Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '13

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Tarımımız için yeni Sosyo-Ekonomik Model arayışları!

Tarımımız için yeni Sosyo-Ekonomik Model arayışları!
 

Tarımsal ürün ihracatındaki doğrusal artış


Kırsal nüfusumuz 1995 de %43 iken 2009 da % 24'lere düşmüştür. Bu oranın daha da aşağı ineceği beklenmelidir. Çünkü batı ülkeleri %3'lerdeki çiftçi nüfusu ile kendilerini beslemekte, hatta tarımsal ürün ihracatlarını da gerçekleştirebilmektedirler. Türkiye'de söz konusu oran değişirken çok önemli bir nokta gözden kaçmaktadır: tarım kesiminde azalan nüfusta gençler başı çekmektedir. Birçok yerleşim yerinde 40 yaşından daha genç kimsenin kalmaması, tarım politikaları açısından atlanılmaması gerekli bir olgudur. 27 milyon hektarlık tarımsal arazimizin %10’unun (2,6 milyon hektar)  işlenemez duruma düşmesinde bu olgunun da payı vardır.

Ülkemiz gerek iç tüketim ve gerekse ihraç amaçlı üretim alanlarını kaybetme lüksüne katlanamaz, katlanmamalı da. Özellikle tarımsal ürün ihracatında yakalanan artış trendinin (Grafik!) devamı için tarımımızda insan gücü planlamasını şimdiden yapmak gerekir.  Unutulmamalıdır ki milli gelirin hala % 9’u, ihracatın da %12’si tarımdan sağlanmaktadır.

Gençlerin tarım dışı arayışlarını yadırgamamak gerek. Gerçekten onların, günlük iletişim kısıtları ile dolu ufak tarımsal işletmeler yerine, toplu çalışma ortamlarını tercih etmeleri gayet doğaldır. Gelişen medyanın, fertlerin sözel iletişim isteklerini artıracağı beklenmelidir. Sera ve bazı özel durumlar dışında, tarımsal uğraşlarda üreticinin genelde yalnız başına olması belki de gençlerin tarım dışına kaymalarının ana etkendir. İşte bu aşamada yarının tarımı için karar mercilerinin, tarım entellektüellerinin bu olayın farkına varıp, fikirler oluşturması, görüşler belirtmesi ve gelecek için tedbir ve teşvikleri planlaması gerekir.

Gerek bugüne kadar tarım dışı kalan ve gerekse bundan sonra boşalacak arazilerin tekrar tarıma kazandırılması kaçınılmazdır. Bu yönde hazırlanacak yasa ve yönetmeliklerle olası tüm seçenekler ele alınmalı ve gençlerin tarımsal üretime kazandırılması sağlanmalıdır. Bu konuda öne çıkabilecek bazı seçeneklere bir göz atalım:

Ticari amaçlı özel yatırımlar;

Sosyal amaçlı hemşeri derneklerin önderliğinde kurulacak yerel yatırımlar;

Kamu-özel sektör-vatandaş işbirliğinde yeni model yatırımlar, vs.

 

İlk iki seçenek “Türk tarımının büyük bir sosyo-ekonomik sorunu” başlığı ile “http://blog.milliyet.com.tr/ gidakrizivebilim’ de ele alınmıştı. Son seçenek ise çok çarpıcı bir uygulama örneği ile PROF.DR.MEHMET MERT tarafından “Tarımda Kamu-Özel Sektör-Vatandaş İşbirliğine Yeni Bir Örnek: Yozgat Deveci Havzası Meyvecilik Entegrasyon Projesi” başlığı altında “http://pusulagazetesi.net/” portalında aşağıdaki şekilde analiz edilmiştir:

“Ülkemizde ilk kez Yozgat’ın Kadışehri ilçesinde bir projeyle uygulanmaya başlanan bu işbirliğine, kısaca bir göz atalım:

Yetkililerden aldığımız bilgilere göre 2009 yılında, Kadışehri Kaymakamlığının öncülüğünde bir meyvecilik projesi başlatılmış. Projenin amacı küçük ve parçalı işletmeleri bir araya getirerek, entegrasyon sağlamak. Bu amaç doğrultusunda 468 çiftçiye ait 1680 adet parsel arazi birleştirilerek, tek bir parça araziye dönüştürülmüş. Üstelik birleştirmeyle yola ve arazi sınırlarına giden 500 dekarlık bir arazi de üretime kazanılmış.

Proje, iki etap şeklinde planlanmış. Birinci etap için ayrılan 5640 dekarlık alanda meyvecilik düşünülmüş ve bu doğrultuda kiraz (1050 dekar), elma (2936 dekar), armut (179 dekar), şeftali (503 dekar) ve koleksiyon (120 dekar) bahçeleri kurulmuş. Arazinin geri kalan kısmında, bu sene domates ekimi yapılmış. Proje sahasında elde edilen ürünler iyi tarım uygulamaları sertifikası alıyormuş. Sulama amacıyla ülkemizin en büyük (25.000 tonluk) membran havuzu yapılmış ve araziye tam otomasyonlu damla sulama sistemi döşenmiş. Bu arada projeye destek amacıyla, Bozok Üniversitesi’ne bağlı Bahçe Tarımı Meslek Yüksek Okulu Kadışehri İlçesinde açılmış. İkinci etap için ayrılan 5280 dekarlık alanda ise planlama çalışmaları devam ediyormuş.

Projenin şu ana kadarki finansmanı, il özel idaresi (1 milyon 600 bin TL) ve Başbakanlık (10 milyon TL) kaynaklarından sağlanmış. Yapılan bütün işlemler, kurulan kamu şirketi ''Bozok Tarım Ürünleri Üretim Paketleme ve Ticaret Anonim Şirketi'' aracılığıyla yapılmış. Bu şirketin hisselerinin yüzde 96’sı Kadışehri Köylere Hizmet Götürme Birliğine, geriye kalanı ise Kadışehri Belediyesine, Halıköy Belde Belediyesine, Kadışehri Ziraat Odası Başkanlığına ve Kabalı Sulama Kooperatifine aitmiş. 2012’nin sonunda, meyve bahçeleri kamu şirketi üzerinden özel sektöre (Hakmar Tarım Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi) 25 yıllığına kiralanmış.

Projenin başladığı 2009 yılından bugüne gelindiğinde; çiftçilere her yıl dekar başına kira bedeli ödenmesi (2013 yılı için 480 TL), arazi fiyatlarının yükselmesi (nerdeyse 10 kat), istihdam yaratması (2013 yılında 600 işçi çalışmış) ve köye dönüşün başlaması (şuana kadar 13 aile gelmiş)  projenin önemli çıktıları arasındadır. Ağaçların meyveye yatacağı 2014 üretim sezonunda, projede çalışacak işçi sayısının 1000’e ulaşacağı bekleniyor. Projenin bu çıktıları köylüleri memnun etmiş olmalı ki ikinci etap için yoğun bir ilgi varmış.

Buraya kadar anlatılanlara bakıldığında, ülkemiz için yeni bir modelin söz konusu olduğunu görüyoruz. İngilizce Public Private Community Partnerships (PPCP) kelimelerinin Türkçe karşılığını ifade eden kamu-özel sektör-vatandaş işbirliği modeli, tarım ve diğer alanlarda, başta İngiltere, Almanya, ABD, İsveç, Kanada,  İrlanda, Güney Afrika, İtalya, Hollanda, İspanya, Hindistan olmak üzere birçok ülkede uygulanıyor. Bu modelde, işbirliği devam ettiği sürece, her üç grupta kazanıyor. Proje, çıktıları ve elde edilecek tecrübeler ile birlikte düşünüldüğünde, ağırlıklı olarak küçük ve parçalı tarımsal işletme yapısına sahip ülkemiz tarımı için önemli bir model olarak uygulanabilir.”

Tarım ihracat potansiyeli çok yüksek olan bir sektördür. Ancak, bu potansiyelin harekete geçirilmesi için “Yeni Stratejilere” gereksinim vardır. Tarımsal geleceğimizin stratejisini belirlememiz aşamasında, öncelikle AB ve küresel rekabete adaptasyon bakımından konuya yaklaşmak gerekmektedir. Artan bilinç düzeyinde insan beslenmesinde bitkisel ürünün önemi ön plana çıkmaktadır. Bu durumda ülkemiz, coğrafi avantajı ve milyonlarca hektar gerçek ve potansiyel ekim alanı ile amaçlanan üretimleri sağlayarak REKABET GÜCÜNÜ ARTIRABİLECEKTİR.

Nazimi Açıkgöz 

 
Toplam blog
: 145
: 432
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

1964 yılında Ankara Üniversitesini bitiren Nazimi Açıkgöz, doktorasını 1972 yılında Münih Teknik ..