Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '13

 
Kategori
Deneme
 

Tespit

“Bir yazıya başlıyorum sana dair, sonra beğenmiyorum genelde, çiziyorum üstünü. Sana yazmak zor. Sana seni anlatabilse de çok kimse, benim anlatmam zor. Hangisini anlatacağımı seçmem güç. Çünkü seni dinlerken sadece seni dinliyorum, sana bakarken baktığım yalnızca sen oluyorsun. Seni izliyorum her anında ve anılar biriktiriyorum sana dair, senden habersiz. Vücuda vucut demen mesela, çoraplarını giymeye önce sağ ayağından başlaman, yatağın genelde solunu seçmen, eve gelmeden önce “bir şey lazım mı” diye sorman, ütü yaparken tavrın, yani deyişindeki vurgun... Hepsini ayrı ayrı biriktiriyorum. Biliyorum havluyla yüz kurulandığında gözler kırpılacak, yani derken ‘a‘ uzatılacak. Sana özgü her şeye aşık olacağım tekrardan, senin haberin olmayacak. Sen bilmeyeceksin belki sırayı, ben takip edeceğim ama ritüelini uygulayıp uygulamadığını.

Sabahları senden önce uyanmak. Uyanıp, her ikimize de kahvaltı hazırlamak, keyifle. Güne başlama çayını demleyememek belki ama birbirine eş kupalarda ‘sallamak’ çayı. Sonra, uyanmamışsan seni uyandırmak. Bir güzel öpmek ağzını, ardından. Yorgun da olsak, uykusuz da, gülümsemek birbirimize, en yalın. Kanepede alıp yerimizi, pufumuzu önümüzde masa yapıp, etmek kahvaltımızı. Beraber kol kola çıkmak evden, aynı otobüse binmek. Otobüsten indiğimizde, senin ceketinin altında öpüşmek bazen. Bazen utanmak bundan, ama Üsküdar’ın meydanında yasağın tadına doyamamak. Paylaşmak sevabı da, günahı da, eşit, umursamadan. Aldırmadan günahın cezasına iyiliğin ödülüne, doğru bilinen yolda, inanılan insanla, tertemiz, devam etmek. Bir insana inanmak. Onunla yürümek. El ele göz göze, mesafeleri katmadan hesaba, beraber yürümek. Kendinden emin, etrafın farkında, etrafa rağmen, birbirini gözeterek yürümek. Sadece mutlu anlara değil, mutsuzluğa da varım demek, düşünmeden. Mutsuzluksa olacak olan, kapıda misafir karşılar gibi, rahat, hoş geldin demek. Sevmek yolculukları. Cam kenarını eskisinden fazla sevmek. Hele kulaklığın varsa ve bozuk da değilse, hele hele gün akşamüstünden akşama dönüyorsa, yola bakmak yolu görmeden. Aklının suretinle dolu olmasından, fark etmemek yolun çizgilerini, saymamak. Düşünmek gülüşünü, ellerime dokunup, ellerine uzanmak. Şükretmek batan günün güzelliğine ve doğacak olana ve garantisi olmasa da ermenin, gelecek olanlara. Dolabımda çekmece açmak, ayakkabılığımda göz, hayatımda kimselere açmadığım yer, benim bile unuttuğun, benden bile gizli, sana saklanmış olan. Sadece senin okuyacağın yazılar yazmak, uykusuz gecelerde, uykusuz kalmanın telaşından vazgeçip, sen çoktan uyumuşken. Özlemek yatağımın sağ tarafında varlığını, evimdeki kokunu, ayağının değişini yere, sıcağını, terini. Sana konuşmak, sana gülmek sen yokken, sabahları sana uyanmak sana uyuduğum uykumdan.

İşte aşk beklediğim. Artık senden de bağımsız olan.                 

Şimdi sen uyuyorsun. Hastasın dünden beri. Ben dün gece ilk kez birinin nefes alışını kontrol etmek için nöbet tuttum. Ateşini ölçtüm dudağımla, sen sayıklarken “bana kızma” diyen sesinle konuştum. O an ne acı, ne mutluluk vardı. Hiçliğin ortasında üşümene sarıldım. Şaşkındım. Sen nasıl bu kadar temiz kaldın? Bu kadar içten kelimelerinle, sen nasıl sustun, sen bunca zaman nasıl mutsuz oldun?

Şefkatle sardım sonra seni, mutluydun. Kollarımda uyudun...”

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun, git.

Gözlerin durur mu, onlar da gidiyorlar, gitsinler.

Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.

Oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık,

Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin, sırf onaydı.

Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü.

Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti.

Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz

Sanki hiç olmamıştı.

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu,

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar,

Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça.

Lafların dünyaların öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi.

Sevmek ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken

Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti.

Çünkü iki kişiydik.

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya.

Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız.

Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu.

İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük.

Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde memelerin vardı.

Memelerin kahramandı, sonra,

Sonrası iyilik güzellik.

C.S.

 

 
Toplam blog
: 53
: 1499
Kayıt tarihi
: 17.10.08
 
 

*Liberal muhafazakar, oldukça postmodernist ve meritokrat bir gezgin  *Kuleli - Galatasaray - Boğ..