Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '14

 
Kategori
Anılar
 

Tomris öğretmenin gücü

Tomris öğretmenin gücü
 

Okula giderken çoğu zaman ayağım çorapsız olurdu. Çünkü yoksul bir ailem vardı. Bazen çorap giydiğim olsa da bir teki başka öbür teki başka olurdu. Yöremizde buna "taykeş" denirdi. "Aman" derdim 23 Nisan sınıf süslemelerinde, öğretmenim beni süs asmaya sıranın üzerine çıkarmayaydı. Çıkarsam taykeş çoraplarım görünür, bir teki başka, öbür teki başka renk.

Yakalarımız evde beyaz kumaşla anamızın diktiği yaka, önlüklerimiz ise beş yılllığına dikilmiş önlüklerdi.

Babam berber, anam ise amansız bir çiftçi kadındı. Sabah erkenden kalkıp, bir kamyon yanmış hayvan gübresini beş dönümlük tarlaya öğleye kadar döktüğünde komşular hayrette kalmıştı.

Her taraf simsiyah hayvan gübresi ki ertesi gün sürülüp patlıcan, domates, biber ekimi yetişmeli !

Daha birinci sınıfa yazıldığım yıl, anam siyah çarşafını örter, çarşafının başına aldığı kısmını dişlerinin arasında sıkarak bazen benim eğitim durumumu öğrenmeye gelirdi. Ayaküstü Tomris öğretmenimle konuşurken bile anam, dişlerinin arasına aldığı çarşafını bırakmazdı ki yüzü gözükmesin. Oysa öğretmenim modern giyimli güzel bir bayandı.  Ben ise ikisinin yanında hem söylenenleri dikkatle dinler, hem de anamla öğretmenim arasındaki bu kıyafet farkını çözmeye çalışırdım.

Tomris Öğretmenin bendeki yeri başkaydı. İsterdim ki her sabah beni fırına ekmek almaya yollasın ! Saçını sanki her gün kuaföre yaptıran, kılık kıyafeti pırıl pırıl bu öğretmen tam bir Cumhuriyet öğretmeniydi. Gerçi diğer bayan öğretmenler de öyleydi. Derslerden sıkıldığımız zaman öğretmenimiz akordiyon çalar bizi dinlendirirdi..

Okula her sabah koşarak giderdim. Daha sabahın ilk saatlerinde serçelerle birlikte uyanınca anam, "Bu oğlan adam olacak." derdi.

Mayıs ayı sıcakları başlayınca okul gezilerine çıkacaktık. Güzel gözlü Tomris öğretmenim bizi köyümüzün beş kilometre uzağında bir öğretmen arkadaşının görev yaptığı köye götürmek istedi.

Bir gün önceden haber verdiği için akşam azık hazırlanmalıydı. "Ne koyacaksın çıkınıma ana ?"  diye anamı sıkıştırmaya başladım. "Ne koyabiliriz ki oğlum?"  diyordu anam. "Daha kıştan yeni çıktık, bir şeyler ayarlarım, iki ayağımı bir pabuca sokma!"

"Hiç değilse iki yumurta kaynatsan !" diyordum. Anam ise "Oğlum iki yumurtayı nerden bulayım sana ? Yumurtanın her teki kaça sen biliyor musun ?"

Neyse sabah çıkınım hazır okula vardım. Tüm öğrenciler gezi sevinci içinde. Düzgün üçerli sıra köyün yoluna koyulduk ve bir süre sonra bu yeşillik köyün okul bahçesindeydik. Okul bahçesi tam bir piknik alanı gibi gölgelik ağaçlarla dolu.

Yemek saati sofralarımızı kurduk , Her öğrenci getirdiğini gururla önüne seriyordu ki ben çocuk aklı, neden bilmem soframı bir köşede ve sırtım öğrencilere dönük öylece kurmuşum !

Dalgın bir halde tek başıma azığımı atıştırırken , birden bir el omzuma dokundu. "Sen niçin arkadaşlarından ayrı ve gruba sırtın dönük oturdun bakayım?" diye sordu gülen yüzüyle ela gözlü Tomris Öğretmenim. Soyadı "Çiftçi" idi.

Kıpkırmızı kızardım. yemeğimi görmesini kesinlikle istemiyordum. Çünkü bu yemek bir köylü yemeğiydi. Memur kızlarının sofralarında içecekler, kaynamış yumurtalar, bisküviler, pastalar... Öğretmenim tabağımın üzerindeki yufkaları özenle kaldırıverdi.

"Ooo ne güzel bir yemek bu ! " dedi. "Hem de kurutulmuş yeşil fasulye kavurması. Ben de seninle birlikte yiyebilir miyim. "Elbette " dercesine kafamı salladım. Yüzüm kıpkırmızı, " Yerin dibine gireydim de bu yemeği öğretmenim görmeyeydi." fikrindeyim. Niye, çünkü çocuk aklımca bu bir köylü yemeği !

Oturdu, benimle birlikte yufka ekmekle yazdan kurutulmuş fasulye kavurmasından atıştırdı. Bana moral verici sözler söyleyerek biraz da getirdiğim, üzüm pestili, ceviz yiyerek ayrıldı.

Moralim biraz yerine gelmişti.

O zamanlarda yani birinci sınıfta tam 18 kg. gelen bir öğrenciydim. Öğretmenler beni yükseklere atıp atıp tutardı. Sanki okulun maskotuydum. Ama ilk okuma yazmaya geçen öğrencilerden biriydim.

Şimdi ise Tomris Öğretmenimin sayesinde bu yazıları yazabiliyorum. Ufak bir maaşım var ve üstüm başım hiç değilse tertemiz.

Vatan, bayrak, Atatürk, insan ve doğa sevgisi aşıladığı için öğretmenime minnettarım. Ankara'da yaşadığını duyduğum ve soyadının "Boyacı" olarak değiştiğini bildiğim bu öğretmenime çok şey borçluyum.

Ne mutlu ki bu güzel öğretmenime  bana medeni cesaret verdi. Ne yazık ki ikinci sınıfta bizi bırakıp il merkezine atandı.

Gözü açık bir öğrenciymişim demek ki köyden il merkezine tek başıma gelip okulunu bulduğum bu öğretmenimi ziyaret ederek elini öpmüştüm. O kadar memnun olmuş ve hayretler içinde kalmıştı ki .

Kulakların çınlasın sağlıklı ve uzun ömürler sana Tomris Öğretmenim...

İlk görev yaptığın ili ara olur mu ?

 
Toplam blog
: 123
: 1874
Kayıt tarihi
: 02.07.12
 
 

68 kuşağındakileri iyi bilirim. Çalışmam ziraat üzerine. İnsanların ana dilleri ile konuşmalarını..