Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tüketici Hakları Var

Tüketici Hakları Var
 

Dün lafın belini kırdık, gevezeliğin daniskasını yaptık, döndük dolandık yazıyı bitirdik. Esas meseleye giremeyince okuru başlık ile yanıltarak başka şeyler anlatmak suçundan hakkımda şikâyetler olmuş.

Tüketici hakları masası bana, okuru başlık ile aldattığım ve eniştemin beni niye öptüğünü anlatmadığım için 4 gün üst üste esprili, hem güldüren hem de düşündüren üstüne üstlük felsefik dokundurmalar da içeren blog yazma cezası vermiş.

Şeriatın kestiği parmak acımazmış diyerek cezamızı çekmeye razı olarak işe başladık. Bugünden itibaren yazdıklarımda cümleler arası mantıksal bütünlük, paragraflar arası dostluk ve kardeşlik, konular arasında da tutarlılık aramayınız. Yani aramanıza gerek yok zaten kabak gibi görünecektir.

Zira bu süreçte her yazdığıma azami dikkat etmem ve lafın belini bükmeden diyeceğim dosdoğru deyivermem gerekiyor. Tabi cezanın içeriğinde bana göre yanlışlıklar yok değil. Bir kere ben güldürürken düşündürmeyi pek beceremem. Daha önce denedim ve okuru düşündürmem gereken yerde kendim düşündüm. Üstelik düşünmeye dalarak yazıyı yarım bıraktığım da oldu.

Ancak bu hususa dikkat etmem de şart olduğuna göre buna bir çözüm bulmak gerekiyordu. Bunu da kendi yöntemlerimle halledebileceğimi sanıyorum. Çok komik olduğunu düşündüğüm (Bazen okuyan benimle aynı fikirde olmayabiliyor) bir cümlenin ardından düşündürücü şeyler yazacağım.

Hemen bir örnekle durumu daha da netleştireyim. Diyelim ki çelik çomak oyununun ruhumuzda bıraktığı izler üzerine derin felsefik söylemler de içeren bir anı-komedi tarzı yazı yazıyorum (iyi fikir aslında, bunu deneyebilirim). Konuyu da kıvamlandırmışım, kaptırmışım gidiyorum:

“Çomağa vurulduğu anda ben refleks olarak gözlerimi yumardım. Bana göre en hassas organım gözümdü. Gözlerimi yumarak onları koruyabileceğimi düşünürdüm. Yanılmışım. Başka hassas organlar da varmış. O gün öğrendim (Okuyucunun burada güldüğünü farz ediyoruz ve tam da bu anda düşündürtmemiz gerekiyor). Birdenbire aklıma kapıyı kilitlemeden çıktığım geldi. (Ahanda burada okuyucunun aklına soru işareti atarak düşünmesini sağladık. Bundan sonra sen sağ ben selamet. Okuyucu düşünsün dursun, acaba kendisi kilitledi mi kilitlemedi mi? Ben işimi yaptım içim rahat).

Toplumuzun yarıdan fazlasının evhamlı olduğunu da düşünürsek bu şekilde düşündürtme işini halledebilirim diye düşündüm. Bir gün kapıyı kilitlemeyi, bir gün ütüyü prizden çekmeyi, bir gün suyu kapatmayı akıllarına getiririm. Arabanın kaskosu bitti miydi, evin tapusunu nereye koyduyduk, bankadaki paranın vadesi doldu muydu sorularıyla da işi biraz daha sürdürürüm.

Bunlar bitince de hastalıklara geçerim. “Bir arkadaşın bileği ağrıyordu, doktora gitmiş barsak düğümlenmesi çıkmış” derim, bütün blog camiası ayaklanır. Zira hepsinin de mouse yüzünden bileği ağrıyordur ve barsaklarının düğümlenmesini de istemezler. Zaten mesleki olarak bilgi birikimim de olduğundan sağlık ile ilgili evhamlarla 4 değil 44 yazı bile yazarım böyle :)

İşin güldürme ve düşündürme faslını hallettikten sonra geriye felsefik içerik kalıyor. NTV yayınlarından çıkmış A’dan Z’ye Felsefe isimli kitabı aldım. Onu okumaya başlayınca içerisinden iki üç cümle araklarım. Cümle aralarıma yediririm. Al sana felsefik dokundurmalı güldürürken düşündüren yazı.

Sayın tüketici masası. Bundan iyisi de Şam’da kayısı artık. Daha fazlasını istemeyin benden. Şişerim vallahi…

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..