Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Söz vermek üzerine

Uzun zamandan beri Milliyet Blogta yazı yazmayı erteliyordum. Zamanım mı yoktu dersiniz? Bilakis, zaman bolluğu deryasında yüzüyordum. Peki, neydi beni yazı yazamamaya iten? Bir tür bıkkınlık hali belki de. Bilemiyorum. Tabi ki bu bıkkınlık yazıdan değil. Kim bilir belki de işsizlikten. İşsizlik demişken KPSS tercih sonuçları belli oldu. Ben de tercihlerimi yapmıştım. Lakin sonuç koca bir sıfırdı. Umutlar, bir başka zamana kaldı her zaman olduğu gibi. Ama keşke bir ışık olsa umudumda. Umudum da kapkaranlık olmasa.

Deren’i de uzun zamandan beri ihmal ediyordum. Deren mi kim? Elbetteki ilk öykümün kahramanı Deren. Devam edeceğim öyküme. Ama zamanını ben de bilmiyorum. Aslında ben belki de hiçbir şey bilmiyorum. Hep bildiğimi sanıyorum. Bir nevi yürek sıkıntısı. Söz veremiyorum yazacağım diye. Söz vermek demişken, konu sincabı olup söz vermekle ilgili biraz yazmak, kim bilir belki de yazarak sıkıntımı hafifletmek istiyorum.

“ Çok bunalıyorum Usta, çoook… “

“ Biliyorum, Çocuk… “

Söz vermek ve söz vereni unutmamak. Söz vermek ve verdiği sözü tutmak… Basit gibi görünse de aslında adam olmanın koşullarındandır verdiği sözü tutabilmek. Yalnız bir de şöyle insanlar vardır ki size verdikleri sözleri unuturlar ama başkalarına verdiği sözü tutarlar. Size laf olsun diye söz vermişlerdir. O an için sizi susturmak için söz vermişlerdir. Siz de verilen söze inanıp susmuşsunuzdur. Ama zaman geçer ve görürsünüz ki başkalarına verilen sözler tutulmuş, ama size verilen sözler tutulmamıştır. Kendinizi kandırılmış hissedersiniz. Ve biliyor musunuz insan en çok sevdiğinin verdiği söze inanır. Adam olan sevenler verdiği sözü tutar. Sözlerini tutmayan sevenler ki onlara sevenler bile denmesi yanlış size yürek sıkıntısı vermekten başka hiçbir işe yaramamışlardır… Geçen zamanınıza yazık olmuştur sadece. Eğer bir sevdiğiniz varsa, ona asla gözyaşı döktürmemelisiniz, yanaklarından süzülen gözyaşlarını ellerinizle silmelisiniz, nerede olursanız olun sizi her an yanında hissetmesini sağlamalısınız, saçının bir teline zarar gelmesini istememelisiniz, ona gözyaşı döktürenin önüne yüreğinizle dikilip hesap sormalısınız… Ah evet, hayal görüyorum ben. Nerede o ADAM GİBİ SEVDALAR?

“ Usta, mutluluk çok mu uzak ? ”

“ Hayır Çocuk, sadece inancını kaybetme. “

Penceremden denizi izlerken elim cep telefonuna gitti. Sizi bilmem ama bazen aklıma düşen yazı başlıklarını yahut televizyonda veya gazetede okuduğum ve araştırma gereğini hissettiğim konuları ve kişileri daha sonra araştırırım düşüncesiyle unutmamak adına cep telefonumun taslaklar bölümüne kayıt ederim. Cep telefonumdaki taslaklarda kim bilir ne zaman yazmış olduğum bir cümle dikkatimi çekti. Cümle şuydu; “ Ertelenmiş sevdaların bedelini ödemiyor yaşam “ . Kim bilir nerede duymuştum bu sözü. Belki bir kitapta okumuş yada bir izlediğim bir filmde duymuştum. Aklımca bu cümleden bir yazı çıkarabilirim diye düşünmüştüm belki de. Bilemiyorum. Neyse, Nazım Hikmet aslında bir yazısında özetle şöyle diyordu bana yardımcı olmak ister gibi: “ Eğer bir sevda için elinden geleni yaptığına inanıyorsan, sevdiğin türlü bahanelerle sevgini görmek istemiyorsa bırak …” diyordu yazısında. “ Bırak, hayatı ıskalama lüksün yok senin “ diyordu. Ben de verdiğim sözü tuttuğuma göre ve sevgi için elimden geleni yaptığıma göre ve buna rağmen kaybettiğime göre bu sevgi için yapacak hiçbir şeyim kalmamış demektir. Sevgili Nazım’ın dediği gibi HAYATI ISKALAMA LÜKSÜM YOK BENİM!

Kitaplarım var okunacak, yazılacak yazılarım var, adam gibi dostlarım var gidilecek… Öyle veya böyle bir şekilde hayat devam edecek…

 
Toplam blog
: 149
: 435
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

1999 yılında Ted Kdz Ereğli Kolejinden, 2003 yılında İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyat..