Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '09

 
Kategori
Spor
 

Tercüman kardeşliği

Tercüman kardeşliği
 

Hayvanların koklaşarak, insanların ise konuşa konuşa anlaştığı yer kubbede, bu sezon 3'ü içerde, 2'si Bursa'da olmak üzere tam 5 maç yaparak akraba olduk Bursaspor ile beş göbekten. İşte bu yüzden takımların da oynayarak anlaştıklarını ileri sürsem, teşbihte telafisi mümkün olmayan hataya sebebiyet vermiş olur muyum, doğrusu bilemiyorum.

Aramızda bir golün bile laf edilmediği bu akrabalığı pekiştirmek adına iade-i ziyarette bulunalım diye fikstüre başvurduğumuzda, 25'inci haftasının açılışını layık görüyor bize. İstanbul'u etkisi altına alan sağanak Fenercell imza günlerinden bir avuç da bu kente serpiştirmek hiç de fena olmaz mantığıyla yola çıkarak ayak basıyor takımımız iskender harikalar diyarı Bursa'ya.

Soyadları Güzel, kendileri ve diksiyonları herşeyden güzel olan tercüman kardeşlere rastlıyoruz maç öncesi. Bir tarafta kanarya diksiyonlu Samet'imiz Güzel'imiz, diğer taraftaysa timsah diksiyonlu Furkan Güzel. Sarmaş - dolaş oluşları yayıncı kuruluşun ricasından değil elbet. Ligin henüz bağrında, Gaziantep yolunda gerçekleşen buluşmanın ardından, bu defa Bursa'da tanık olmak varmış kısmetimizde tercüman kardeşlerin bir araya gelişlerine. Tribünden açılan bir pankart kaçmıyor dikkatlerden. “Kaybolan ruhumuzun son emaresine sahip çıkın” yazılı pankartın bir ucundan Basri Dirimlili, öbür ucundan da Lugano tutuyor başları kanayan fotoğraflarıyla.

Gol doktorasını, Bursa'daki biçare kalede yapma niyetindeki Güiza'nın 4'üncü dakikada attığı golle başlayan maç, 86'daki Tuna'nın golünden sonra buram buram körfez kokmaya başlıyor. Hatırlanacağı gibi, geçen hafta mabedimizde Kocaelispor'u konuk etmiş, ilk dakikada atılan golümüzün üzerinde kuluçkaya yatıp, son dakika golü yiyerek paylaşmıştık puanları. Bu kez uzatma dakikasında yediğimiz penaltı golü, bu ikiz maçı birbirinden ayıran tek ayrıntı.

2-1 kaybettiğimiz Bursaspor maçı hakemi “keyiflerin kahyası” Halis Özkahya hakkında söylenecek çok şey var. Güiza'nın attığı gol çok açık söylemeliyim ki ofsayttı. Bekir Ozan'ın Emre'ye ve Veli'nin Gökhan Gönül'e kasti hareketleri kırmızı kartlıktı. Emre'nin, Bekir Ozan ile birlikte gördüğü sarı kart hangi akla hizmetti çözemedik. Doğrusu anlayabilene aşkola. Üstelik Emre bu sararıp solma yüzünden Milli maçlar arasından sonraki Eskişehir maçımızda cezalı duruma düşmüş oldu Lugano'yla beraber. Yukarıdaki paragrafta bahsi geçen son dakika penaltısı da tamamen uyduruk, çakma bir penaltıydı.

Aragones'in Gökhan Gönül'ü sakat sakat oynatarak, “Beni değiştirin” isteğini geri çevirip, inatla oyunda tutuşu yenilginin nedenleri arasında kendine rahatça yer bulabilir. Geçen hafta da, Alex aynı muameleye maruz kalmıştı. Artık adele Aragones'e karşı gelip, son 10 dakikayı 10 kişi oynamamıza neden olmuştu. Tabi bunların yorumunu size bırakmak en mantıklısı sevgili okur.

Bu maç dahil, diğer puan kaybettiğimiz maçları düşünüyorum da; hemen hemen hepsinde kötü futbolumuzun yanısıra, aleyhimize gelişen yanlı hakem kararlarının skora direkt olarak baskı yaptıklarını rahatça söyleyebilirim. Açıkçası Cuma gecesi başımı yastığa koyduğumda; “Galiba bu iş bu hafta bitti, artık şampiyonluk hayal gibi.” tarzı sayıkladığımı itiraf ediyorum bu satırlardan. Fakat Cumartesi günü Gaziantep Kamil Ocak ve Sivas 4 Eylül statlarında ortaya çıkan skorlara, Pazar gecesi Ali Sami Yen'deki şapkadan çıkan skor ayak uydururcasına bize mesaj verir cinstendi adeta; “Asla yalnız yürümeyeceğiz. Bizi terkedip hiç bir yere gidemezsiniz...” Bu cümle kaybolan puanlarımızı geri veremez pek tabi ki, fakat umutlarımızı tazelememize yardımcı olacaktır, olmalıdır da. Amacım; sizlere mavi boncuk dağıtmak değil, küle çevirdiğiniz umutlarınıza bir kibrit çakmak.

Dönüş yolunda takımımızı taşıyan, sırtında İslam Çupi'nin Fenerbahçe büyüklüğünü anlatan satırların olduğu otobüsü hayince sıkıştırıp, kaza yapma tehlikesiyle burun buruna getiren insan müsveddelerine; “Takım böyle tutulmaz beyler, Tanrı bildiği gibi yapsın sizi emi...” diye haykırmak, sadece taraftarlık borcu değil, aynı zamanda insanlık vazifesidir...

Üstad Zülfü Livaneli'nin; “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey” dizelerini Feryal Ablamıza (PERE) doğum günü hediyesi olarak verip, öyle noktalamak istiyorum bu haftaki satırlarımı. Şu hayatta herkesin mutlaka bir idolü vardır. Benim de idolüm ve hayat kılavuzum sensin canım Feryal Ablam. Yeni yaşın kutlu, mutlu olsun. İyi ki tanıyıp, sevmişim seni her şeyden fazla. Seninle aynı ayda doğup, büyüyüp, yaşlanmak ne güzel şeymiş. Bunun için sanırım anneme bir teşekkür borcum var. Gerçekten de bir insanı sevmekle başlarmış herşey. Bunu bize varlığınla kanıtlladığın için minnettarız sana...

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..