Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '09

 
Kategori
Futbol
 

Yeni 12 Mart Belgeseli

Yeni 12 Mart Belgeseli
 

Can Dündar'ın Bülent Çaplı ile 1994 yılında çektiği “12 Mart Belgeseli”, sarı-laci yüreğime derinliği asla ölçülemeyecek bir iz bırkmıştı. Çok kıskanmıştım Can Dündar'ı böyle bir belgeseli bizlere kazandırdığı için. Aslında kıskandığım Can Dündar'ın yeteneği ve kıvrak zekasıydı. Yaptığı her çalışmaya gıptayla bakmışımdır hep. Anlayacağınız gibi sıkı bir Can Dündar hayranıyım.

Can Dündar'ın bir spor yazısının satırlarında işi ne?” dediğinizi işitir gibi 31 yaşındaki yolu yarılamaya hazırlanan kulaklarım. Hemen izah edeyim.

12 Mart doğumluyum ve Perşembe günü 31 yaşıma kramponlarımla bastım. Bu yıl ki kutlamaya “Yeni 12 Mart Belgeseli” adını versem haddimi aşmış olur muyum acaba? Ama elimde kapı gibi gerekçelerim var. Yazması benden, beni yargılamak sizden olsun ey okur.

Herşey Annemin beyin fırtınasından ibaret. Beraber gittiğimiz Bayan Basket Takımımızın Caferağa'daki Ekaterinburg maçı öncesinde, annemin benden gizli olarak Asbaşkanlarımızdan Sayın Şekip Mosturoğlu ile yüz yüze yapmış olduğu; “Ayın 12'si oğlumun doğum günü ve ben pastasını Samandıra Kamp Merkezi'mizde, futbolcularımızla beraber kestirip, ona bu yıl unutamayacağı bir yaş günü yaşatmak istiyorum” içerikli konuşmanın ardından “Yeni 12 Mart Belgeseli”nin senaryosu az çok şekillenmiş oldu bir başka deyişle.

Tabi annem bu sürprizi benden saklayamadı, o ayrı bir konu. Lafı gelmişken belirtmeliyim ki; 6'ncı hissim acayip kuvvetlidir ve bugüne kadar şahsıma yapılan sürprizleri hissedip, sürpriz sıfatından çıkarmayı başarmışımdır. Neyse konuya limon sıkmamın alemi yok.

Sayın Mosturoğlu'nun bu isteğe sıcak bakıp, konuyu Volkan Abi'ye (Volkan Ballı) iletmesinden sonra, öğreniyorum ki bu belgeselin senaristi yalnızca annem değilmiş. Abim ve abimin çok sevdiğim bayan arkadaşı senaryoya kalemleriyle devasa katkı yapmışlar oysaki. Bana da bu şanlı yeni 12 Mart Belgesel'inde başrolde oynamak düşmüş

11 Mart'ta gün ağarıp, akşama dem vururken Volkan Abi'nin (Ballı) cep telefonumu arayıp, belgeseli Perşembe 16.30 matinesinde vizyona sokacağının haberini alınca, mutluluktan havalara uçtuğumu hatırlıyorum. Hatta Volkan Abi aradığında heyecandan konuşamayacağımı anlayarak, cep telefonumu annemin o öpülesi avuçlarına bırakmıştım.

Volkan Abi'nin telefonundan sonra, gözlerimde Perşembe'nin nasıl geçeceğine dair hayallerimin yanısıra, aklımı kurcalayan; “Ben bu gece nasıl uyurum?” ve “Acaba Alex bana kutlama esnasında yumurta atar mı?” kokan serseri sorular kol gezerken bir yandan da saatleri saymaya başladım desem yeridir hani. Perşembe günü belgeselin çekimlerinde dinç olmalıydım ve bunun için de uyumam gerekliydi. Heyecanımla giriştiğim göz kapak güreşini kazanarak saat 03.00 sularında uykuya dalmışım. Alex'in kafama yumurta atma ihtimali bilinç altımda bağdaş kurup oturmuş olmalı ki; rüyamda antrenman sahasının santra yuvarlağında un ve yumurtaların kafamda dans ettiklerini gördüm.

Salkım Hanım'ın Taneleri'nden esinlenen, Yağmur Hanm'ın taneleriyle uyandık güne. Belli ki o taneler de belgesele figüran olma niyetindeydiler. Bu isteklerini geri çevirmek yakışmazdı bize.

Ve saat 16.30... Belgesel, başlama gongunu tüm sarı-laciliğiyle vurmakta kulaklarımıza. Kapıda bekleyen görevlilerin “Hoşgeldiniz” edalarıyla giriş yapıyoruz Samandıra harikalar diyarına. Kamerada emanet çubuklusuyla Yasemin Ablam var. Abimin Fener'li olmayan bayan arkadaşı. Zaten “emanet çubuklusuyla” tanımlamam da bu yüzden. Fakat beni kırmayıp kutsal çubuklumuzu hiç düşünmeden sırtına geçirmesi beni ne kadar çok sevdiğinin bariz göstergesi değil de ne? Makinesiyle, kanaryalarımızla birlikte her anımızı ölümsüzleştirmekten tarifsiz zevk aldığına bizzat ben şahidim Yasemin Ablamın.

İşte bir doğum günü kutlamasını 12 Mart Belgeseli'ne dönüştüren tarihi bir sahne... Sağ tarafımda Roberto Carlos, solumda ise Volkan Abi. (Ballı) Pastamın mumlarını birlikte üfleyip kesiyoruz. Daha sonra ilk lokmayı anne yardımıyla Volkan Abi'ye yediriyorum. Yasemin Abla o narin parmaklarıyla denglanşöre basıyor peşi sıra. Mutluluğum en güzel şekliyle gözlerime yansıyıp, yerini alıyor fotoğraf karelerinde.

Abidin Dino'ya sormuş ya Nazım; “Sen mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama.” diye. Galiba annem, abim ve Yasemin Abla mutluluğun belgeselini çekmeyi başardılar. Ne gül yanaklı bebeğini emziren anneciğin, ne de mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın yeri vardı bu mutluluk resminde. Bir 12'nci adam olarak, ayın 12'sinde doğmayı başarıp, sağımda Carlos, solumda Volkan Abiyle pasta kesebilme onurunu yaşayan ben varım mutluluk belgeselinde. İşte bu yüzden bu haftaki yazımın başlığı “Yeni 12 Mart Belgeseli...” Şimdi haddimi aşıp aşmadığıma siz karar verin.

Belgesel çekiminden bir gün sonraki beklemediğimiz bir şekilde 1-1 biten Kocaeli maçımızdan söz etmeden de olmaz. Daha 2'nci dakikada attığımız golü koruma içgüdüsüne kapılırken, rakip boş durmadı ve Alex ile Semih arasındaki bluetooth bağlantısını kesmeyi başararak, hiç birimizin sevmediği ve telafisi olmayan 87'nci dakikada beraberlik golünü atınca skor kaçınılmaz oldu. Liderin kazandığı haftada puan farkı 5'e çıksa da, bu satırların sahibinin cebinde taşıdığı umutlarında bir gram bile eksilme olmadı. Çünkü Mayıs'a daha 10 hafta var ve bu lig daha çok lider değiştirir...

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..