Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Tesadüflerin anlamı

Tesadüflerin anlamı
 

Tesadüf kelimesini kullanırken tam olarak ne düşündüğünüze hiç dikkat ettiniz mi?

Çok düşük olasılıklı bir olay başınıza gelmiş ve ''mantıklı'' açıklamaların tümü o anda yetersiz kalmıştır.

Fiilen gerçekleşmiş bu ''olamayacak'' durum hakkında bilinç yoluyla bir çıkarımda bulunamayınca, bu olay ana ''tesadüfler'' adlı devasa bir arşive kaldırılmak üzere süratle etiketlenir.

Arşive kaldırılan bu olay kaydı üzerinde bir daha herhangi bir inceleme yapılmaz. Tesadüftür o. Kurcalamaya, anlam çıkarmaya ne gerek vardır ki...

Ancak, çok sayıda ve ''akıllara durgunluk verecek'' boyutta ''tesadüfler'' olunca, o zaman tesadüflere ''tesadüf'' demeyi bırakır, başka şekilde açıklamalar yapmaya çalışırız.

''Tesadüfün bu kadarı da olmaz'' derken, o olayın rastlantı sınırlarını zorladığını ve aslında çok da tesadüflük bir hali kalmadığını itiraf ederiz. Ancak o zaman. Daha önce değil.

Evrenin hiçbir yerinde rastgele veya şans eseri diyebileceğimiz bir yaratım ve denge olmadığını biliyoruz. Bilim ilerledikçe, insan vücudundan uzaydaki cisimlere kadar her yerde bu muhteşem yaratımın ve olağanüstü dengenin detaylarını daha yakından tanıyoruz.

Peki, evrendeki herşey, bu şekilde, yani son derece hassas bir sistem dahilinde varoluyorsa, nasıl oluyor da insanın dünya üzerindeki yaşadığı olayların bu sistemin tamamen dışında, rastlantı sonucu meydana geldiğini düşünebiliyoruz?

Yani, evrende herşey bir sistem dahilinde ama insanın yaşamındaki olaylar bu sistemin dışında ve tamamen rastgele bir şekilde meydana gelmektedir. Bir olaya tesadüf derken aslında bu mantığı seslendirmiş olduğumuzun farkında mıyız?

Sanmıyorum. Bu yazıyı yazmamın sebebi de bu zaten.

Arada bir durup, hayatımızdaki olaylara uzaktan, adeta bağımsız bir gözlemci bakışıyla bakmak gerekiyor. Ama 2000’li yılların iş ve özel hayat koşulları bu tarz bir bakış açısını desteklemiyor ve fasit daire içinde yıllar biribirini kovalıyor.

Bu yazıyı okuyarak hayatınızda tesadüfi gibi görünen olaylara farklı bir perspektiften bakmanızı umuyorum.

Bakın ben nasıl bir yoldan geçtim. Anlatayım.

Şahsen, yaşadığım rastlantıların aslında rastlantı olmadığına inanmamam 1988-1998 arası 10 yıllık bir süreçte gerçekleşti.

Bu 10 yılda, tek tek ele alındığında çok düşük olasılıklı çok sayıda olay yaşadım. Sürecin tamamına yakınında tüm olanların tesadüf olduğunu düşünüyordum.

Ama bu 10 yılın sonunda büyük resme uzaktan bakınca, yaşadıklarıma tesadüf demenin artık elle tutulur bir tarafı kalmamıştı. Zamanında baba mesleğini seçerek, mühendislik okumuştum. İstatistik, olasılık kavramları hakkında iyi bilgi sahibiydim. 10 yıllık bir süreçte maddi ve manevi olarak yaşadıklarım öyle bir hal almıştı ki, rastlantı deyip geçmek olanaksız hale gelmişti.

Anlamını mantığımla çözemediğim olaylar oluyordu ama bunlara rastgele olaylar demek olanaksızdı. Bu dünyadaki hayatımızda aslında tesadüf diye bir şey olmadığını ve herşeyin bir nedenle meydana geldiğini kabullenmekten başka çarem kalmamıştı.

Doğumum bile bu bahsettiğim milyonda bir olasılıkların biriyle başladı.

Doğumumun hemen öncesinde annemde meydana gelen bir komplikasyonu doktorlar milyonda bir olarak tarif etmişler. Bu olayı yıllarca tesadüf olarak görmüştüm.

Aynen Adıyaman’ın dağlarında, bana hamile olan annemin içindeki arabanın buzlu yolda kayarak uçuruma bir karış kala durması ile kurtulduğu kaza sonrası adımı ''Yaman'' koymasının tesadüf olduğunu sandığım gibi.

Uçurumla aradaki o adım, insanlık için küçük ama Yaman için büyük bir adımdı. Adımı Yaman koydurmak için ne kadar ilginç ve stresli bir yol seçmiş olmam bana hala tebessüm ettirir.

Yani, daha doğmadan milyonda bir olasılıkla bu dünyadaki tesadüflerine başlayan sevgili yazarınız, hayatının geri kalanında da bu çizgiyi bozmadı. Ama tesadüflerin aslında ne olduğunu farketmesi oldukça zaman aldı. Ama 1998 yılında ''evrende tesadüf yoktur'' noktasına ulaştı.

Evrende gerçekten de tesadüf yok. Yaşanılan her olayın bir anlamı var.

Bilinçle yoluyla bu anlamı hemen kavramamız kolay olmayabilir ama bu o olayın anlamı yok demek değil.

İnsan bir sebeple bu dünyada yaşıyor ve yaşadığımız hiçbir şey şans eseri değil. Hiçbir zaman.

Yaman Kocasinan’ın yaşadıkları kesinlikle istisna değil. Hepimiz benzer şeyler yaşıyoruz. Hepimiz çok özeliz ve devamlı kendimize birşeyler katacak şeyleri çekiyoruz. Çoğunu bilincimizle farketmeden, bilinçaltımızla yaratarak.

Hepimiz milyonda hatta milyarda bir seviyesinde olaylar yaşıyoruz.

Burada dikkatinizi çekmek istediğim şey, hayatınızda meydana gelen ve tesadüf diye geçiştirdiğiniz olaylardır.

Evrende rastgele bir şey olmadığı gibi hiçbirimizin hayatında da rastgele şeyler olmuyor aslında.

Bilinç seviyesinde bunları hemen yorumlayamadığımız için çabucak “tesadüf” diye geçiştirerek, hayatımızı daha iyi anlamak adına büyük fırsatlar kaçırabiliyoruz.

Hayatımıza en üst seviyeden bakarsak, yaşadığımız hiçbir olay aslında boş yere, anlamsızca meydana gelmez. Tamamen öyle görünse ve “tesadüf işte” dedirtse bile.

Hayatta herşeyin bir anlamı ve amacı var.

Meydana geldiği zaman rastlantı dediğimiz ve bizi etkilemiş olaylar zamanında bizi üzmüş veya mutlu etmiş olabilir. Asıl önemli olan ve bizi geliştirecek olan bizim bu olaylardan yapacağımız çıkarımlardır.

6 senedir tüm dünyada çok başarılı bir CSI (suç/ olay yeri inceleme) dizisi oynuyor: NCIS. Başrolünde 1981-82 arası Türkiye’de de yayınlanan Flamingo Yolu dizisinden tanıdığımız başarılı aktör Mark Harmon oynuyor. Harmon’ın (Deniz Kuvvetleri Kriminal Araştırma Birimi’nde ekip lideri olan Leroy Jethro Gibbs olarak) her olayda söylediği ve benim de bakış açımı çok iyi ifade eden bir söz ile yazımı bitiriyorum.

''Tesadüflere inanmıyorum.''

 
Toplam blog
: 4
: 5790
Kayıt tarihi
: 10.01.09
 
 

Ortaokul ve lise eğitimini Robert College'de dereceyle tamamladı. Purdue University (Indiana, ABD..