Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tıp Bayramı ve tıbbi vakalar!

Biliyorsunuz, bugün Tıp Bayramı, öncelikle tüm hekimlere ve tıp alanında hizmet verenlere “Sağolunuz!” diyorum!...

En özenilen mesleklerden biri olup da, en sıkıntılılarından birisidir aslında…

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin yayınladığı bülteni okuduğumda, inanın, tek satırına dahi katılmadığım olmadı.

Demek ki: Mantık süzgecinden geçen şeylere insanoğlu muhalefet etmiyor!

“Ayol, beş yaşındaki çocuk bile bilir bunu!” dediğinizi duyar gibiyim, o yüzden kafam karışıyor ya zaten!

Bir ülkede her alınan karara, her yaptırıma bu kadar muhalefet etmek sağlıklı bir durum değildir aslında!...

Her ülkede bu kadar muhalefet eden halk var mıdır; yani hiç mi bir karar bir şekilde mutlu etmez bir vatandaşı?

Yüzde elli gibi bir halk, halkın yarısı yani, aynı kararı alkışlıyor, aynı karara karşı duruyor!

Muhalefet etmek değil amaç, alınan kararlardan mutsuz yüzde elli oranında bir halk var; peki, alınan hiçbir karar insanoğlunun asli beklentilerini karşılama konusunda vatandaşın yüzde yetmişine, seksenine, en azından, nasıl hitap etmez?

Bu kadar muhalefet eden halk varken iktidar ille de kendine oy veren yüzde elliyi mutlu etmeye çalışıyorsa, diğer yüzde ellilik halk tam da günü kutlanan hekimlere havale edilecektir, demek!

Hangi demokratik ülkede hergün yeni kararlar çıkar ve hergün kendini ifade edememenin sıkıntısına rağmen, herşeyi göze alarak, haykırır ve haykırışı hiçbir anlam ifade etmez!

Yine kararlar alınır, karşı duranlar üçer-beşer içeriye alınır ve “Terörist” diye bir kaşe vardır ki artık: Bastır ıstampaya, vur alnının ortasına!

******

Hekimler insan sağlığı için gerekli maddeleri sıralarlar: Doğru beslen, stresten uzak dur!

Yüzde elli ellerinizden öper sevgili hekimler!

Sizler de birbirinize emanetsiniz, bu dibek hepimizi birden döver!

******

İnsanın metobolizması kaldırmıyor: Bir haber okusam, duysam, şöyle bir içim ferahlasa; sırtımı sandalyeme yaslayıp, kollarımı açarak esnetsem ve enseme toplasam az biraz geriye çekilerek, başımı yukarıya kaldırsam ve gülümsesem…

Ne çok zaman oldu hocam bunu yapamayalı!

******

Bir güzel haber alıyorsun, Nedim ve Ahmet özgürlüklerine kavuştu, içinin bir yeri yeşerirken, bir tarafı kıraç kalıyor: Ya diğerleri?

Sonra Madımak kararı geliyor: Zamanaşımı!

Diğer yüzde ellilik grup içinde olan biri olarak haykırıyorum: Ne olur, lütfen, alınan bir karar karşısında alkış tutalım!

İçimiz sevinsin, yüreğimiz hafiflesin ve mutlu olalım!

Güven duygusu duyup, avuçlarımızı yüzümüzden ayırıp, şöyle bir sırtımızı dikleştirip kollarımızı iki yana açalım ve “Budur işte!” diye sevinelim!...

******

Çok mu şeydir bunu istemek, bir insan bu kadar mı kasvet dolu olur hakkında alınan kararlara, hiç mi bir karar gevşetemez, mutlu edemez?

Olmuyor işte!

******

İnsan metobolizması iyilik, güzelliğe düşkündür; zira yaşamaya endekslidir, o yüzden umut en vazgeçilmezidir…

Kendi başına yaşamıyor ki, toplumun bir parçası, bir anne-baba, yaşamak için çalışmak zorunda olan bir insan; zorundalığının kılından, yününden, tüyünden sonuna kadar yararlanılan!

On bir işçi ölüyor, “Konteynırda olsa ölmeyeceklerdi” deniliyor, hani sanki konteynır pek sağlıklı gibi!

Konteynırlar mal taşımak için üretilmiş bir çeşit kasadır, o kasının içine insan tıkmak üçüncü dünya ülkelerinin buluşudur!

Hatta, bir vakitler bazı üçüncü dünya ülkelerine konteynır içinde yük gönderme konusunda bir çok armatör çekinceliydiler: Zira oralara giden konteynırlar geri dönmüyordu!

Ev olarak kullanılıyordu!

Çadırlar ise beterin beteri; enerji tasarrufu yapmaya kalkışan bakan, hani çalışma saatlerini düzenlemeye çalışıyor ya, çalışanların şartlarına bir gözatsa!

******

TL’ye değer biçmeye çalışırken TL için harcanan bedel Dolar üzerinden hesaplanırken utanmayanlar, konteynır içinde çalışan insan yaşatmanın onurunu neredeyse duyacakken çadırlar karşısında, o şirketlerin ISO belgeleri ve raporları neler söylüyor, bakmak lazım!

******

Boş yere karşı çıkmıyor insan; yoksa ellerini havada kavuşturup ensesinin üstünde toplaması kadar güzel bir duygu var mıdır?

Bir vatandaşın bir haberi okuyup, şöyle bir gerinip de “Ne güzel!” deme hakkı yok mudur?

Olsun, ne olur!

Böyle bir keyif, böyle bir güven duygusu, öyle bir mutluluk da hayatımızda olsun!

Lütfen, ne olur…

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..