Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

Tüketim kültürü ve nicelleşme

Tüketim kültürü ve nicelleşme
 

Çağımızda tüketim mutluluğa giden yolda bir araç olmaktan çıkıp amaç haline gelmiştir.


Modern çağ başladığından beri pek çok yenilik hayatımıza girdi. Hiç kuşkusuz bilim ve teknikte yaşanan gelişmeler toplumları maddi yönlerden olduğu kadar, manevi yönlerden de etkilemektedir.

Yeni icat edilen bir cihaz veya makine kullanıcılarının vazgeçilmezleri arasına girdiği gibi kısa bir süre sonra hayatlarını da etkilemektedir. Otomobil, uçak, telefon ve televizyon bu icatlara örnek gösterilebilir.

Her icat insanların yaşamlarını kolaylaştırıp onlara yeni imkânlar sunarken, bu ürünleri kullananların aynı ölçüde mutluluk ve huzur buldukları söylenemez. Çağımızın insanı ihtiyaç duyduğu pek çok şeye sahip olduğu halde mutsuzdur. Bu konu doğal olarak psikolog ve sosyologların çalışma alanlarından biri haline gelmiştir.

Ünlü psikanalist ve sosyolog Eric Fromm, Sağlıklı Toplum adlı kitabında bu konuyu geniş bir şekilde ele almıştır. Sanayi toplumuna dair araştırma, inceleme ve gözlemlerde bulunan Fromm’a göre, doğadan giderek uzaklaşan insan, nesneler ile kuşatılmış bir dünyada kendi özüne de yabancılaşmakta ve kalabalıklar içerisinde yalnızlaşmaktadır. İnsanlar maddi hırslarla her daim daha fazla şeye sahip olmak için mücadele ederken, mutsuz olmaktadırlar ve bu duygu toplumun geneline hâkim olmaktadır.

Bilindiği üzere sanayi devrimi, sürekli yeni malların pazarlara sunulduğu bir sürecin başlangıcı olmuştur. Sermaye sahiplerinin pazar arayışları tanıtım ve reklam tekniklerini çeşitlendirirken yepyeni bir sektörün doğmasına zemin hazırlamıştır. Reklamları hedef kitleye ulaştırmada en önemli kanal hiç kuşkusuz kitle iletişim araçları olmuştur. Medya üzerinden bilgi ve mesaj bombardımanına maruz kalan kitleler, doğal olarak satın alma ve tüketme davranışına yönelmektedir. Her satın alımla birlikte insanlar “sahip olma” duygusunu yaşasa da bu ruh hali çok uzun sürmemektedir. Çünkü insanların sahip oldukları, sahip olamadıklarının yanında okyanustaki su damlası ya da çöldeki kum tanesi gibi küçüktür. Dış dünyada tüketilmeyi bekleyen hem çok çeşitli hem de sınırsız sayıda meta bulunmaktadır. Bu durum tüketicilerin istek ve arzularını kamçılamaktadır. Dolayısıyla modern çağın bireyleri kaçınılmaz olarak sınırlı imkân ve kaynaklarla, sınırsız ihtiyaçlarını karşılayamamanın mutsuzluğunu trajedik bir şekilde yaşamaktadır. Bu kısır döngü Fromm’un işaret ettiği “nicelleşme”den başka bir şey değildir.

Bütün ideallerini ve hedeflerini nesneler ve prestij unsuru kabul edilen hayallerle süsleyen bireyler, kendi kimliklerini ya bulundukları statü ya da sahip oldukları mal varlıkları ile tanımlamaktadırlar. Descartes’in “Düşünüyorum; öyleyse varım,” sözü yerini, “Tüketiyorum; öyleyse varım,” anlayışına bırakmıştır. Tüketim bir araç olmaktan çıkıp bir amaç haline gelmiştir. Başka bir deyişle yaşamak için tüketmeyi değil, tüketmek için yaşamayı esas alan bir paradigma insanların bilinçaltlarının en derin köşelerine yerleşmiştir.

İstediği kadar kazanamayan, istediği gibi tüketemeyen insanlar iç dünyalarında derin çatışmalar yaşarmaktadırlar. İnsanlığın bu açmazını ünlü psikiyatrist Karen Horney eserlerinde geniş bir şekilde ele almıştır. Söz konusu eserlere konu olan nevrotik bireyler, bitmek bilmeyen hırsları, toplum içinde en ön sırada olmaya yönelik istekleri ve her zaman ihtiyaçlarından çok daha fazlasına sahip olmaya yönelik bencillikleri ile dikkat çekmektedirler.

Nevrotik insanlar kendi benliklerinde yarattıkları hedeflere karşı muazzam çaba sarf ederler. İdeallerini gerçekleştirdikleri takdirde geçici bir haz duysalar da bu uzun sürmez. Kısa bir süre sonra tatminsizlik yaşamaya başlayıp kendilerine yeni hedefler koyup bu uğurda mücadele etmeye başlarlar. İstek ve beklentilerinin bir sonu olmadığı için mutsuz olmaya mahkûmdurlar.

 Çağımızın nicelleşmiş insanları, nevrozlar içerisinde derin bir açmazın içerisindedir. Bu yüzden tüketim kültürünün yerleştirdiği paradigmanın bir şekilde değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü sağlıklı toplumlar ancak kendileriyle barışık, doğadan kopmamış, çevresiyle uyumlu, hayatlarını anlamlandırabilen, ihtiyaçlarının sınırını bilen ve bilinçli tüketen bireyler ile var olabilir.

yazar@ramiscinar.com

 
Toplam blog
: 7
: 959
Kayıt tarihi
: 30.07.12
 
 

9 Ocak 1983’te Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Dulovo kasabasında dünyaya gelen Ramis Çınar, ..