Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '13

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Tüketim ve yansımaları

Tüketim ve yansımaları
 

Tüketim dediğimiz şey, üretilen mal ve hizmetlerin ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılamaları gayesi ile, üretilen bu mal ve hizmetlerin insanlar tarafından tüketilmesinden başka bir şey değildir. Kişi, geliri ölçüsünde tüketim yapar ve bu sayede barınma, yeme-içme ve giyim-kuşam gibi temel gereksinimlerini karşılaması yanında insan, zaman, sağlık, çevre ve bunun gibi birçok alanda da ciddi manada tüketimler yapar. Tüketimin varlığı, elde edilecek bir gelirin varlığına bağlı olmakla birlikte, kişinin hiçbir geliri olmasa dahi yapması gereken zorunlu tüketimleri gerçekleştirebilmesinin iki yolu vardır: Bunların ilki “tasarruflar” iken, ikincisi de “borçlanma” yoluyladır. 

Tüketimin çeşitli dereceleri ve bu derecelerin çok ciddi sonuçları mevcut bulunmaktadır. Bu derecelere göz attığımız vakit, tüketimin en aşağı derecesinde “cimrilik”, tüketimin ölçülü olması kısmında “iktisat” ve tüketimin aşırı olması kısmında ise “israf” karşımıza çıkmaktadır.

Cimrilik ve sonuçları

Cimrilik, tüketimin en aşağı derecesini temsil eder. Bu derecede bulunan insan, sadece kendisini düşünür ve hiç kimseyle hiçbir şeyini paylaşmak istemez. Nihayetinde günümüzde çokça olduğunu düşündüğümüz ve çok yakındığımız bir durum olan “bencillik” kavramı insanlarda tezahür eder ve bireysel güdülerin yoğun olduğu bir hayat zuhur edip insan kendi yalnızlığında insanlığı yok etmeye başlar.

İktisat ve sonuçları

İktisadı tarif edenler onu, “sınırsız ihtiyaçları sınırlı kaynaklardan karşılama bilimi” olarak tanımlarlar. Ki bu tanıma bakıldığında birbirine zıt ama bir o kadar önemli iki şey karşımıza çıkmaktadır: Bunlardan biri doğada bulunan kıt kaynaklar, diğeri ise insanların sınırsız ihtiyaçlardır. İktisat bu sorunun çözülmesi aşamasında devreye girer ve her şeyde ölçülü davranılması ve nihayetinde bir denge bulunması gerektiğini söyler. Teoride bu denge, kısıtlı bulunan kaynakların sınırsız ihtiyaçlar karşısında adil dağılması şeklinde olur. Oysaki günümüz dünyasında kaynakların dağılımı göstermektedir ki, uygulamada bu dengeyi sağlamak o kadar da kolay değildir. Ardı arkası kesilmeyen ölçüsüz tüketim eğilimleri dengeyi istisnai bir durum haline getirirken dengesizliği de bir kaide konumuna yerleştirmektedir.

İsraf ve sonuçları

İsraf, kişinin ürettiğinden fazla tüketmesi ya da gerekli olandan fazla harcaması, aşırı tüketim yapılması demektir. Aşırı tüketip elindekini ve avucundakini hoyratça savurana, yani israf edene de “müsrif” denilmektedir. İsraf, bir tüketim çılgınlığı ve savurganlık olduğu içindir ki, hem kişisel boyutta hem de toplumsal boyutta ciddi zararlara yol açar. İsraf, insanı egoist bir yapıya büründürür ve zuhur eden aşırı tüketim sonucunda şahsi ve ailevi bütçeler büyük zararlar görür. Bütçesi zarar gören kişi ya da toplum zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için önce, varsa tasarruflarını kullanır. Tasarrufları erittikten sonra ise zorunlu olarak borçlanmaya gider ve bu da beraberinde başka başka birçok soruna yol açar.

Günümüzde büyük bir değişime uğrayan dünyada, tüketim ve yansımaları paralelinde ayakta durabilmenin en önemli yolu ekonomik güç olmaktan geçer. Ekonomik güç olabilmenin yolu da iktisattan, üretimden ve aşırı olmayan tüketimden geçer. Üretimi aşan her tüketim yeni bir borçlanmayı getirir ki, üretimi aşan kısım karşılanabilsin. Ve israf sonucu oluşan her borç, yeni bir dışa bağımlılık doğurur ki; bu da, ülkelerin günümüzde savaşılmadan fethedilmesindeki en büyük etkendir. Birey ve toplum olarak fethedilmek istenilmiyorsa, tüketimin bu yansımalarına dikkat edilmeli; ne çok cimri olunmalı ne de aşırı tüketen… Olması gereken iktisat biliminin bizlere söylediği ölçüde bir denge tutturmalı ve kaynakların adil dağılımı sağlanmalıdır; her ne kadar bu söylenen teoride basit, uygulamada zor olsa da.

 

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..