Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '13

 
Kategori
Siyaset
 

Taraf, 'misyon gazeteciliği'; barış ve demokrasi örtüsü üzerine...

Taraf, 'misyon gazeteciliği'; barış ve demokrasi örtüsü üzerine...
 

Görsel kaynağı T24


Taraf gazeteciliği üzerine çok söz söylendi, galiba en doğrusu “misyon gazeteciliği”ydi. Bugün yaşanan kavgayı, “Askeri vesayetin” yıkılması, “ikinci cumhuriyetin kurulması” sürecinde AKP iktidarının “koçbaşı” işlevi gören liberal kalemlerin; oluşan “yeni vesayet düzeninde” rollerinin bittiğinin  kabullenememeleri olarak tarihe not düşmek gerekir.

Yapılan açıklamada “Taraf’ın dar politik çıkarların enstürmanına dönüştürülmesinin koltuk değneği ol(a)mayacağı” ifade ediliyor ya şimdi çıkıp; ‘Bugüne kadar farklı bir işlev mi gördünüz?’ diye sormak ta anlamsızlaşıyor.

Ortalama okur/yazar Türkiye vatandaşının  “siyasi davalar” olarak gördüğü dava süreçlerinde “bavullarla servis edilen mühimmat gazeteciliğine” söz etmeyen, “askeri vesayet yıkılıyor” diye  “politik çıkarlara” göre tutum alanların bugün ortaya çıkıp ‘koltuk değneği olmayacağız’ diye açıklama döktürmelerinin kıymeti harbiyesi olmadığını ifade etmeliyim.

 

Memlekette ne oluyor diye merak eden okurun sabrına güvenerek Aralık 2012’de kaleme aldığım (iktidar, basın ve  gazetecilik, Altan’ın istifası  üzerine) yazımdan uzun bir bölüm paylaştıktan sonra sözlerimi bağlayacağım:“Alışılmış basın geleneklerini ters yüz eden, kimsenin yayınlamaya yanaşmadığı bavullarla servis edilen “belgeleri yayınlayan”; gündem belirleyen, “askeri vesayeti”  hedef alan vb. gibi reel aysbergin görünen yüzü tespitlerin gölgesinden sıyrılıp, somut siyasi gelişmelere bakmak gerekiyor.

 

Türkiye siyasi tarihi açısından son yıllarda yaşanan gelişmeler değerlendirilirken 2007 yılına ve öncesine; küresel gelişmelere bakılmadan sağlıklı değerlendirmeler yapılamaz. Dünyada yaşanan dönüşümden bağımsız Türkiye’ye özelinde klasik bakış ve siyasi okumalarla sağlıklı çıkarımlar yapılamayacağı gibi doğru sonuca da varılamaz.

...

2000’li yıllarda Türkiye’de ANAP/DSP/MHP koalisyonu döneminde yaşanan ekonomik krizin ithal Kemal Derviş ile bankacılık sisteminin resetlenmesi ve ekonomik rahatlamanın halka yansıtılabileceği aşamada MHP lideri Bahçeli’nin ‘erken seçim’ hamlesi ve uğradığı hüsran sonrası Erbakan’ın ‘Milli görüş gömleğini çıkaran’ talebelerinin yerli/yabancı sermayeye ve topluma umut olarak sunulmasını anımsamak gerekir.

Bu süreçte ABD’nin Irak’a müdahalesi gündemde, Erdoğan’ın okuduğu şiir nedeniyle hapse girmesi, Abdullah Gül’ün Başbakan olduğu dönemde TBMM’den geçmeyen 1 Mart tezkeresi.

Tezkereyi beklerken Akdeniz sularında dolaşan Irak işgali için gelen ABD askerlerine Türkiye topraklarını kullanmasına izin vermeyenleri, dolayısıyla yenidünya düzenini okuyamayanları, eski alışkanlıklarla siyaset yapmaya devam eden sivil/asker yapıların oyundan atılması gerektiğinin ABD’nin ajandasına notlar aldığı ifade edilmeli.

...

Biraz hızlanıp hem de hafıza tazeleyelim. Nokta dergisinin 2007 yılında 29 Mart–4 Nisan arasında yayınlanan sayısında kamuoyuyla paylaşılan "Darbe Günlükleri"; 2004 yılı içinde "Sarıkız" ve "Ayışığı" kod adı dışında bir de isimsiz üç darbe girişiminin atlatıldığı iddia edilmişti.

 

Ekonomist/yazar Mustafa Sönmez’in  “..Nokta’yı satın alan Mali Müşavir görünümlü kişinin, Bakırköy’de Alper Görmüş'ün yöneticiliğinde dergiyi çıkardığı zaman, bu süreç başlatıldı.”dediği “Ergenekon ve benzeri operasyonların, bütün bu itibarsızlaştırmaların, TSK’nın bir şekilde sindirilmesi” sürecinin aynı amaca hizmet ettiğini ifade ediyor.

...

Taraf, “Düşünmek taraf olmaktır” sloganıyla 15 Kasım 2007’de Türkiye çapında yayın yaşamına başladı.İki yıl politika editörü olarak çalışan deneyimli gazeteci (Taraf Gazetesi eski Politika Editörü) İnci Hekimoğlu’na bırakalım sözü: “Taraf çıkışından yaklaşık bir yıl sonra, yavaş yavaş önce yayın politikasında sonra yönetim kadrosunda değişikliğe gitmeye başladı. Gazeteden kendi giden Metin Soysal, Alev Er ve arkasından ben oldum. Benden sonra da Ankara Büro bıraktı. Metin ve Alev için yayın politikası değil bildiğim kadarıyla yönetim politikasıydı sorun. Benim içinse her ikisi de etken oldu. Çünkü giderek habercilik yerine zarfçılık yapılmaya başlandı. Kaynağını da hiç merak etmedim. Önceleri, yayın politikasının bunu çağırdığını düşündüm. Çünkü şu da gerçek ki; ilk başlarda gelen bilgiler başka gazetelere de gidiyor ama kimse yayınlamaya cesaret edemiyordu.

 

Ama sonraları gazetenin misyonu tartışılır hale geldi. Gazetenin mutfağında, daha da ötesi tam beyninde çalışmış biri olarak, hiçbir zaman kimseden bir talimat almadım. Ama yayın politikasında da hiç etkimizin olmadığını ve olamayacağını anlamam son 6 ay içinde netleşmeye başladı. Tamamen gazetecilik derdi olan ben ve benim gibi insanları, sistemli biçimde pasifize etmeye, dışlamaya başladılar. Aslında belki şöyle denebilir; AKP devlet içinde kurumsallaşmaya başladıkça, gazetenin saf tutuşu da paralel olarak netleşmeye başladı. Demokrat, özgürlükçü filan gibi iddialı bir misyonla çıkmasına rağmen, ne gazetenin iç işleyişinde ne de yayın politikalarında bu iddialar hayata geçti.

 

..En çarpıcı örneklerden biri de Kürt meselesindeki tavırdır. AKP yanlısı Kürt yaratılmaya çalışılmasına, AKP yanlısı Kürtlerle bildik devlet politikalarını sürdürmeye destek verilmeye çalışılması en görünen ‘misyon’larından biri oldu. Yani başta Kürt meselesi olmak üzere işçi, memur, çevre, enerji gibi konularda da tam bir ikiyüzlü yayın politikası izlenir oldu. Yine baştaki iddialarına 180 derece zıt; insan hakları ihlallerini görmezden gelir oldular.

 

..Başörtülü bir öğrencinin diploma töreninde kürsüden indirilmesini neredeyse dizi halinde haber yaparken, bir ilkokul öğrencisinin okul töreninde göbeğini açıkta bırakan bir elbise giydiği için sahneden indirilmesi haber olamadı.Yine bu gazetenin Ergenekon sürecinde bu kadar aktif rol oynarken Özel Harp Dairesi’ni tartışma konusu yapmaması tuhaf değil mi? ‘Derin Devlet’e karşı çıkarmış gibi görünenlerin, Özel Harp Dairesi’nin şeffaflaştırılması için hiç çaba göstermeyişi bir anlam ifade etmez mi?

 

 

...Ve tıpkı kendisinden öncekiler gibi devletin tüm yapılanmalarını (görünen ya da görünmeyenler dahil) kendi kontrolüne almış ve istediği gibi kullanabilir durumdadır. Bana göre; asıl tehlike de demokratların, aydınların bunu hâlâ görememesidir. Ve gerçek bir sosyal demokrat seçeneğin bile çıkamamasıdır. Son bir şey ekleyeyim; Türkeş şunu söylemiştir: ‘Biz hiç iktidara gelemedik ama ideolojimiz hep iktidarda oldu.’ Şimdi değişen tek şey; bu ideolojinin dini tandanslı, küresel sermayeye uyumlu, ulusal değil küresel ekonomiye açılmış kanadının iktidarda olması. Zaten bu nedenle iktidarda!

 

Taraf’ın Balyoz haberlerine   Dani Rodrik’in tespitleri: “Taraf, Balyoz sürecinde gazetecilik yapmadı; savunmanın ortaya koyduğu sahtecilik kanıtlarına hiç yer vermediği gibi, el birliği ile bu sahteciliklere kılıf uydurmaya çalıştı. Balyoz davası ile ilgili haberleri çarpıtmakta ve dezenformasyon üretmekte cemaatin yayın organı Zaman ile başa baş yarıştı.

Kısacası Taraf, sahte belge üreten çetenin emellerine, çetenin hayal edebileceğinden de öte bir şekilde hizmet etmiş oldu. Üstelik bütün bunları liberal değerlere ve medya etiğine sadık olduğunu iddia eden bir gazete kisvesi altında yaptı. Balyoz yayınlarında Gazeteciliğin temel prensiplerinden, etik kurallarından çiğnemediği kalmadı.”

Ragıp Duran “Taraf: Çarpık doğdu, yamuk öldü” başlıklı yazısından özet: “..Gazetenin malî yapısı, medya mülkiyet kimliği şeffaf değildi. Teorik olarak Alkım Yayınevi gazetenin sahibi görünüyordu. Ne var ki, o günlerde, tüm yayıncıların çok iyi bildiği üzere, Alkım Yayınevi’nin kâğıtçı, ciltçi, matbaacı ve dağıtımcılar başta olmak üzere uçan kuşa borcu vardı. Yeni bir gazete kurmak için gerekli olan sermaye nereden, nasıl, ne zaman gelmişti? Taraf’ın sahibi ve yöneticileri bu sorulara son altı yıl içinde hiçbir zaman açık, net, belgeli yanıt veremediler.

..Türkiye’nin iki büyük sorunu olan Recep Tayyip Erdoğan ve Kürt meselesi konusunda altı yılda galiba en az üç kez tutum ve politika değiştirdi. Üstelik, bu değişiklikler öyle nüans sayılabilecek değişiklikler olmadı. Koyu Erdoğan taraftarlığından kişisel de olsa yine koyu bir Erdoğan karşıtlığına geçtiler. Kandil’de röportaj yapan Taraf ile “Kürt sorununun çözümünü engelleyen PKK’dır” diyen Taraf aynı gazete midir?

.. Bu gazetede (Taraf) 1 Mayıs 1977 katliamını aklamaya çalışan bir akademisyen, Altan ve arkadaşlarının malî sebeplerle istifa ettiğini, ayrılma olayında hiçbir siyasal neden bulunmadığını yazdı. Biz de inandık!

..Yeni Şafak ve Zaman’da bile hafif muhalefet edenlerin işlerinden olduğu bir dönemde, Erdoğan, Altan’ı gazetenin başından uzaklaştırarak hem “pis bir muhalifinden” kurtuldu, hem de Pennslyvania’ya mesaj atmış oldu.

..Polis Akademisi’nde ders verenlerin boş zamanlarında köşe yazarlığı yaptığı bir mekândır Taraf gazetesi. Twitter’dan ve köşesinden kadın-erkek ayrımı yapmadan ispatlanamayacak iddialarla meslektaşlarına çamur atanların el üstünde tutulduğu bir gazetedir Taraf. Başyazarının “patrona güzel bir hediye” olarak tasarladığı bir gazetedir Taraf. Keza aynı başyazar ve kurucunun “roman yazmaya ara verdiği dönemler”deki meşgalesidir Taraf gazeteciliği.

Sonuç olarak, Taraf Türkiye basın tarihinde bence öyle önemli ve değerli bir yer alamayacak. Ama Türkiye siyaset tarihinde, manipülasyon tarihinde mutlaka hak ettiği bir konuma geçecek.

Taraf’ın Julian Asange ile anlaşarak WikiLeaks’te yayımlanan ABD Dışişleri Bakanlığı ve dünya genelindeki ABD büyükelçilikleri arasındaki ayrıntılı yazışmalardan oluşan Türkiye ile ilgili diplomatik belgeleri, 17 Mart 2011’den itibaren gazete yayımladı ancak belgelere sansür uyguladığına dair iddialarda gündemden düşmedi.

Wikileaks belgelerine sansür uygulayan Taraf Türkiye’de de işçi, emekçi, grev haberlerini görmezden geldi. Görsel arama motoruna “işçi taraf grev” yazdığınızda Taraf’ın öne çıkan haberleri 3,4,5 ve 11. sırada. İlk üç haberi avrupadan; Türkiye ile ilgili Tuzla tersanesindeki ölümlere ilişkin haber  ise ‘Tuzla’nın efendileri grev kırdı’ başlığı ile 2008’de yayımlanmış.

...

Yazının girişinde Türkiye’de gazetecilerin “devletin bekası” için yaşadıkları ve gazetecilere reva görülen süreçleri özetledim. Yaptıkları habercilik ve düşünceleri nedeniyle tutsak olan gazetecilerin yaşadığı 2012 Türkiye’sinde  “yeni vesayet düzeninde” maddi tazminat davaları ile muhatap olan (A.Altan) Taraf ve şürekasına methiye düzmek en yalın ifadeyle gerçekten gazetecilik yapanlara haksızlık etmektir.(Aralık 2012,N.T)”

 

Taraf Gazetesi’nden en son ayrılanların ortak açıklamalarından bir bölüm, “Türkiye yeniden kuruluyor. Önce askeri vesayetin beli kırıldı. Şimdi, toplumun demokrasi kanallarını tıkayan, her hücresini zehirleyen savaş aşılıyor. Kürt barışı, bize sadece toplumu yıllardır teslim almış yıkıcı bir şiddetin sonuna yaklaşıldığını haber vermiyor. Yüzyıllık ittihatçı gelenek can çekişirken, bütün sözleri ölüm üzerine kurulu ilkel milliyetçilik son direnişini sahnelerken bütün taşlar yerinden oynuyor.

Bu büyük dalganın çarpmadığı kıyı, cilasını bozmadığı kaya kalmayacak.

Taraf'ta izlediğiniz sarsıntı, her ne kadar sonunda gelip, mevcut yazılı mutabakatı da ayaklar altına alan bir editoryal bağımsızlık krizine dayanmışsa da, temelinde öyle sıradan da değil, son derece ciddi bir politik görüş ayrılığı yatmaktadır.

.. Barışın politik aktörlerini demokrat kamuoyu gözünde aşındırmayı, barışın desteklenmesinden daha önemli bulanlar Taraf’ı köklerinden kopartmayı göze aldılar. Artık onları ilkeler değil, politik hesaplar ilgilendiriyor. “Demokrasi olmadan barış olmaz” sloganının cilasını kazıdığınızda ortaya çıkan budur. Bizler aklı ve vicdanı olan her yurttaş gibi, sorunların silahla değil siyasetle çözülmesini ve insan yaşamını en yüksek değer olarak görüyor; barışın demokrasiye giden yolu kısaltacağına inanıyoruz. Halil Berktay, Hidayet Şefkatli Tuksal, Gürbüz Özaltınlı, Mithat Sancar, Melih Altınok, Cihan Aktaş, Roni Marguiles, Kurtuluş Tayiz, Gülengül Altınsay, Yıldıray Oğur, Markar Esayan,Ceren Kenar,Tuncer Köseoğlu, Alper Görmüş, Demiray Oral, Erol Katırcıoğlu,Ferhat Kentel, Cahit Koytak,Vahap Coşkun

 

Yazıyı noktalarken yapılan açıklamalara bakınca “yahu bu liberallerde amma safmış” diyeceğim ama saf olmadıkları kesin; “Yüzyıllık ittihatçı gelenek can çekişirken, bütün sözleri ölüm üzerine kurulu ilkel milliyetçilik son direnişini sahnelerken..” derken aslında eksik bıraktıkları ya da anlamak istemedikleri bir gerçekle karşı karşıyalar; o da şu: söz ettikleri ittihatçı gelenek (devletin sahibi) biçim ve renk değiştirerek  “yeni vesayet düzeninde”  sahne gerisinde kuklacı.Çoklukla dediğim gibi iyi seyirler...

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..