Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '11

 
Kategori
Öykü
 

Toz zerrecikleri (2)

Toz zerrecikleri (2)
 

Netten alıntı.


Günün kaçıncı saatindeyim belli değil. Zamanın geriye gittiği bir anda, işte yine ışık sızıyor tavandaki çatlaktan. Çatıda kiremitler de kırık anlaşılan .Yoksa, bu kadar kolay sızmaz bu ışık ama, neyse! Anlıyorum ki gölgeler uzamış akşamüstü olmuş. Sönmüş sobanın külleri alttaki havalandırma gözlerinden yere dökülmüş. Oda kirli ve çirkin duruyor. Işık giriş kapısının arkasına kadar uzuyor. 

Eski göçmen evinin , sundurmaya açılan kapısının arkasında bir kadın duruyor. Kahverengi şalvarının üzerinde akçabardak çiçekleri açmış. Başındaki oyalı çemberin boncukları, ışıkla beraber yanıp sönüyor. Kumral saçlarının pelikleri sırtını aşıp beline kadar uzanıyor. Tepeden tırnağa incelemeye başlıyorum, tipik bir Balkan kadını. Upuzun boyu, boynu. Elleri kolları uzun. İnce beyaz parmakları, düzgün tırnakları var. Sağ eliyle, parmaklarını sıkarak kocaman bir baltanın sapını tutuyor. Korkarak, gözlerimi gözlerine dikiyorum. Gene o kocaman çakır, kızgın gözler.Tanıdım! Hacı annem bu, diye mırıldanıyorum. Ama, ne kadar güzel ne kadar genç, bense kendimi bildim bileli yaşlıydı o. Beyaz saçları her yere dökülür, sözcükler dişsiz ağzından doğru düzgün çıkmazdı. Ben onun çakır gözlerine bakmaktan hem korkardım, hem çok hoşlanırdım.. Nerede olursam olayım, beni bulacak, beni azarlayacak, doğru düzgün bir şeyler yapsam bile beni yakalayacak sanırdım. Ne yaparsam yapayım, hep suçluydum onun gözünde. 

Şaşkınlıkla, korkuyla soruyorum,  

-Hacı anne, n’apıyorsun orda? 

-Tilki Kâzım’ı bekleyorum.Ağzının sularını toplayamayan pezevenk! Gelsin , gelsin de görsün , görsün Safiye’yi. Kafasının macunlarını nasıl akıtorum ben onun, anlaycak o. Göstercem ben ona gününü. 

- Dur canım, böyle baltayla gün mü gösterilirmiş, diyorum 

-Hişt, sus mare, baçeden ayak sesi geloru, sus, sus! 

Hakikaten bahçeden ayak sesi geliyor. Safiye, çocuklar ayaklarıyla çamuru evin girişine kadar getirmesinler diye, çalı çırpı koymuş kapının önüne, üstüne de saman serpmiş. İkimiz de ayak sesine kulak kabartıyoruz. Ayak sesleri biraz uzaktan gelip, daha sonra yaklaşıyor, kapı eşiğinin önünde duruyor. Kapı iki kez vuruldu. Safiye, üçüncü kere çalmasını beklemeden, tüm hırsını toplayıp Bir eliyle kapıyı hızla açtı, diğer eliyle baltayı havaya kaldırdı. O anda Kazım’ın gözlerini gördüm. Korkudan dışarıya akacakmış gibi pörtlemişti. Birde geri geri giden iki adımını gördüm. Safiye’nin gözleri, baltadan daha keskin parlıyordu. 

-Ulan o…pu dölü Kazım, seni gebertmez miyim ben diyerek, fırladı arkasından. Adam, üçüncü adımında geriye dönmüştü. Bahçe kapısından aşıp, öyle bir koşmaya başladı ki, nasıl kaybolduğunu göremedim. Safiye söylenerek içeri girdi, baltayı kapının arkasına dayadı. Sabana koşulmuş, bir tarla sürüp bitirmiş öküz gibi soluyordu. Bakraçtan bir maşrapa su alıp bir yudumda içti. Soluklandı. Kızgınlıktan, hırsını alamayışından tir tir titriyordu. Maşınganın yanındaki mindere çöktü. Dağılan çemberini yeniden topladı, saçlarını düzeltip sırtına attı. Biraz sakinleşince dizinin dibine iliştim bende. 

-N’oldu be Safiye, ne istiyor bu Tilki’lerin Kazım senden? 

-Ne isteycek mare, sanki bilmezmiş gibi sormaz mısın sende? 29 yaşında, köylük yerde dul kalmayı bilor musun sen? Köyün bütün erkekleri, kocasızlıktan gebermişim sanoru. Tarlaya gidorum, yolun başında biri, suya gidorum çeşme başında bir-ikisi, odun kırorum baçe çitinin arkasında birisi. Bok sinekleri gibi nereye gitsem peşimdeler. Birisini gebertmeden anlamaycaklar benim onları istemediğimi. Yıldım gari be . 

Karıları fosur fosur uyusun, onlar benim peşime dolansın, olcak iş mi ya. Bende yarın köy kavesine girip hepsinin yüzüne birer birer tükürmezsem, bana da Safiye demesinler. Yoksulluk bi yandan, bu herifler bi yandan, canımdan bezdirdiler beni. 

Allahım sen bu Kazım’ı benim başıma musallat olsun diye mi yarattın? Der demez, arkasından tövbe tövbe çekti. Yenlerini katlayıp elini yüzünü yıkarken tövbe tövbe çekmeye devam ediyordu. 

… 

Hacı annem, iğne oyalı namaz örtüsünü başına dolamış, namazını bitirmiş seccadesini topluyordu. Gittim beline dolandım, dirense de onu sedire oturttum. Dur bak sana bir şey soracağım dedim. 

-Tilki Kazım bir daha kapına geldi mi? Dedim. 

-O nerden çıktı şimdi? Sıkıysa gelsin, korkağın tekiydi zaten. Karanlıkta hööt desen altına s.çanlardan. Donunda ki b.ka bakmadan karı peşine düşenlerden işte. Senin nerden aklına geldi şimdi anlamadım. 

-Hani geçen gün demiştin ya, bir toz zerresinin bile dünyada oluş sebebi vardır diye. Ondan geldi aklıma, bu adamın da dünyada ki oluş sebebi, sana musallat olmak mıydı acaba ? 

-Kızanııım, ben seni İbrikli Hoca’ya götürmesem olmaycak. Aklın fikrin hep boş şeylerde. Sabahtan akşama, boş harman yerindeki kır eşek gibi o yatağın içinde dönüp durosun. Olacağı buydu sonunda.. 

… 

Ben yatağın içinde, toz zerrecikleri ışığın içinde dönüp duruyor. Sobanın külleri döşemeye dökülmüş. Oda dağınık, kirli ve çirkin duruyor. Kalkıp temizlesem , temizlerim ama ya hacı annem bir daha gelmezse… 

* Akçabardak:Kardelen 

*Maşınga:Kuzine soba. 

Leylim 

22.02.2011 

 
Toplam blog
: 105
: 670
Kayıt tarihi
: 18.10.07
 
 

Karlı bir kış günü, yaşam denilen bu yola düşmüşüm. Yürümüş yürümüş de bir arpa boyu yol alamamış..