Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Tek fotoğraf

‘‘Bundan sonrası yok. Gerçekten aradığım yerdeyim. Aradığım noktadayım ve hep o aradığım kişiyleyim’…

Bir kadın ya da adam düşünün ki dünya üzerinde bu sözleri cümlelerine katmasın. Ya da bu sözlerin peşine takılmasın!

Mümkün değil! Hepimiz sözlerin peşine takılıyoruz. Onlarla kurguladığımız dünyaya atlıyoruz. O dünya bizim inançlarımız oluyor, tapıyoruz. Sonra da daha ötesi yok deyiveriyoruz.

Ama var!

Birbirlerini tanıdıklarında bu ‘inancın’ peşine takılan iki kişi biliyorum.
Ama öyle bir yerde takıldılar ki inançları bile onların daha sonrasına gitmesine engel olamadı. Çünkü kural bu. Her zaman daha sonrası vardı. Yapılacak tek şey ise birbirlerinden vize alabilme cesaretiydi.
Üstelik bunu ‘tek bir fotoğraf’ başardı.

***
‘‘O’nun herhangi bir fotoğrafını getirin. O gözlerde olup olmadığımı söyleyeceğime ve bunun da doğru çıkacağına söz veriyorum’’.

Lal, erkek arkadaşından ayrıldıktan sonra onun Facebook’da değişen profil resmine baktı. ‘Kendimi o gözlerde bulamadım. Anlatılacak, tarif edilecek bir yanı yok ama bulamadım’. diye telaşla Merve’yi aradı. ''Beni bu kadar kısa süre içinde unuttuğunu sanmıyorum ama bir gariplik var. O fotoğrafta ben yokum. Benim hiçbir parçam o gözlerde değil'' diye içinde isyanı, üzüntüyü, hayal kırıklığını taşıyan kesik bir sesle konuştu. O anlattıkça Merve’nin boğazı düğümlendi.

***
Arabadayım. Radyoda Ajda Pekkan, ‘Sen Mutlu Ol’ çalıyor. Nişantaşı trafiğinde yazıyorum. Az önce, daha ilk defa giydiğim beyaz tişörtüme kahve döktüm.
İsyanlardayım!

Sinirlenmek için trafiği mi bahane etsem, kahveyi mi kararsızım.

Birde içimde bir enerji var. Henüz boğazıma takılı duruyor. Ajda’nın şarkısıyla hatırlıyorum olanları. Patlayacak birilerini bulmam lazım diye şöyle sağıma soluma bakınıyorum ama sağımdaki simitçi bile gözümden ruh halimi anlamış gibi hızlıca geçiyor yanımdan.

Sonra bakıyorum ışıklarda 50 saniye gözlerimi kapatmak için zamanım var. Kendime şans veriyorum. 50 saniye içinde sakinleşmek zorundayım.
Gözlerimi kapatır kapatmaz önce dudakları geliyor, gözümün önüne. Sonra ellerini düşünüyorum. Derin derin nefes alıyorum 10 saniyem daha var…
Arkamdan gelen korna sesinden yeşil ışığın yandığını anlayarak açıyorum gözlerimi. Aşkkkk içimde. İçim kıpır kıpır. Kalbimi tutamıyorum. Arabayı bırakıp şöyle sokaklarda koşa koşa bağırayım diyorum. Kontağa elimi bile koyamadan telefonum çalıyor.

Arayan Lal!

‘Lal bana iyi haber vereceksin yoksa kapat telefonu’ diyorum.

Sesi kesiliyor. Önce yutkunuyor, sonra benim anlamamı istemediği için, ‘pardon boğazım’ pozlarına girip, anlatacaklarını araya sıkıştırmak ister gibi ‘hayır’ deyip, telefonu kapattı bir anda. Gözümden gelen yaşları tutamadım... Kalbim sızladı. Hem benden hem Lal’dan…

Lal bu kez çıkamadı işin içinden!

Lal benim canım. En sevdiklerimden. İlkokuldan beri ilk göz ağrım dediğim arkadaşlarımdan. Merve’yi lisede tanıdım. En temkinlimiz, bizi taşıyan orta direğimiz oldu hep.

***
Eren, yurtdışından döneli epey oldu. Merve’nin doğum gününde tanıdık hepimiz Eren’i. İki senedir beraberdiler Lal’le. Tanıştıklarından iki ay sonra New York’a yerleştiler. Bayıldılar bu tesadüfe. Aynı eve taşındılar. Aynı hayatı yaşadılar.
Lal müzisyen. Hayatla olan bağını sözler ve ritimler tamamlıyor. Çabuk kırılır ama çabucak da tamir eder kendini. Kin tutmaz. Dünya lezzetlisi yemekler yapar.

Eren, bankacı. New York’da yabancı bir bankaya transfer oldu. Hayat felsefesi ‘The Fountainhead’ yani sıkı bir Ayn Rand’çı. Mantıklı parçaları hepimizin dünyasına köprü gibi. Yakışıklı hiç değil ama pırıltılı bir zekası var. İlginç biri. Kendilerine New York’da içinde her şeyin ‘keyif’ olduğu bir dünya kurdular.
İkisi de ‘‘bundan sonrası yok’’ diyordu. Ortak slogan belledirler bu cümleyi.
Aylarca onlardan şahane e-mailler, smsler aldık. Merve de, ben de farkında olmadan onların ‘inancına’ kapıldık, inandık.

Lal bir gün Merve’yle beni aradı. ‘Konserim var’ diyince atladık apar topar Miami’ye gittik. Eğlenceli geçen 1 haftanın ardından biz döndük. Lal bir hafta daha kaldı.

Bir gece yemek sonrası katıldığı partide Smith’le tanıştı. Lal, Smith’e bir şeyler hissetti. İçilen birkaç kadehin ardından da eve yalnız dönmedi. Tahmin edileni yaşadılar.

Lal sabah uyandığında Eren’i aradı. Yaşadıklarından pişman ama yanında Smith var. Dayanamayıp her şeyi Eren’e anlattı. Yalan katmak istemedi ilişkisine. ‘Sadece bir zevkti, bundan sonrası yok hala geçerli’ deyiverdi. Eren, daha cümlesi bitmeden terk etti Lal’i. Telefonu suratına kapattı.

Birbirlerinden kopamayacak kadar büyük özlemle ve kavgayla birkaç defa buluşup seviştiler ama her defasında Eren evi terk etti. Affetmedi Lal’i. Çok özledim diye geldiği gecelerin sonunda bile Lal’a söylenip kalktı yataktan. Hakaretler yağdırdı. Her şeyi mahfetmekle suçlayıp nefret etti ondan. Defalarca sevişti ama yine nefretle terk etti evi.

En sonunda Eren bu durumdan sıyrılmanın başka bir yolunu buldu. Lal’e çok acı veren bir yol da olsa, birileri hayatına devam etmeliydi. Eren, New York’da ikisinin de senelerdir tanıdığı ama Eren’in nispeten daha samimi olduğu July’a evlenme teklif etti ve birkaç ay içinde evlendiler.

Lal perişan!

‘Ne yaptıysam ikna edemedim, adam evleniyor’ diyip telefonu kapattığında, Nişantaşı trafiğinde yine sular durmadı gözümde. Birkaç gün sonra eve Eren’in davetiyesi geldi. Düğün Amerika’da.

Lal apar topar İstanbul’a döndü. Hava alanından canlı cenaze aldım.

Eren ise evlendi. Aradan geçen iki senede bir kızı oldu. Bu arada bir süre sonra Eren yeniden transfer oldu ve İstanbul’a yerleştiler July ile.

***
Arkadaşlarımla Milano’ya gitmek için havaalanında beklerken Eren’le karşılaştım.
Eren beni görür görmez sarıldı. Onun kollarının arasında, Lal’i taşıdığımı hissettim üstümde. Ben yoktum sanki. Garip oldu.

O da bir toplantıya gidiyormuş, İtalya’ya. İkimizin uçağına daha 1 saat vardı.
Bir süre öyle her şeyden konuştuk. Sonra bir sessizlik oldu ve ardından Eren,
telefonundan kızının fotoğraflarını gösterdi. Ben de telefonumdaki bazı fotoğrafları gösterdim. Arasında 2 gün önce Lal’i çektiğim fotoğraf da vardı. Yakından Lal’in yüzünün bütün ifadelerini ele veren, güzel bir gülüş yakalamış fotoğraf.

Eren, fotoğrafa bakar bakmaz tebessüm ederek telefonumu aldı. Biraz ileride duyamayacağım bir mesafeye doğru yürüyerek telefonla konuşmaya başladı.
Tahmin ettim ama inanamadım! Sonra telefonumu bana verip hiç bir şey söylemeden ‘uçağa yetişmem lazım’ deyip yanımdan ayrıldı.

Lal’i aramış. ‘Resmindeki gözlerinde kendimi gördüm, sadece bunu söylemek istemedim’ demiş.

***
Eren boşandı. Ama Lal’le beraber değiller. Her ikisi de bu olaydan 1 ay sonra kendilerine benzeyen başka birilerine aşık oldular.

Tamir etmek istemediler, sıfırlamayı başarabildiler. Sadece daha ötesine geçebilmeye vize aldılar birbirlerinden. Üstelik havaalanında.

‘Tek fotoğraf’tan yola çıkarak…

(Martı’nın Günlüğü, Bahar Feyzan)

 
Toplam blog
: 26
: 732
Kayıt tarihi
: 24.05.10
 
 

Habertürk tv`de başlayan muhabirlik günlerinden sonra ekranların bilinen yüzü olarak NTV, Star, Kana..