Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

23 Şubat '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ticarete Girişmişsek

TİCARETTE GÜLER YÜZ ESASTIR
HELE Kİ ŞU MÜBAREK ÜÇ AYLARDA
 
Ticarete girişmişsek öncesinden ticaretin müşteriyle ilintili olduğunu ve müşteriyi çekmek içinde güler yüzlü olmamız gerektiğini bilmemiz lazım gelir. Aksi halde ticaret yapmaya kalkışmayacaksın, bulacaksın maaşlı bir iş, somurtarak da olsa işini yapıp ay sonunda paranı alacaksın. 
 
Hele ki içinde bulunduğumuz çoğumuz için geçerli maddi manevi zor günlerde ve mübarek üç aylarımız döneminde insan ilişkilerinde güler yüzlü olmaya daha bir dikkatli olmamız gerekiyor. Hiç değilse masum bir tebessümü ve ya iyi bir davranışı her insan hak ediyor diye düşünüyorum.
 
Bir örnek vermek gerekirse, bilindiği gibi zamanımızın getirilerinden biri de modern alış veriş merkezleri. Bakkalların ekmek kazanımını zorlaştıran, onları tarih sayfalarına gömmek için uğraş veren bu alış veriş merkezlerinin isimleri ve kapladıkları alanları gerçekten de bir kaç bakkaldan bile çok büyükler ve içlerinde ne arasanız bulabiliyorsunuz. Ama ne de olsa çalışanları insanlardan oluşuyor. İnsanoğlu da maalesef yaradılışları özelliğinden çok, yetişme tarzlarına göre hareket ettiklerinden çoğunluğu somurtkan tipteler. Sanki buradan para kazanan elemanlar değiller de, babalarının hayrına, lütfen orada bulunuyorlarmış gibiler. Babalarının hayrına bile olsa babasına hayır kazandırmk için  insan da biraz hoşluk olur. Adı üstünde hayırdır neticesinde ve hayır şefkat duygularıyla yapılırsa yerini bulur. Bunların yaptıkları anlamlandırılamaz, başka tür bir şey. Müşteri konumundaki biz insanlar bunlara para kazandıran kişileriz, ama sanki paramızla asık surat seyrine gidiyoruz. 
 
İsmini gerekirse vereceğim bizim mahalledeki bir alış veriş merkezinden söz edeceğim şimdi. Adının anlam karşıtı büyüğünde büyüğü oluyor. Burada çalışanları bir görün, hepsi de uykuda gezer gibiler. Müşteri gelmiş, alış verişini yapıyor onların umursadıkları yok. Kendi hallerindeler. Gelsin, alsınlar, paralarını ödeyip gitsinler havasındalar. Oysa geleneklerimizde müşteriyi de bir karşılama, uğurlama adabı vardır. Bu güzellikleri biz ne ara unuttuk. Parayı almayı biliyoruz da karşılığında bir tebessümle teşekkür etmeyi neden bilmiyoruz? Paranın karşılığı mal veriyorsanız, mal her yerde var. Ama insanlık bambaşka değer, paraya pulla ölçüsü olamaz. Önünde bal bulundurup, yüzünde sirke satıyor ifadesi olanlar, bir yerde hizmet erbabı olarak bulunduruluyorsa, bir daha müşteri çekemezler bilesiniz. 
 
Nitekim bu hallerin yoğunlaşmasından arz edilmiş, talep görmüş her semte yeni alış veriş merkezleri açılmış. Ne var ki, insanlar oralarda da aynı somurtkanlıkta. Zorla tutuluyorlar gibi, bir bıtkınlıkta. hepsi değil elbet, ama çoğu rsatladıklarım öyle, belki yorgunluklarından böyleler bilemiyorum. Önyargılı olmaktan nefret ediyorum. Fakat ticaret dünyasında her koşulda tebessümün zor olmadığını düşünüyorum. Bu durumda müşteri ne yapsın, kötünün en iyisini tercih etmekle yetiniyor. 
 
Ben kendi değerlerimizi bilen olarak, param şehrimde kalsın, memleketlime yarasın diye düşünen olduğumdan, evime uzak olmasına rağmen daha yakın üç marketi geçip bir dördüncüsü ve şehrime ilk açılmışı sayılan sözünü ettiğim bu büyük markete gidiyorum. Onca taban tepmeme karşılık market çalışanlarından gördüğüm muamele beni fazlasıyla üzüyor.  Hoşgörüsüz bir ortamdan, hoşnutsuz bir alış veriş yaparak eve dönüş, sonrası stres yaşamak… Değer mi, el âlem para kazanacak diye paramla kendimi sıkıntıya sokmak. Değmez, deyip bir daha o alış veriş merkezine gitmeme kararı aldım. 
 
Bakın söz konusu bu markette şahit olduğum son bir konuyu size aktarayım. Evime yağ, şeker, tuz gibi bazı ihtiyaçları almak için onca metre yol yürüyüp bu merkeze gittim. Gönlüm istemiyor da, sanki ayaklarım oraya gitmeyi alışkanlık haline getirmiş gibi beni yine sürükledi. Marketin kapısından girdim, çalışanlar ilgisiz “Boş ver, her gelene referans yapacak değiller ya” deyip içeride geziniyorum. 
 
Adımlarım farkında olmadan et reyonuna getirmiş beni, şöyle bir vitrindeki etlere, tavuklara göz gezdiriyorum. Kimsenin beni dikkate aldığı yok. Zaten benim et alıpp yiyecek halimde yok, sebze meyve dışında her şeye yasaklıyım. Kötü kolestrol, yüksek tansiyon tavan, peynir zeytin bile yiyemez hallerdeyim. Eski yediklerine say diyorum kendime, reyonun önünden ağır aksak geçiyorum. Vitrinin arkasında beyaz önlüklü bir çalışan “etlerimiz yeni geldi” diyor. ben duymazdan geliyorum. Arkamdan başka bir hanım yanaşıp:“Bir kilo kıyma, iki kilo kuşbaşı yapıver yağsız yerinden “diye talimat veriyor. 
 
Bu arada 12- 13 yaşlarında bir kız çocuğu daha geliyor tezgâhın başına ve çalışana “iki paket tavuk ciğeri verir misiniz” diye soruyor. Görevli adam bu soruyu duymuyor bile. O, et isteyen hanımın tarifi üzerine yağsız yerinden etleri kuşbaşı yapmakla meşgul. Kız çocuğu sorusunu yineliyor, fakat yine cevap alamıyor. Kız çocuğu, çalışan adam duymamıştır sanarak daha bir duygusal dille,” Evde kedim aç, onlar için acil tavuk ciğeri almam gerekiyor “diyor. 
 
Kadın müşteriyle ilgili adamın bir elinde satır, öteki elinde et ve dilinde sert bir tonlamayla ve de tavuk ciğerini küçümser gibi: "Hep de çocuk gönderirler ve nedense kedime, köpeğime bahanesiyle alırlar. Kendileri afiyetle yerler “diyor. Müşteri kadın kendisine anlatılan bu yoruma gülümsemekle karşılık veriyor. 
 
Kız çocuğu, tavuk ciğeri talebinin çalışan adam tarafından duyulmuş ve önemsenmemiş olduğunu anlıyor, o da ergen yaşının verdiği heyecanla sinirlenip çıkıp gidiyor. Onun yerine ben sesimle giriyorum devreye:“ Çocuğun isteğini pekala duydunuz, neden ilgilenmediniz? Onu müşteriden saymadınız mı? "
 
Çalışan adam bu soruma 'size ne bakışıyla' bıyık altından tabiriyle gülünce “Sizi yönetime şikâyet edeceğim “diyorum. O anda bir kaç kişinin daha dikkatini çekmiş oluyorum. Yanıma gelen bir kaç müşteri daha adama yüksek sesle tepki gösteriyor.  Adam duyarsızca “Bildiğiniz yere gidin. Burada üç kilo et alan müşteriyle ilgileniyorum.  İki kuruşluk tavuk ciğerinle uğraşamam” cevabını veriyor. 
 
Market müşterilerinden biri "Bunların gözü doymuş, ilk açıldıklarında böyle değillerdi" diyor, bir diğeri: “ O zaman iki kuruşluk talepleri de karşılayacak bir görevli daha bulundurun burada” deyip adama çıkışıyor. Adam bizim duymayacağımızı sandığı bir şekilde kız çocuğunun arkasından söyleniyor. “Bacaksıza bak, iki kuruşluk tavuk ciğeri için tonla laf saydırdı bana.” 
 
Buradaki çelişkiye bakar mısınız, adam az öncesi “Tavuk ciğerini alırlarken insanlar utanıp kedime alıyoruz” diyorlar derken, sattığı ürünü son söylediği “Üç kuruşluk ciğer” kelimeleriyle aslında satmakla yükümlü olduğu ürünü kendisi küçümsüyordu. Daha vahimi bu adam “Müşteri velinimetim” sözünün ne anlama geldiğini bilmiyordu. Belki orada maaşlı çalışan olduğundan bu sözün anlamını umursamıyordu. 
 
Oysa ne yapmalıydı bu market çalışanı adam, çocuk olarak da görse müşterisine nasıl davranması gerekirdi? “ Hoş geldiniz, biraz bekleteceğim sizi kusura bakmayın. Et isteyen hanım daha önce teşrif ettiler de o yüzden önce onunla ilgilenmeliyim. Başka bir ilgili arkadaşım daha var, birazdan gelip sizinle ilgilenecektir küçük hanım” diyebilirdi. 
 
Bu birkaç ılımlı sözlüğü sıralamak o kadar zor mudur, zor geliyorsa, insanlarla sık diyalog yaşamayacağın başka bir iş bulacaksın. Orada karşılığını güler yüzle, hoş dille vermediğin hizmetin parasını almayacaksın. Çünkü hak etmiyorsun. İnsanlara öncelikle sunulması gereken tatlı dil, güler yüzdür. “Bildiğin yere git” deme cüretini gösteriyorsa bu adam, demek ki “Gerektiğinde müşteriye böyle çıkışlarda bulunabilirsin” diye, yöneticilerinden yetki almış olması gerekir. Hiç sanmıyorum ama bu olumsuz davranış onu sergiliyordu. Biliyorsunuz bazı yerlerde insanlar kraldan çok kralcı geçinirler. Bu adamın hali tavrı da bu doğrultudaydı. 
 
Söz konusu marketin çalışanı bu adam konuşmalarına ve müşteriye davranışlarına tanık olmuş biri olarak, ben sürekli müşterisini de bu marketten soğuttu. Artık ben “Bu markette her şey yarı yarıya ucuza satılıyor “deseler de bir daha kapısının önünden bile geçmem. Evime daha yakın öteki marketleri tercih edeceğim bundan böyle… Yoksa en iyisi marketleri görmezden gelip bakkalıma mı dönsem, ne dersiniz? Baba tavırlı ne güzel bakkallarımız vardı. Paramız yoksa da elimiz boş döndermezdi. Veresiye defterini ödeyemeyişimizi görmezden gelirdi. Marketlerde cırt çekilen kredi kartları olmasa, bir ekmek dahi alamayız. Ama artık alışmışız, marketlerden de vazgeçemeyiz. Alışkanlıklar vazgeçilmezse ihtiyaç oluyorlar. Umarım bakkallarımız bu dediğimi duymuyorlar.
 
Mahalle bakkalım küçük zaten ve her aradığım bulunmuyor. Ama güler yüz ve tatlı dili sadece her alış verişimde değil, bakkalımın beni gördüğü her yerde karşıma çıkıyor. Böyle bir ilgi de karşılıksız bırakılmamalı değil mi? 
 
Düşündüm taşındım. Ben artık kararlıyım. Sohbette edebileceğim bakkalıma döneceğim, abuk sabuk suratlı elemanların çok olduğu marketlerle alış verişim bitirilmiştir haberiniz ola… Onlara da önerim hiç değilse içinde bulunduğunuz sıkıntılı zamanlarda pek çok güzelliğe vesile olan, insaniyet duygularının artmasına katkıda bulunalım. Bu güzel, mübarek üç aylarıı boşu boşuna geçirmeyelim. Günümüzde daha elzem olan insan olmanın erdemini öğrenelim. Zor değildir biraz çapayla her zor kolay öğrenilir. Öğrendiğimizi örnek olmak uğruna uygulayan olalım.  Aksi halde söz de kalanlar, ahiret yurdumuzda tavuk ciğeri kadar bile değer bulamazlar.
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..