Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '14

 
Kategori
Spor
 

Teknik direktörlük kriz anlarında ortaya çıkan bir iradedir.

Beşiktaş maçında izlediğimiz Fenerbahçe birçok bakımdan rakibine üstünlük sağlayan, atak geliştirip, gol atabilen bir takımdı. Ancak o haftadan sonra sanki elinde ne var ne yok terk eden bir oyun yapısına döndü.

Özellikle orta alanda oyun kurma becerisi fazlasıyla geriledi. Hücum hattını oluşturan oyuncular da giderek birbirlerinden uzaklaşıp, 4-3-3’ün ruhunu oluşturan o dinamik ve sürekli birbirinin yerini değiştirerek savunmanın düzenini bozan üçlü forvet anlayışından sanki 4-4-2 düzenindeymiş gibi iyice kanatlara doğru çekilip çizgi oyuncusu halinde oynamaya başladılar.

Haftalardır bencilliğini ön plana çıkararak eleştirdiğimiz Emenike kaleden iyice uzaklaşarak bir orta saha oyuncusun dönüşüyor. Ancak bunu zorla yaptığı o kadar anlaşılıyor ki sonuç çıkmıyor.  

İlk geldiği sene Sow’un yalnızlığına dem vuruyorduk, dün yine bunu andıran görüntüler vardı.

Fenerbahçe nasıl Alex ile 4-4-1-1 oynarken en uçtaki santraforu sık sık rakip savunmanın içinde ne yapacağını bilemez bir çaresizlik içinde kalıyorduysa dünkü oyuna bakıp Sow için de aynı şeyleri söylemek mümkündür.

Sow’un her geçen gün bitirici vuruş becerisini yitirmesi de elbette Fenerbahçe’nin bir başka temel sorunu oluyor.

Bütün takımın kenarlara çekildiği düzende elbette Alper ve Diego karakterindeki futbolcuların da ilginç bir şekilde çizgi üzerinden ve kanatlardan hücum eden oyunculara dönüşmesi Fenerbahçe’yi tek şablonlu bir oyun anlayışına kilitledi.

Kuşkusuz kenarlardan ve kanat organizasyonlarıyla da oynamak mümkün hatta çok da etkilidir de ancak atak kurgusunun bilinçli ve şişirmeden kurulmasıyla sağlanır bu.

Ne Caner ve özellikle de Gökhan gol pası üretmekten çok uzaklar.

Caner dün savunmada olağanüstü derecede dikkatli başarılıyken Gökhan için aynı şeyi söyleyebilmek mümkün değildi.

Gökhan’ın ileri çıkışlarda sağdan giderken bir anda sola dönüp ceza sahasına paralel hareketlenmesini artık rakipler ezberledi. Ayrıca Gökhan bu şekilde hareketlendiğinde ne onun boşalttığı alana ne de ceza sahasına boş koşu yapan oyuncu olmayınca bu tamamlanmayan harekete dönüşüyor.

Bu da takımın bir arada oynama ezberinin giderek sarsıldığının işaretlerinden biridir.

Görev alanlarında kusursuzca oynayan Raul ve Mehmet Topal ne yaparlarsa yapsınlar rakip ceza sahasına yakın bölgede bütün melekelerini yitiriyor hale geliyorlar.

Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor - Fenerbahçe

Raul için geçenlerde bir arkadaşım ‘Maldonado’dan bir tık ileride’ yorumunu yaptı, haksızlık da yapmak istemem ancak öyle değilse de oraya doğru bir evrim geçirdiğine de şüphe yok.

Fenerbahçe’nin bu kadar çok köşe vuruşu kazanmasına rağmen bunları aynı yüksek isabet derecesinde başarısızca kullanması da takımın en önemli hücum silahını kullanamamasının tipik göstergesidir.

Evet…

Alt alta topladığımızda buradan çıkan sonuç Fenerbahçe’de işlerin hiç de istenen kıvamda gitmediği yönündedir.

Teknik direktörlük kriz anlarında ortaya çıkan bir iradedir.

Sezon başından beri İsmail Kartal’ı ne oynattığı oyun, ne oyuncu seçimleri için eleştirmedim. Çünkü böyle bir gereklilik yoktu. Ancak Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durum o müdahalenin gerekliliğini zorunlu kılmaktadır.

İsmail Kartal’ın teknik direktörlük kariyerindeki zıplamasını sağlayacak yer tam da burasıdır.

Fenerbahçe’nin sadece penaltı üzerine kurulmuş bir gol kurgusu olabilir mi? Ancak giderek böyle bir takım oldu.

Dün gece maçı kaybetmedilerse buradaki en önemli kriter Erciyesspor’un zayıf ve sonucu değiştirmekten uzak oyun anlayışı ve kapasitesiydi.

Fenerbahçe’nin zamana ihtiyacı var, bu kesin, futbolda da zaman dediğimiz şey peş peşe gelen üç puanlarla kazanılıyor. Bu anlamda, kayıp olmadığı sürece sorun olmasa da geleceğe dair takımın bütün umutları ortadan kaldıran oyun anlayışı elbette gelecekte daha ağır eleştirel durumlar için de potansiyel ortam hazırlıyor. 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..