Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Suç sosyolojisi ya da kişiyi arkadan vurmak ne demektir?

Suç sosyolojisi ya da kişiyi arkadan vurmak ne demektir?
 

2006 yılının suç oranlarını gösteren çok anlamlı bir tasarım. (Sanal ortamdan alınmıştır)


Bilindiği gibi bizim ahlâk anlayışımızda ‘arkadan vurmak’ alçaklığın ta kendisidir. Bir kişiyi arkadan vuran ‘alçak’ mert değildir. Helâl süt emmemiştir. Korkaktır. Ödlektir. Cânidir. Bu türü kişilerin ne bu dünya da ne de öte dünyada ‘yatacak yerleri’ yoktur. Kaldı ki hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet almak ve rüşvet vermek, ihalelerde komsiyon almak ve komisyon vermek, zimmete para geçirmek, adam kayırmak, liyakasizlik, emek sömürüsü, sigortasız işçi çalıştırmak, uyuşturucu satıcılığı, petrol kaçakçılığı, kara para temini ve aklanması, zina, kadın ticareti, yalancı şahitlik, her türlü kaçakçılık ile rantiyecilik ve faizcilik olayları da geniş toplumu manevi anlamda değişik yönlerden birer 'arkadan vurma eylemi' değil midir? 

Bir kişiyi ya da yolunda giderken, alış verişini yaparken öldürülen kişileri ‘arkadan vurmak’ adlı iğrenç eylem değişik biçimlerde işlenir. Bu saldırı eylemi kimi yasalarda ‘tasarlanmış suç’ ya da ‘teammüden adam öldürmek’ olarak nitelenir (tasvif olunur).

İçleri kin dolu kimi korkaklar ile onları yöneten ödleklerin tasarlamış olduğu bu tür saldırılar sıradan birilerince işlenebileceği gibi örgütlü bir biçimde de işlenebilir. Bu tür olaylar için adı belli bazı ‘yeraltı örgütleri’ kendilerine göre en uygun zamanda ‘düğmelerine basılarak’ harekete geçirilir. Gelişmiş olsun ya da olmasın bu gibi saldırıları kimi ‘aşırı sol örgütler’ ile ‘aşırı sağ örgütler’ yanında ‘bir ülkeyi bölmek için’ örgütlenmiş ve belirli yerlere konuşlanmış silahlı odaklar gerçekleştirir.

Bu konular Suç Sosyolojisi adı verilen bir çalışma alanının da uğraştığı araştırma konuları da oldukça çetrefil içerikler taşır. Bu alanda suç işleyenlerin kişilklerinden kimliklerine, aile çevrelerinden örgüt çevrelerine kadar her şey inceden inceye incelenir. İnsan hayatının korunmasına yönelik olarak nice derslerin de çıkartılabileceği bu çalışma alanı özellikle polis ve jandarma ile adalet adı verilen örgütlenme biçiminin başvurması gereken bir bilgi kaynağıdır.

İçinde bulunduğumuz süreçte bu konuda neler yapıldığını bilemiyorum. Bana göre bu alanlarda çalışanlar görevlerini ‘bi’hakkın’ yerine getirirler ise aydınlanmayacak hiç bir suç ya da cinayet yoktur. Bu konularda çalışanlar ‘ben biliyorum, yıllarca bu işin içinde piştim’ diyerek burunlarının dikine giderler kimi dosyaların kapanmasını daha çok bekleriz. Kısaca işin içine bilimsel çalışmaları da katarak yapılmayan hiç bir inceleme sağlıklı olamaz.

Bu gibi ‘arkadan vurma’ ya da kimi baskınlar yolu ile ‘sorgusuz sualsiz adam öldürme’ eylemleri Türkiye’de olduğu gibi kimi ileri olsun ya da olmasın bazı ülkelerde de işlenen büyük suçlar arasında yer alır. Bu tür saldırı eylemlerine ‘devlet terörü’ deniliyor bilindiği gibi. Öyle oluyor ki adı ‘devlet’ olan bir yapılanma her türlü araştırma, inceleme ve istihbarat değerlendirme süreçlerini bir yana bırakarak birden bire öfkeye kapılarak daha önce ellerine silah vermiş olduğu görevlilerinin ‘adam öldürme’ eylemine katılmalarına izin veriyor.

İşte Türkiye özellikle 1968’den bu yana bu gibi süreçleri yaşıyor.

Bu alanda geniş toplum için hangi uyarılar, hangi bilgilendirme toplantıları yapıldı?

Hiç kimsenin burnu kanamasın, hiç kimse arkadan vurulmasın diye nhangi çaba içine girdik?

‘Terörle yanyana yaşamak zorundayız’ dayatması hangi siyasi ya da ahlâki anlayışa sığabilir?

Kendileri gibi olmaya özendikçe özendiğimiz başta ABD olmak üzere AB ülkelerinde siz hiç bu gibi yaklaşımların egemen olduğunu duydunuz mu?

Ne ABD’de ne İspanya’da ne de İngiltere’de meydana gelen birer ‘terör saldırısı’ dışında başka bir ‘terörist saldırı’ olayı duydunuz mu?

Peki Almanya ile Rusya neden kaynayıp duruyor arada bir?

O ülkelerde nice 'arkadan vurma eylemi' gerçekleştüren alçaklar da birer 'gerilla' olmasın sakın?

Başka hangi ülkede ‘terörist’ nitelemesi yerine 'kişileri  arkadan vuranlar' için gerine gerine ‘gerilla’ ya da ‘özgürlük savaşçısı’ diyebilen kimi yazar çizerler ile kimi siyasetçilerin var olduğunu duydunuz?

Özellikle Öğrenci Olayları ile başlayan bu süreç bugün ne kadar yavaşlatılabilmiştir?

KUR'AN-I KERİM’in 'Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: "Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur". And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.(Maide  5/32)' hükmüne rağmen geniş toplumu olduğu kadar belirli kesimleri kim ne kadar bilgilendirmiştir, bilen var mı?

Peki bütün bu olup bitenlerin yükü devletin ya da adaletin omuzlarında  olsa bile ‘toplum vicdanı’ ne durumdadır bilen var mı?

Bu süreçte ‘arkadan vurularak’ ne kadar can alındığının hesabını kim verecek?

Sonuç olarak düşündüğümüzde bu uzun süreçte kim kazanıyor?

2010 yılında Ankara ile İstanbul’da işlenen suçlardan dörtte birinin ‘faili meçhul’ kaldığını biliyor musunuz?

Kaldı ki İstanbul’da her yıl yaklaşık (600.000) ve Ankara’da ise (200.000) suç işlenmiş olması nasıl açıklanabilir?

Gerekli tedbirler alınmaz ise Türkiye’de suçların ne kadar artabileceğini nasıl kestirebiliriz?

Güvenlik Güçleri’nin varlıklarından dolayı ‘caydırıcılık’ etkisi sağladığını ileri sürmek yeterli midir?

Suçun yeşerdiği alanlar konusundaki tespitlere da bağlı olarak önleyici tedbirler yine böyle mi kalacak? 

Kim ‘sütten çıkmış ak kaşık’ olarak bütün yaşanılan huzursuzluklar karşısında bu kadar ‘ferah’ oturabilir?

Açıkçası ben ne huzurlu ne ferahlamış ne de mutlu biriyim!

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..