisiyle randevuyu veren, bu sözü alan ve ona göre hareket eden insan, o noktadadır. Çaba, trafik, işlerin yoğunluğu veya günlük planlarımız bu alanda işlemez. Bunu yaşamanın manası: “İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn (yekûnu) /Biz bir şeye OL dediğimiz zaman, o şey OLMUŞ BİTMİŞTİR, olacak değildir!” Bu ayet YASİN Suresi’nin sonlarındadır. OL dediği zaman olması, BÂRİ ismine bir atıftır. Çok disiplinli, dikkatli bir şekilde hareketlerini kontrol eden bir insanın bu noktayı gerçekleştirdiğini düşünmek ve sıradan birine bu unvanı vermek hiç akılcı ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. VELAYET sahibi OL dediği zaman mutlaka o noktada oraya gider ve gelir. ALLAH VAADİNDEN DÖNMEZ, dönmesi imkansızdır. İNSAN’da da böyle bir özellik mevcuttur. İNSAN diyerek Allah'a ayna olan İNSAN’ı vurguluyorum. Bu şekilde hedef belirlemekten ziyade “dilediğini yapanın, yaptığı noktadaki şart ve koşullarını ortaya koyması” bakımından çok ciddiye alınması gereken yaklaşımlar olarak değerlendirmeliyiz! Hayallerimiz hiçbir zaman tutarlı değildir! Neler umuyor, neler buluyoruz! Bunu bilmek için insan sarrafı olmak lazım. Mevlâna bunun için şöyle der: “MANA ALEMİNİN SARRAFI OLANLAR ESAS SARRAFTIR.” Onlar madde alemiyle ilgili görüşlerini belirtmezler. Dolayısıyla onların maddi alem ile ilgili insanlara bir katkıları bulunmaz. Mana yönlü yaklaşımlarla Esma-ül Hüsna'nın açığa çıkış modelini sergilerler. Buna eğer bir YAZILIM diyorsanız evet bu bir YAZILIM’dır... Bazıları diğerlerinden daha çok ‘isim sahibi’ olarak öndedir. Bir bakarsınız, geride kalan öyle bir atak yapar ki bir anda en üst basamağa sıçrar. Ya da bir diğeri sessizliğini koruyarak, ikisinin de arkasında kalabilmeyi becerebilir ki; bu da önemli bir kapasitedir. Örneğin yeni sahneye çıkmış birisi mutlaka desteklerle bir yere kadar gelir; ancak bir yerden sonra bir tıkanıklık oluşur ve o noktayı aşamaz. Dolayısıyla çok kabiliyetli olduğu için o insana ulaşacak yollar o kadar da kolaylaşmıyor. Basit birine erişmek ya da etrafında çok kimsenin olması bu noktadan kaynaklanır. Bilgili, akademik ve çok derinlerle... Burada ‘derinlik’ olarak yaptığımız vurgu tamamen metafordur. Birinin derinliği başka bir varlığı o noktaya yaklaştırmaz.  Bu ‘doğmamış ve doğurulmamış’ ilkesine ters düşer.  Dikkatinizi çekerim; gündelik olaylar bizi bir şekilde farklı noktalara çekerken biz farkında olmadan uyanmışlardan olmuyoruz! Fakat uyanık gibi geziniyoruz! İnsanlara bakın, sürüler halinde peşlerinde oldukları insanların gelecek vaatleriyle hayal dünyalarındalar. Başkalarını tanımıyorlar, başkalarının yaklaşımları doğru bile olsa önemsemiyorlar. Öyle bir körlük hali içerisindeler ki... Bunun da bir sırası vardır diye düşünüyorum. Allah ‘Uluhiyet Kemalatı’ ile var olduğuna göre her şeyin hakkını ‘vermek zorundadır’ demiyorum, verecektir. Allah'a düşen bir prensiptir ‘herkesin hakkını herkese vermek’ 
 
Size hayırlı günler diliyorum…
 
Sevgiler, hoşça kalın…
 
Ahmed F. Yüksel
 
 Bodrum- Milas 12 Kasım 2021
 
 
https://twitter.com/ahmedfyuksel
 
https://www.instagram.com/ahmedfyuksel
 
https://www.facebook.com/ahmedfyuksel
 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..