Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '07

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Susuz yaz

Susuz yaz
 

Yaz ayları genelde - sıcaklardan hoşlanmayanlar haricinde - sevinçle karşılanır. Yaz aylarının bir avantajı da hayatı ucuzlatmasıdır, yemek maliyeti azalır, sıcak hava iştahı düşürdüğünden daha hafif ve sulu yiyecekler tüketilir, daha hafif giyisiler tercih edilir.

Büyük kentlerde oluşan tüketim alışkanlıklarının bir sonucu olarak da yaz ayları genelde tatil ayıdır da, kışın pasını, kirini serin deniz kıyılarında gidermek arzu edilir.

Kısacası yaz ayları genel de sevinç, neşe vb olumlu duyguları çağrıştırır.

Ancak ilk kez bu yaz ayına kaygı havası hakim. Kaygı havası derken bununla sadece artan genç asker ölümleri, kuzey Irak’a operasyon olup olmayacağı gibi son günlerin flaş gündemini kast etmiyorum. Hatta aslında ben kaygı ile çoklukla gündelik yaşantımızın olağan gidişinde köklü değişim anlamına gelecek değişikliklerden duyulan endişeyi kast ediyorum.

Gündemimize düşen asker cenazeleri ve genç insanların kayıplarından duyulan üzüntü ve siyasi gündemde yükselen tansiyon bir ara gündemin baş sıralarına oturan İklim değişimi haberlerini geriye itmiş olsa da bu olağanüstü doğa olayı, dünyanın hâlâ en baş gündem maddesi.

Büyük kentlerde her gün hava sıcaklığı ile ilgili haberler yanında her gün barajların doluluk oranları da haberlerde belirtiliyor. Çünkü başta İstanbul ve Ankara’da barajlardaki su seviyesi düşüş gösteriyor. Suyun kalmadığı yönündeki haberler nerede ise an meselesi.

Kara Hasret Kalacağız

Ne yazık ki yaz aylarında yağan sağanak şeklindeki yağışlar da soruna bir çözüm olmaktan çok uzakta. Çünkü bu yağmurlar barajları doldurmaktan çok uzak bölgesel ve sadece taşkınlara yol açan verimsiz yağmurlardı. Kaldı ki metorologlar ve su mühendisleri barajlar için asıl önemli olanın kar yağışı olduğunu söylüyorlar. Oysaki bu yıl ülkemizin su zengini bölgesi Doğu Anadolu dışında batı bölgeleri hemen hemen kara hasret, sıcaklık ortalamaları bakımından en sıcak kış aylarını yaşadılar. Son yayınlanan küresel ısınma raporundaki öngörüler doğru çıkarsa-ki şu ana dek yapılan tahminler hep doğru çıktı-dünyanın belli bölgeleri kara hasret kalacak. Bu durumda bu yaz felaketin sadece başlangıcı olacak gibi. Çünkü kar olmayınca, yağış ortalamaları düşünce barajlarda toplanan su miktarı da doğal olarak düşecektir.

Kötü haberler sadece barajlar ile sınırlı değil, Konya Ovası-ki Türkiye’nin en büyük tahıl ambarlarından birisi-kuraklık nedeni ile görülmemiş düzeyde bir rekolte kaybı yaşamış durumda, üstelik yer altı sularının aşırı çekimi sonucu alternatif bir su kaynağı da yok.

Kısacası gezegenimizde 4 milyar yıldan bu yana varolan su ilk kez küresel çapta bir krize yol açacak gibi görülüor. Tabi hemen tatlı su diye eklemem gerek. Çünkü gezegen ölçeğinde yaşanan bu kriz gerçekte içilebilir tatlı su krizi.

Lahana ve Perhiz Denklemi

Kötü olan bütün bunların gelip geçici değil henüz başlangıç denecek bir şey olması. Evet susuzluk sorunu var, çölleşme sorunu var. Ama soruna yönelik davranışlarımız sorunun algılanış biçimi ile ilgili önemli ipuçlarını verir konumda.

Öncelikle medya sorunun gerçek nedenlerine inen mahiyette konuya yaklaşmıyor. Genel haber mantığı burada da geçerli. Susuzluk var, suyumuz tükendi, dünyanın sonu geldi, felaket kapıda vb daha çok flaş haber mantığı ve alarm tipi bir haber mantığı ön planda.

Oysa suyu çokça tüketen alışkanlıklar, kürsel ısınmaya neden olan enerji politikası, tüketim mantığı vb sorunun daha köklerine dokunan ve kökten önlemler almamızı da kolaylaştıracak olan konular medyada kendine pek yer bulmuyor. Hatta bu tür yaklaşımlar medyada marjinal ya da entelektüel egzersizler, bir avuç iflah olmaz solcunun yaklaşımı gibi görülüyor.

Hatta öylesine bir çelişki içindekiler ki insana kara mizah duygusu veriyor. Örneğin Buzulların eridiği, Sıcaklık ortalamalarının bir hayli yükseldiği yönünde haberler verilirken diğer yanda araya reklam girip, o reklamlarda otomobil, klima ya da elektrikli ev aletleri reklamlarının tüketimi özendiriliyor.

Bu neresinden bakarsak bakalım bir çelişki, çünkü bilim insanları ısrarla sorunun çözümünün özel otomobil yerine toplu ulaşımın özendirilmesinde, elektrik tüketiminin düşmesinde olduğunu, hatta ekonomik bir yavaşlama anlamına gelse de tüketimimizi ciddi anlamda kısmakta olduğunu söylüyor.

Buna karşılık hayatı tüketime bağlı olan medyamız daha çok tüketmemiz için elinden geleni esirgemiyor.

Lahana ile perhiz arasındaki “yaman çelişki” de burada. Perhiz yapacaksanız tuzun çok olduğu, lahana turşusundan uzak durmanız gerek, ama medya gibi bizler de hem lahana turşusu yemek, hem de pehriz yapmak istiyoruz. Oysa hayat ne yazık ki bir vazgeçişler toplamıdır. Her seçim aynı zamanda bir kaybediştir de. Ama bizler her şeyi, hemen istiyoruz ve hiçbir bedel de ödemek istemiyoruz. Lakin gerçek hayat böyle değil. Bedel ödemeden bir şey elde etmek olanaklı değil. Peki bedel ödemeye hazır mıyız?

Dilaver DEMİRAĞ

 
Toplam blog
: 44
: 809
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Sosyoloji ile ilgili olarak Birikim, Üç Ekoloji, Birgün Gazatesinde çeşitli yazılarım çıktı. Ayrı..