Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

09 Nisan '18

 
Kategori
Güncel
 

Suriye’ye Susma

Suriye’ye Susma
 

Kadın çocuk demeden onlarca masumu katletmişler


 Vah ki ne vah! Suriye’de gazdan etkilenerek ölenlerin sayısı 180 olmuş. Katil Esed rejimi, dün gece Suriye’nin Doğu Guta’nın Duma ilçesine kimyasal saldırıda bulunarak, kadın çocuk demeden onlarca masumu katletmiş, binden fazla kişinin de gazdan etkilenmesine neden olmuş. İnternet ve diğer iletişim imkânları olmadığı ya da çok sınırlı olduğu bölgeden ulaşan fotoğraflar ve sınırlı bilgilere baktığımızda tablonun çok daha ağır olduğundan endişe etmekteyiz. Uzun zamandır Doğu Guta’yı kuşatmış olan gözü dönmüş Esed rejimi, her gün ağır bombardımanlarla evlerine sığınmış sivil halkı katletmeye devam etmekteymiş. Yaklaşık 7 kilometrekarelik Duma'da, 100 bin kişi ağır bombardımanlar eşliğinde abluka altında yaşamaktadır. Gavurlar için sıkıntı yok, ölen mazlum Müslüman nasıl olsa, Rabbim zalimlere müstahaklarını ver.

Müslümanlar duyduk değil mi? Suriye’de senelerdir Suriyeli ölüyor. Hayır! Orada Canbahş'ımızın (Biricik Allah'ımızın): "Mü'minler kardeştir." dediği canlarımız, ciğerpârelerimiz, kardeşlerimiz, kardeşlerimizin bebeleri katlediliyor. Suriye’de Müslüman nesli cânîler tarafından vahşîyane bir biçimde katliâma uğruyor. Bu insanlık "Müslümanlık" ayıbını, acısını, katlini her birimiz "Muhakkak" biliyoruz. Bilmediğimiz, bilmezden geldiğimiz  "Mü'min" olmanın şerefini, kemâlini, fazîletini zâyî etmiş olmamız olmasın sakın!

Be hey Müslüman cemaat! Nerede sizin aklınız, fikriniz, gönlünüz, gözünüz? Hangi kardeşimizin yanında misafir şu anda? Suriye mi? Filistin mi? Arakan mı? Yoksa Çin işkencelerine mâruz kalan Doğu Türkistan mı? Yoksa bitmek bilmeyen Amerika zulmü altında inleyip duran Irak mı? Yoksa bunlara karşı yalnızca kulak misafiri misiniz siz?(!)

Hani biz âcizler, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz lütfu keremiyle kardeş olmuştuk? Onların acısı acımız, yürek sızıları sancımız olmuyorsa, gözyaşları bizim pınarlardan da akıp gitmiyorsa, buna kardeşlik mi denir? Ayılın artık! Kendinize gelin! Gayriahlâkî dizilerden, nâhoş yayınlardan, magazin beyinlilerden, kadınları manşet eden günâh gazetelerinden, internetin câzibesinden, banka kredilerinden, ev-araba taksitlerinden, Hristiyan âdetlerinden, Yahudi kazıklarından, şarkı-türkü-eğlenceden ne zaman  istifa edeceksiniz de, sizden de istifade edilme imkânı teşekkül edecek?

Cenâb-ı Allah'ımızın imtihan gayesi ile verdiği, evvelâ mânevîyât nîmetlerimiz olan kalbimizi/gönlümüzü, vicdânımızı/merhametimizi... Sonrasında ise maddîyât nîmetlerimiz olan malımızı/mülkümüzü elimizden geldiğince kardeşlerimiz için seferber edelim! Az-çok demeden, karınca kararınca yardıma koşalım. Ne yapabiliyorsak imkân dâhilinde, daha da zaman kaybetmeden yapalım.

 NİHÂYET BİZ SAVAŞA HAZIRMIŞIZ
Bu ifâde yeni cereyân etti. Âkıbet nasıl olur Yüce Allah bilir. Yüce Allah’a tevekkül kıl! Tedbiri bozar takdir… Suriyeli kardeşlerimizin feryâdı arşı aştı. Allah-u Teâlâ bu ağır sınavın sorusundan bize de nasip saçtı. Onların imtihanı zülum görmek ise, bizim imtihanımızda "Biiznillah" onlara zülum çektirmemek olmalı!

Haydi ey cümle Müslümanlar;  neredeyiz, kaç kişiyiz, ne kadarız gösterme vaktidir.  Suriyeli ve diğer ıstırap çeken Müslüman kardeşlerimize uzatalım elimizi! Sınav sorularında doğru şıkka odaklanalım. Suriyeli Müslüman acı çekiyorsa, bu acıya merhem olmaya gayret edelim. Elimizden geleni paylaşmakta himmet eyleyelim. Biz Mevlâ’mızın rızâsını kazanmakta çabalayalım. Takdir edilene râzı olalım.

YAĞMUR MEVSİMİNE GİRİLDİ
Suriye’den gelen sığınmacılar, ülkemizde kışın çetin soğuğunda açlık ve ikamet mücâdelesi veriyordu. Şimdi yağmurla sınanacaklar. Ülkemizde çoğunun oturdukları eski evlerin tavanları akacak, çocuklarının çıplak ayakları moraracak, ayakları ıslananların karınları ağrıyacak. Suriye'nin dâhilinde savaşın boyutu her geçen an artarak devam ederken; savaştan kaçan kardeşlerimiz ise sınır kesiminde açlık, susuzluk, barınma gibi insanî ihtiyaçların kıtlığı ile boğuşuyor.

Ne zaman fitne makinası televizyona, fücur saçıcı gazetelere göz temasımız olsa (Maalesef ve mecburiyetten) ülkemizin ne kadar ferah, zengin, lüks, sefâ âleminde olduğu bâriz hâlde görülür (Hele ki diziler, barlarda eğlenceler, futbol maçları, şaşaalı kutlamalar/dâvetler gibi lüzumdan epey uzak şeylerde...). Hâlbuki Türkiye-Suriye sınır boyunu göz önüne getirdiğimizde, ülkemizin zor şartlarda, fakir bir ülke olduğu izlenimini alırız… Değil mi ki, kış geçmiş, yağmur mevsimi  gelmiş hâlâ nice bebeler-bacılar-kardeşler uyduruk çadırlarda tutuluyor. Naylon mu desek, çaput parçası mı desek bu "Çadır" denilenlere... Yazıktır, günâhtır YâHû! Siz orada bir gece bile gecelemekten âciz olmanız âşikâr iken, nasıl olur da minicik bebekli mâsum âileleri orada barınmaya zorluyorsunuz? Sözüm yetkilileredir! (Gerçi bu elim manzarayı, Van depreminde de görmüş idik. Koca kışı dışarıda geçirdi mâsumlar. Türkiye'nin acayip hâlleri işte... Hak etmeyene saçar, hak edene vermekten kaçar...)

Türkiye'de binlerce kamuya ait lojmanlar, binalar; özel şahsa ait nice yazlık evler, konaklar, villalar, evler var iken ve ekserîsi bomboş iken, bizim kanadımız altına sokulmaya çalışan yaralı kuşlarımıza vereceğimiz, yalnızca tüy gibi dayanıksız çadırlar mı olacaktı? Yoksa ensar olup, başüstüne konan kıymetli bir misafir mi ağırlamalıydık; soğuk binalara sıcaklık getirmeleri için? Bize yakışanı yapmıyoruz. Müslümanız (Elhamdülillâh) fakat Müslümanlığımızın gereğini göstermemiz gereken yerlerde duyarsız kalıyoruz. Neden korkuyoruz? Bizim gibi ölümlü insanlardan mı? Onlarda bir gün ölecek değiller mi? Öyleyse ölümden korkulur mu? Korkaksan, hakîkatten nereye kadar kaçacaksın? Vaktin gelince nasılsa son nefesini vereceksin.

SURİYE KAN, SURİYELİ KANLI GÖZYAŞI AKITIYOR
Kardeşlerimiz ağlıyor!  Kanlı gözyaşları sel olmuş, o sel bizim ayağımıza değmedi deyip, feryâtları duymuyoruz, donuk duruyoruz. Sıcacık ülkemizde buzullar altında kalmış gibiyiz. Her birimiz bir kuytuda, kimse kimseden habersiz, lâkin herkesler kimsesiz…

Suriye bizim. Lâkin bizim olanı gözümüzün içine bakarak elimizden almışlar. Hattâ bir tebessüm karşılığı biz kendiliğimizden verivermişiz. Şimdi de oralara gözümüzü yormuyoruz bile... Ey ülkemin insanları! Suriye ülkesinden söz ediyorum. Yakın zamana kadar ecdâdımın korumasındaki yöreden, bir vakitler koskocaman sınırları olan ülkemin, sınırları içindeki bir vilâyetimizden... Oradaki savaşa mâruz kalan mâsum insanlar, Osmanlı'nın yetimleri, öksüzleri… Her şeyden öte öz Müslüman kardeşlerimiz…

İçten dıştan düşman kuşatmış, kardeşlerimiz iki ateş arasında kalmış. Dün komşu bildikleri, dost yüzlerine kanıp selâm verdikleri, bugün dışarının fitillemesiyle Suriye’yi ateşe vermiş. Suriye’nin içinde senelerce yaşayıp, Suriye’nin aşıyla doyup, suyuyla hayat bulmuş olanlar, bugün Suriye insanının kanını şerbet gibi akıtıyor. Duvarlar ardında, masa başında olana bitene değinmeyeceğiz, Yüce Allah’ın bildiğini biz bilmesek daha hayırlı olur. Biz, bu savaşta mağdur düşen mağrur Müslüman kardeşlerimize imbat olmalıyız. Aslî vazîfe edinmeliyiz kendimize...  Onların imdatlarını hâlâ duymadık mı, duyamadık mı, duymayacağız mı daha? Yüreklerimize duyarlılığı yerleştirelim. Ne hikmetse duymuyor, görmüyor, bilmiyor gibiyiz. Yahut öyle görünüyoruz. İş gailemizden işimize öyle geliyor herhalde... Bugün onlara olan, yarın bize olursa ne yaparız? Dün Irak’a olanlar olurken, Suriye bizden rahat hâldeydi belki de... Hiç Irak'ta havlayan köpek Suriye’ye ulaşmaz, Suriyeli'yi ısırmaz sanıyordu.

Nerede Müslüman varsa, oranın önünde arkasında bir gün huzurunu bozarlar. Bize değmeyen yılan binalt yaşasın demeyelim. Yılan büyüyor, büyüdükçe boynu bize de ulaşır, çatal dili bizi de zehirler. Zîrâ bizlerin arasında da ekmeğimizi yerken bize dost gülücükler gönderen, fırsat bekleyen, o an geldiğinde gözümüzü oyacak nice hâinler var. Sessiz kaldığımızdan, keyfe daldığımızdan şu an için sadece ara sıra dişlerini gösteriyorlar. Bizler sanıyoruz ki, gülücük gönderiyorlar. Hâlbuki etimizi yemezden önce kürdan aranıyorlar. Ayaza kalmadan, ayarımızı bulmamız ümidi ve duâsıyla…

Ayfer AYTAÇayferaytac.com

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..