Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '11

 
Kategori
İzmir
 

Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı ve Sorunları

Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı ve Sorunları
 

Panel: Türkiye'de TİYATRO YAYINCILIĞI ve SORUNLARI (M. DEMİRKANLI, M. DEMİR, Ö. NUTKU, Y. ÖĞÜT)


Mart ayına, 18. İzmir Avrupa Caz Festivali kapsamında, İKSEV'de verilen "Caz Müziğinde Tarihi Dönemeçler" konferans dizisi ile girdik. Değerli caz tarihçisi Francesco Martinelli'yi her yıl dinlemek çok büyük keyif. 5. İzmir Uluslararası Kukla Günleri'nin yoğun programı arasına 1. Uluslararası İzmir Animasyon Festivali ile Ege Kitap Günleri etkinlikleri karıştı, son haftamız Kütüphaneler Haftası idi, 29. İzmir Tiyatro Günleri'ne nasıl kavuştuk, anlayamadık. Doğrusu tetikte olmak gerek. Geçen yıl da ne zaman biletler hazırlandı, duyuruldu mu, demeye kalmadan hissi kalbel vuku ile Sabancı'nın merdivenlerini heyecanla tırmanmıştım. Bu yıl ise İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin internetteki Kültür Sanat Sayfası'nın merdivenlerini ağır ağır çıkmak gerekti, sayfa çok ağırdı! Bilgisayarın başına akşamın onunda oturmuştum, ertesi sabahın üçüne doğru 12 temsile de istediğim günlerde yer bulabildim. Bu savaştan, sabreden derviş olup çıktım. Ertesi gün, 10 Nisan'a dek tüm biletlerin tükendiğini öğrendim.

Oyuncularla oyun sonrası söyleşiler bu yıl yok ama çok önemli bir panel var. Daha doğrusu "var idi", kaçırdınız! Konusu, "Türkiye'de Tiyatro Yayıncılığı ve Sorunları" idi. Tiyatro ile aramda sevgiden büyük bir bağ yok, elbette dışarıya karşı bunun adı, "meraklı" oluyor.

Benim gibi bir iki "meraklı" ile tiyatro dünyasının zaten içinde olan akademisyen, oyuncu ve yazarların dolduramadığı oditoryumda, iki saat boyunca, duyup dinlediklerime hayıflanmak ve sorundan birinci derecede sorumlu kitlenin, salonda olmamasına üzülmekti duyumsadıklarım. Yılmaz Öğüt, Mustafa Demirkanlı ile Murat Demirbaş'ın konuk olduğu paneli, çok değerli hocamız Prof. Dr. Özdemir Nutku yönetti. Özdemir Bey, konukları tanıttıktan sonra "Dergiler olmadan tiyatro tarihi yazılamaz. Dergi almalıyız, tiyatro kitapları almalıyız." dedi.

21 yıllık yayıncı Yılmaz Öğüt, Mitos Boyut Yayınları'nın sahibi. Türkiye'de ilk tiyatro kitapları yayıncısı. Genç oyun yazarlarını yarışmaya çağırıyor ve onların oyunlarını kitaplaştırarak ülkemize tanıtıyor. "Keşke o oyunlar oynansa da yazarlarımız tanınsa..." diyor. Tiyatroya katkısı çok Mitos Boyut'un. Alanında tek.

Yılmaz Bey, o gün, depolarında bekleyen çok kitap olduğunu söyledi, söz gelimi Sermet Çağan'ın Ayak Bacak Fabrikası'nın 1993 baskısını hala satıyorlarmış. Sonra sözlerini şöyle sürdürdü: "Ayak Bacak Fabrikası'nın ilk baskısı 2000 adet. Önceleri kütüphaneler biraz kitap alıyorken 2001'den beri bu da kesildi. Yabancı kültür merkezleri de satın almamaya başladı. Öğrencilere gelince, ekonomik yetersizlikler nedeniyle arkadaşlar arasında bir özgün baskının fotokopileri çoğaltılmakta. Okuyucuların yayından habersiz kalmalarının en büyük nedeni, kitapçıların, satış yetersizliğinden raflarına tiyatro kitaplarını koymamaları. Reklam da veremiyoruz. Mitos Boyut'ta 600 yerli, 320 yabancı oyun var."

Yabancı oyunlar konu edilmişken Özdemir Hocamız, çevirilerin özgün dilden yapılması gerektiğini ekledi; Çehov ile İbsen İngilizce'den çevirilmemeli Türkçe'ye...

Murat Demirbaş, yedi yıldır Sahne Dergisi'ni çıkarıyor. Aslında tiyatro oyuncusu iken, dergiciliğe dönüşmüş yaşam biçimi de. Artık dergide, opera ve bale ile ilgili yazılar da yerini buluyor. Andante Dergisi bir gelenekle sürüyorken opera bale, görsel sanatlar oldukları için Sahne'ye girince hem dergide buluşturuluyorlar hem birlikte dergiyi varsıllaştırıyorlar.

Mustafa Demirkanlı, 1991 yılında Yılmaz Öğüt ile başlamış dergiciliğe. Her sayı dvd de veren Tiyatro Tiyatro Dergisi, Türkiye'nin en eski tiyatro dergisi.

Yayıncılığın sorunlarından konuşurken dergiciliğin zor ama sevilen bir iş olduğu da içtenlikle anlatıldı. "Bize ne içirdiler de bu işi yapıyoruz?" esprisi ile söyleşi sürdü, doğrusu yayıncılarımızda yalnızca yayın yaşamlarını sürdürmek ama nitelikli iş yapma isteği var.

Örneğin Murat Bey, kendilerinin plazalarda, editörlü, sekreterli bir yazıhanede çalıştıklarının sanıldığını oysa iki kişi, beş buçuk metrekarelik bir odada iki masa, tek bilgisayar ile işi sürdürdüklerini ama elbette tüm bölgelerden haber ve eleştiri yazılarıyla katkı geldiğini belirtti. Dağıtımcı sıkıntısının büyüklüğünü örneklerle açıkladı: İstanbul'da Avrupa yakası dağıtımcısı, Asya yakasına geçmek istemiyormuş. Ankara'da işe ilk başladığında dağıtıma kendisi çıkarken dergilerin dağıtım firmasından geliyormuş gibi gözükmesine özen gösteriyormuş ancak bir kez Sevda (Şener) Hoca'ya yakalanmış, "Geçiyordum, kendim bırakmak istedim." demiş. Dergileri birçok kez arabasına doldurup İzmit'e dek de gitmişliği var Murat Bey'in. Öyle hevesle başlanmış ki dergi serüvenine, "dergi, telli mi sırtlı mı çıksın" konusu adeta fraksiyon tartışması havasına bürünmüş, ideolojik göndermelere girilmiş, sonunda telli isteyenler kazanmış, bir ay sonra ilk sayı çıkmış; zamanla da sırtlıya geçilmiş, böylece iki tarafın da istediği olmuş. Arkadaki akademisyen hanımla, bundan oyun çıkardı, diye güldük.

"Genç yazarlar, dramaturglar, okul bitince dergiyi bırakıp başka işlere geçiyor", dedi Murat Demirbaş ve şöyle ekledi: "Yedi yıl dergi yapmak, Türkiye'de çalışmaya değgin çok şey öğretti... Şirket olarak görününce işin ekonomik boyutu büyük. Sigortası, büro kirası, elektriği, suyu, KDV'si derken 5 TL olan dergi fiyatının kitaba göre dergi maliyeti beş-altı kat fazla ve o ay satılmalı. İşte bizim depomuz da eski sayılarla dolu. Ancak çok ilgili ve araştırmacı insanlar, tez hazırlayanlar arayıp soruyorlar. Oysa ülkemizde, tiyatro ile etkin uğraşanlar beş binin üzerinde. Abonelik önemli bizim için. On kişiden biri alsa, yarısı da alsa kurtaramıyoruz. Akademisyen olup da dergide yayınlamamız için gönderilen yazıların arasında özensizce kaleme alınmış olanlar var, bu çok şaşırtıcı. Sonuçta dergi, istenen nitelik ve içerikte değil. İstenmeyen bir şeyi nasıl çıkarırsınız ki... Tiyatrodan para kazananlar, dergi okumuyor. Yaptıkları işin düşünsel yanıyla çok az ilgileniyorlar. Oyun okumayan, yazarları tanımayan oyuncular var, bu acı. Dünya izlenmiyor, tiyatrocularımızın iddiaları olmalı, polemik yapamıyorlar. Dergi, bunun için vardır ancak ilgilenmiyorlar, tartışmıyorlar. Türk tiyarosu, eleştirisiz var olamaz ama kendisi oynuyorsa kendisi merkezdir, kendisinden söz edilmeyen sayıyı yok sayıyor, oyuncu..."

Tiyatro, öncelikle düşünce işçiliğidir. Ayrıca Antik Çağ'dan bugüne hümanizmin resmi, hakların fotoğrafı, uygarlığın tarihçesi, sürdürülebilir insanca yaşamın sözleşmesi olmuştur. Aynı hafta yitirdiğimiz sanatçımız Cüneyt Çalışkur ışıklarda uyusun, Macide Tanır Hanımefendi'ye de geçmişler olsun...

 
Toplam blog
: 101
: 2403
Kayıt tarihi
: 18.11.07
 
 

İzmir'den merhaba! İzmir'de, Göcek'te, Marmaris'te, Milas'ta, Söke'de, Bodrum'da sonra yine İzmir..