Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Titikaka gölü

Titikaka gölü
 

Kıvrımlı yollardan aheste aheste çıkarak uydukent El Alto’dan geniş bir kevgirin içinde bulunan La Paz’a dönüp, bana bir haftadır yaşattığı inanılmaz anlar için son bir kez el sallayarak başkente veda ettim. Şimdi artık Everest, Büyük Sahra ve henüz görmediğim kutuplar’dan sonra yeryüzünde beni en çok heyecanlandıran ve görmek için can attığım Titicaca’ya gidebilirim.

Pazar yerini de geride bırakıp Titicaca’ya doğru yol alıyorduk ki; içinden geçtiğimiz bir köy meydanındaki renkli bir düğün alayı biz gezginleri hemen minibüsten indirmeye yetti. Bolivya’da geziyorsanız diğer Latin ülkelerin aksine her an böyle ilgi çekici bir görüntüyle karşılaşabilirsiniz. Düğünün yapıldığı meydana geldiğimizde yerliler inanılmaz renkli kostümler giymiş, orkestranın çaldığı müzikler eşliğinde kendilerinden geçerek eğleniyorlardı. Gelin ve damatlara yaklaşınca ülkemizdeki geleneği hatırlayıp yakalarına birer ikişer Bolivyanos taktım. Bu duruma şarşırdılar ama hoşlarına da gitmedi değil. Kadınlar açık alanda oynarken görüntüleri çok ilgi çekiciydi. Oyunlar sırasında kendi etraflarında hızla dönerken uzun, rengarenk ve geniş fistanları gökkuşağı gibi bir çember oluşturuyordu. Bütün erkeklerin giydikleri birbirinden farklı kostümler ve ortaya koydukları oyunlar And Dağları’nın yüksek irtifalarında yaşayan Aymara kültürünün bir yansımasıydı. Çiftlere mutluluklar dileyip yeniden yola koyularak Titicaca Gölü’nün Bolivya tarafındaki en önemli yerleşim yeri olan Copacabana’ya varıyoruz.

Çantamı otel odasına attığım gibi soluğu göl kıyısında aldım. Gezgin olmam bir yana dünyanın ilginç yeryüzü şekillerine hayranlık duyan bir coğrafyacı olarak gezegenimizde deniz seviyesinden en yüksekte bulunan başkentin ardından bu kez dünyanın en yüksekte bulunan gölüne yüzümü sürmek beni heyecanlandırdı.

İsrail’deki Lut Gölü, tuzluluk özelliği dışında dünyanın deniz seviyesinden -395 metre altında olması ile kürenin diğer bütün göllerinden ayrılıyor. Titicaca Gölü ise Lut Gölü’nün aksine 3810 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek gölü. Yani Lut gölü’nden 4205 metre daha yüksekte yer alıyor.

Titicaca, çölde bir vaha misali And Dağları ile çevrili alanda binlerce yıldır insanlara hayat ve onun ötesinde çeşitli uygarlıklar bahşeden bir önemli coğrafya. Göl çevresinde ve üzerindeki yüzen adaları sayesinde yaşam yüzyıllardır hiç değişmeden devam ediyor. Peru ve Bolivya’yı birbirinden ayıran sınır gölün ortasından geçip yerlileri birbirinden ayırsa da İnka İmparatorluğu çatısı altında Keçhua ve Aymara yerlileri yüzyıllarca bir arada yaşamışlar. Şimdilerde gölün Peru tarafında daha ziyade Keçhualar, Bolivya tarafında ise Aymaralar yaşamlarını eski alışkanlıklarını koruyarak sürdürüyorlar. Daha doğrusu sürdürmeye çalışıyorlar. Modern dünyadan gelen turist grupları Pizzaro’dan sonra ikinci kez bu insanların yaşam ritimlerini bozuyorlar. Hal böyle olunca Andların yüksek irtifalarında olsalar da onların yaşamları eskisi gibi gözden ırak değil. 8288 km karelik alanıyla Van Gölü’nden kat be kat büyük olan Titikcaca’nın Batı kıyısı Peru'ya, doğu kıyısı ise Bolivya'ya ait.

Titicaca isminin nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte Aymara dilinde "Puma Kayası" Keçhua dilinde ise "Kurşun renkli kaya" anlamına geliyor. Gölün Bu günkü yerlier için mistik bir önemi var. Çünkü burada yaşayan halk, ataları olan İnkaların gökyüzünden bu göldeki bir adaya indiğine inanıyorlar. İnka Mitolojisine göre Güneş Tanrısı Inti çocukları, ilk İnka Kralı olan Manco Capac ve karısı Mama Ocllo'yu Titicaca Gölü üzerindeki Güneş Adası'nda (İsla del Sol) kedi başını andıran bir kaya üzerine bırakmış. (Göl haritasına baş aşağı bakıldığında, yatan bir kedi formu ortaya çıkıyor.) Bu yüzden gölün kutsal olduğunu kabul eden yerliler her yıl bir lamayı Titicaca’nın derin sularına kurban ediyorlar...

Gölün etrafında bir çok yerleşim yeri var ancak bunların en büyüğü Peru tarafındaki Puno kenti. Bolivya tarafında ise daha küçük olan Copacabana bululunuyor. Günümüzde gölün yabancılar tarafından en dikkat çekici yanı dünyanın en yüksek gölü olması değil göl üzerinde bulunan onlrca yüzen ada ve o adaların üzerindeki geleneksel yaşam. Bu yüzen adaların çoğu gölün Peru tarafında yer alıyor. İşte o adalara genellikle Puno kentinden binilen teknelerle ulaşılıyor. Bu adacıklarda yaşayanlara 'Uroslar' deniyor. Uros yüzen adacıklarının ilk olarak İstilacı İspanyol generali Pizzaro’nun gazabından korunup saklanmak amacıyla yapıldığı tahmin ediliyor. Efsaneye göre gerçek Uros kanı taşıyan yerliler, suyun dondurucu soğuğundan etkilenmez ve asla boğulmazlarmış. Karaya çıkmayı sonraki yüzyıllarda reddeden gerçek Urosluların 1959 yılında son bir yaşlı kadınının ölmesiyle tarihten silindikleri belirtiliyor. El işçiliğiyle ünlü Uroslar'ın yerinde, bugün yüzen adalarda Ayamara ve Keçhua yerlileri yaşıyor.

Biz yeniden dönelim gölün Bolivya tarafındaki Copacabana kentine. Göle bir kaç metre uzaklığındaki birkaç Bolivyanos’a kaldığım mütevazi otelimden çıkıp Güney Amerikayı baştan başa gezme niyetinde olan Overland gezginlerinin mutlak uğrak yerlerinden biri olan bu küçük ama çok sevimli kasabayı gezmeye başlıyorum.

Aymara yerlilerinin yaşadığı Copacabana kenti yüzyıllar boyu yerliler için çok önemli bir yerleşim merkezi olmuş. Bu önemi hem İnka İmparatoru Manco Capac ve karısının doğduğu ya da yeryüzüne indiği yer olarak rivayet edilen İsla del Sol ile (Güneş Adası) Isla de la Luna’ya (Ay Adası) en yakın yerleşim birimi olması, hem de yerli azize bakire Morena’nın yaşadığı yer olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle İspanyolların istila dönemlerindeki baskıları bile yerli halkı bu bölgeden bütünüyle söküp atamamış. Ancak İspanyollarda bu kutsal topraklara kendi inançlarını getirmeyi ihmal etmemiş ve kasabanın tam ortasına yerlilere inat koca bir katolik kilisesi inşa etmişler. Şimdilerde kavgalar sona ermiş ve göçmenlerle yerli kültürleri özellikle bu bölgelerde iyice birbirine karışmış durumda. Bunun en güzel örneği olarak meydandaki bembeyaz badanalı kilisenin önünde tezgah açıp tarlasından getirdiği sebze ve meyveleri satan Aymara kadınlarını görüyorsunuz. Kasabanın en ili çekici yeri hiç kuşkusuz her türlü yerel yiyecek ve el örgüsü giyeceklerle çeşitli eşyaların satıldığı ‘Mercado’ (market) dedikleri alışveriş pazarları. Tabi bu pazarın hakimleride yine Aymara kadınları. Özellikle lama ve onların bir türü olan Alpaka derisi ve yünlerinden yaptıkları eşyalar daha çok müşteri topluyor.

Copacabana’nın kendine özgü sakin bir yanı var. Sanki burada zaman çok yavaş ilerliyor. Uzun soluklu Overland Güney Amerika yolculukları sırasında gezginlerin bir kaç gün dinlenmeleri için çok ideal bir yer. Gündüzleri otelin bahçesine oturup bir taraftan gölden çıkarılan balık siparişinizi verip, diğer taraftan yan masanızdaki bir gezginle karşılıklı rotalarınız hakkında sohbet edebilrsiniz. Akşamları ise çakıl taşlı göl kıyısında volta atıp küçük teknelerin muazzam slüetlerinin göle yansımasıyla oluşan muhteşem günbatımı manzarısını doya doya seyredebilirsiniz. Akşam yemeğinin ardından ise bu kez mütevazi şıklıktaki barlardan birine gidip aynı amaçla burada bulunan gezgin dostlarla gündüzden kalan muhabbetinize devam edebilirsiniz.

Ertesi gün İnka kültürünün izlerini taşıyan Güneş Adası’na (Isla del Sol) gitmek için kıyıda bizleri bekleyen teknelerdeki yerimizi alıyoruz. Bir saati aşan tekne yolculuğundan sonra nihayet İnka İmparatorluğu’nun temellerinin atıldığı kutsal Güneş Adası’na ayak basıyoruz. İnka imparatoru yüce Manco Capak’ın 127. kuşaktan torunuyla karşılaşacağımızı düşünürken kıyıya çıkar çıkmaz, modern hayata ayak uydurmuş küçük kız çocuklarının ellerindeki hediyelik eşyaları elimize tutuşturup "Diez Bolivyanos por favor" nidalarıyla karşılaştık. Adadaki İnka kalıntılarını ve Güneş Tapınağını görebilmek için yüzlerce basamaktan oluşan merdivenleri bir bir tırmanmak gerekiyor. Aksaray’daki Melendiz Çayı üzerinde bulunan Ihlara Vadisi’ni gezmek için 485 adet basamağı inmek nasıl olsa kolay, siz gelinde 3810 metre yüksekliğindeki bir gölün kıyısından koca bir tepeye yüzlerce basamağı azıcık oksijenle çıkında görelim bakalım! Bin bir zahmetle tepeye tırmanıyorsunuz ama pek kayda değer bir şey görünmüyor. Yine de burada yaşayan iki yüz kadar yerli için bu kutsal adada doğmak bir övünç kaynağı.

Bir zamanlar İnkaların başkenti olan Cusco’ya ve sonraları Machu Picchu’ya Güneş Tanrısı İnti adına kurban edilmek üzere kutsal azize bakire Morena’nın yaşadığı bu topraklardan bakire kızlar gönderiliyormuş. Bu kızlar kurban edilmeden önce vücutları iyice incelenir ve bir kusur bulunursa kurban edilmekten vaz geçilirmiş. Rivayete göre bu durum, kurban edilmekten kurtulan kızlar için bir utanç kaynağı sayılırmış. Adadaki yerliler evlerinin küçük bahçelerinde az da olsa sebze yetiştiriyorlar. Kerpiçten yapılma evlerin kenarlarına yapılmış avlularda lamaları bulunuyor. Kadınlar lama yünlernden örgüler örüp küçük bahçelerinde mısır yetiştiriyor, erkekler ise eskiden balık avlarken şimdilerde bu kutsal adaya gelen turistlere hizmet veriyorlar. Evlerin bazı odaları geceyi burda geçirmek isteyen yabancıların hizmetine ayrılmış durumda. Köylü kıyafeti giymiş yerli kadınların fotoğraflarını çektiğinizde bir kaç Bolivyanos vermezseniz zılgıtı yiyorsunuz. Anlaşılan modern dünyanın kuralları yerel gelenekleri derinden etkilemeye başlamışbu kutsal topraklarda.

Kutsal ada gezimizi tamamlayıp tekrar tekneyle Copacabana’ya dönerken kaptanımıza rica edip bir iki dakika durmasını söyledikten sonra teknedeki herkesin şaşkın bakışları arasında bu sıvı coğrafyayla bütünleşmek için kendimi Titicaca’nın soğuk ve derin sularına atıverdim. Bir kaç temsili kulaçtan sonra soğuktan taş gibi olmuş bedenimi teknenin güvertesine atıp ısıtmaya çalıştım. Dünya’nın bu en yüksekteki gölünü başka türlü belleğime nasıl bu kadar derin kazıyabilirdim ki?

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..