Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '16

 
Kategori
Futbol
 

Üç yanlış bir doğruyu götürmek üzere

Bana göre Fenerbahçe yönetimi son 5 senede 3 büyük yanlış yaptı.

 

Birincisi, Aykut Kocaman ve Ersun Yanal gibi teknik direktörlerden sonra yapılan teknik adam seçimleri. Bu kararlar, Fenerbahçe' nin bir sistem, teknik direktör takımı olmasını engelledi. Başarılı olan tüm teknik adamlar bir şekilde yollandı veya gitmeleri için ortam oluşturuldu. Ayrıca yapılan teknik direktör seçimleri, Fenerbahçe için yeterli değildi. Bile bile lades denildi. Bu seneye Pereira ile başlamak, bu hatalar zincirinin en büyük halkası oldu. Zirvesi oldu. 

 

Başta taraftarlar olmak üzere camianın geneli 3 Temmuz sürecinin hatırına buna sesini çıkarmadı. Büyük haksızlığa uğramış olan camianın önceliği sportif başarı değildi. Fenerbahçe taraftarı açısından, Yönetimin aldığı hatalı sportif kararlar önemli gözükmedi. Cılız eleştiriler, gür destek ile susturuldu. Sorgulayanlar düşman ilan edildi. 

 

İkincisi, Fenerbahçe doğru bir kadro mühendisliği yapamadı. Aykut Kocaman' ın 2011' deki takımı da çok üstün bir takım değildi. Ersun Yanal' ın takımı da. Her iki hoca da ellerindeki kadrodan en iyisini almayı başardılar. Çünkü ikisi de sistem hocası idi. İkisi de beğenirsiniz beğenmezsiniz bir oyun karakterini sahaya yansıtan takımlar ortaya çıkartmışlardı. Bilimsel çalışmayı seviyor, futbolcularının sınırlarını zorluyor, Avrupa seviyesinde idman yaptırıyorlardı. 

 

Bu hocalara sağlanan kadrolar asla üst seviye kadrolar olmadı. Örneğin bir Zico' nun, Pereira' nın elindeki kadrolar kadar güçlü kadrolar değildi. Bunun en büyük sebebi, yönetimlerin hatalı kadro yapılanmaları idi. Baroni, Josef gibi düz orta saha oyuncularına, Guiza, Fernandao gibi sınırlı yetenekte forvetlere milyonlarca Euro saçarken "kadro mühendisliğinden" bihaberdiler. En iyisini biz biliriz anlayışı her seferinde duvara tosluyordu. 33-34' lük sönük yıldızlara astronomik ücretler ödenirken, günü kurtarmak ve taraftara hoş gözükmek hedeflenmişti. Oysa, bu modern futbolun gerçekleri ile asla örtüşmeyecek bir hata idi. Transfer bir sistem çerçevesinde doğru yapılmayınca, kadrolar sürekli zayıfladı. 

 

Kadrolar oluşturulurken, kısa vadeli düşünülüyordu. Çünkü en başta uzun vadeli bir felsefe, sistem benimsenmemişti. Fenerbahçe' nin geleneksel hücum ağırlıklı, yeteneğe önem veren, hızlı, göze hoş gelen, agresif futbol felsefesi, Zico' dan sonra rafa kaldırılmış, kendi kültürel yapısına uyumsuz sistemler ile Aragones, Daum ve Aykut Kocaman dönemleri geçirilmiş, sonra kendi felsefesine en uygun hoca olan Yanal getirilmiş, sezon sonu yollanarak, yine kaotik bir döneme dönüş yapılmıştı.

 

Fenerbahçe Spor Kulübü profesyonel futbol takımı bütçesi, modern futbolun gerektirdiği şekilde değil, kesintisiz taraftar desteğinden ötürü özgüveni aşırı yüksek olan yönetimin inanç ve doğruları çerçevesinde kullanılıyordu. 

 

Başta taraftarlar olmak üzere camianın geneli 3 Temmuz sürecinin hatırına buna da sesini çıkarmadı. Büyük haksızlığa uğramış olan camianın önceliği yine sportif başarı değildi. Fenerbahçe taraftarı açısından, Yönetimin aldığı hatalı sportif kararlar önemli gözükmedi. Cılız eleştiriler, gür destek ile susturuldu. Sorgulayanlar düşman ilan edildi. 

 

Üçüncüsü, taraftar ile doğru bir iletişim kurulamadı. Her sene yetersiz hoca ve kadrolar ile taraftara büyük hedefler sunuldu. Burada sadece yönetim değil, medya da hatalı idi. Taraftar hatalara ses çıkarmadığı için, her sene bu durum tekrarlandı. Bu sezon başında bile, hedefimiz UEFA Şampiyonluğu açıklaması yapabilecek kadar futboldan uzak, dünya futbolundan kopuk yönetici ve medya mensupları gördük. Taraftar ile iletişim iyi yönetilemediği için, taraftar ne olup bittiğini asla anlamadı. Ne Aykut Kocaman' ın gidişi, ne Ersun Yanal' ın gidişi, ne İsmail Hoca ve Pereira' nın neden seçildiği, Pereira' ya neden tahammül edildiği açıkça anlatılmadı. Birşeyler söylendi ama tatmin edici açıklamalar yapılmadı.

 

Oysa yapılması gereken, Fenerbahçe için kadro kapasitesi ile uyumlu hedefler çizmek, bu hedeflerin iletişimini doğru yapmak, yönetimin sportif konulardan ziyade daha ciddi farklı konular üzerinde çalıştığını anlatmak idi. Taraftar her seferinde, "yıldızlar topluluğu" olarak lanse edilen vasat kadrolardan üst düzey performans bekledi. Bu hatalı iletişim politikası, bugünkü güven uçurumuna zemin hazırladı.  

 

Başta taraftarlar olmak üzere camianın geneli 3 Temmuz sürecinin hatırına buna da sesini çıkarmadı. Büyük haksızlığa uğramış olan camianın önceliği yine sportif başarı değildi. Fenerbahçe taraftarı açısından, Yönetimin aldığı hatalı sportif kararlar önemli gözükmedi. Cılız eleştiriler, gür destek ile susturuldu. Sorgulayanlar düşman ilan edildi. 

 

Fenerbahçe yönetimlerinin son 18 yılda belki de en büyük doğrusu kulübün tesisleşmesine ve markalaşmasına yönelik katkıları oldu. 18 yılda Fenerbahçe gerçekten kulüp olarak büyüdü, mali imkanlar olarak büyüdü ancak sportif yönden tatmin edici bir tablo çizemedi. Fenerbahçe' nin bugüne kadar sportif konular dışında yaptığı yatırımlar, kurduğu tesisler, gelir elde edici projeler çok doğru işlerdi. Kulübün vizyonunu genişletecek, geleceğini teminat altına alacak işlerdi. Burada da Başkan Yıldırım' ın büyük emeği var. 

 

Ancak maalesef yukarıda saydığım üç yanlış, 18 yılın bir doğrusunu götürmek üzere. Son 5 yılın hataları, 18 yılın doğrularını silmek 

 

Başkan Aziz Yıldırım' ın ve Yönetimin önceliği sportif başarı olmayabilir. Kabul. Ancak bunun iletişimini çok daha iyi yapmak zorundalar. Kulüpte bu konularda kendilerine yol gösterecek kişiler olup olmadığını bilmiyorum ama kurumsal iletişim tarafında bir sıkıntı olduğu kesin. Yıldırım' ın kafasındakiler, heyecanı, Fenerbahçe' nin geleceğine yönelik fikir ve projeleri bence topluma iyi anlatılmıyor. Taraftar bunları ve bunların geleceğe yönelik katkılarını net olarak göremediğinden, daha çok sportif başarıya odaklanıyor ki, haklılar. Siz doğru iletişim kurmazsanız, insanları ciddiye almazsanız sahaya bakarlar. Sahada da birşey göremediklerinde tehlike çanları çalmaya başlar. 

 

Fenerbahçe benim dönemimde 3 yılda 1 şampiyon oldu, yeterli değil mi, zihniyetindeki Sayın Yıldırım ile Fenerbahçe taraftarı arasında bir beklenti uçurumu oluşmaya başladı. İptal edilen yayın abonelikleri, olması gerektiği kadar talep görmeyen kombineler, %50' ye yakın indirime rağmen maça gitmeyen taraftarlar, düşen endüstriyel ürün satış rakamları ve pek keyifli gözükmeyen 1 Milyon Üye Projesi rakamları hep birer sinyal. Güçlü sinyaller bunlar. 

 

Fenerbahçe taraftarı Yönetiminden şunu bekliyor. Beni taraftar olarak görüyorsan, benden fedakarlık bekliyorsan, benimle iyi iletişim kur. "Ben yaptım oldu" deme, "en iyisini ben bilirim deme", beni ihmal etme. Beni müşteri olarak görüyorsan, yönetimde hata yapma. Sportif yönetimi iyi yap. Yapamıyorsan, yapamadığını kabul et ve çekil. Yapabilecek olanı getir. Doğru işler yapın. Biz de o zaman kombine, forma, bilet alalım. Bizi müşteri olarak görüyorsanız, gereğini yapın. Sahada bu seneki rezaletleri bana izletmeyin. 

 

Bence 3 Temmuz haksızlığının psikolojik mağduriyetinden kaynaklanan kredi artık tükeniyor. O pusudan bu yana her Fenerbahçe' li yönetime destek vermeyi bir borç, bir ödev olarak gördü. Hatta söz konusu kulüp değil, vatan savunması idi. Bugüne geldiğimizde, o vatan görevi Fenerbahçe' liler için devam etmekle birlikte, artık sorgulama süreci başladı. Camiada bir inançsızlık gösterisi, eleştirel tepki, ölçülü bir dik muhalif duruş hissediliyor. 3 maç kazansak tablo tersine döner diye düşünenler için kötü haber şu; Fenerbahçe taraftarı saf değil. Aksine çok akıllı ve hem hataları, hem doğruları, hem de haksızlıkları görüyor. Tartıyor, ölçüyor, biçiyor. O boş tribünler bir zeka göstergesidir. 

 

Bursaspor maçı, Advocaat ve takım hakkında çok şey yazılabilir. Ancak önceki yorumlarımı tekrarlamak istemediğimden kısaca özetleyeyim. 

 

Fenerbahçe hangi sistem ile oynuyor belli değil. Futbolcuların görev tanımları belli değil. Fiziksel direnç düşük. Pereira' nın enkazı görülüyor. Bu enkazı Advocaat' ten 3 ayda kaldırmasını beklemek bile esasen imkansızı istemek. 2 sezondur kötü çalıştırılmış bir takımdan, fiziksel direnç ve agresiflik beklemek hayal. 

 

Bursaspor maçında, orta sahasız bir Fenerbahçe izledik. Alper- Ozan- Josef üçlüsü, bu formları, kondisyon seviyeleri ve koordinasyon eksikleri ile açıkçası ilk 5' ten hiç bir takımda banko oynayamazlar.  Hasan Ali ve Wiel beni gerçekten şaşırttılar. Gökhan ve Caner 'i aratmazlar derken, onların %50' si kadar bile performans ortaya koyamadılar. Fenerbahçe tandemi ise, bu yumuşak ve kolay geçilen orta saha nedeniyle çok zor anlar yaşıyor. Hücumda duran top konusunda 2 senedir başarısız olan takım, bu sene savunma tarafında da çok kötü bir performans ortaya koyuyor. 2 maçta kısa oyunculardan yenen 3 kafa golü anlaşılır gibi değil. 

 

Advocaat' in elinde bence mental açıdan bitik bir kadro var. Fiziksel açıdan zaten bir enkaz. Futboldan biraz anlayan herkes, bu kadronun kalitesini çeşitli açılardan eleştirir. Transferde Lens ve Sow alındı. Oysa farklı mevkilerde sıkıntılar vardı. Kaleci, orta sahada 8 ve 10 numara sıkıntısı vardı. İyi bir dağıtıcı santrafor ihtiyacı vardı. Bunlar görülmedi, ya da görülemedi. Ne Lens, ne Sow Fenerbahçe' nin ihtiyacı olan futbolcular değil. İkisi de ciddi katkı yapamaz. Bir kere bunlara top aktaracak adam yok. İki adam var o da kenarda. Salih ve Stoch gibi iki isim kenarda oturmaz. Takımın tek yetenekli futbolcuları bunlar, onlar ya yedek. Nasıl hücum yapacaksın?

 

Advocaat' de mucize değnek yok ise, devre arasına kadar sıkıntı büyük. Bence bu sene devre arasına kadar Fenerbahçe 4. -5. sıraları zorlamalı. 1-2 puan daha kaybederse daha ligin başında yarıştan kopar. Ligin ilk yarısını liderin 8-9 puan arkasında bitirmeye çalışmalı ki ikincilik veya üçüncülük için bir şansı olsun. Bu kadro ve bu moralsizlikten bir galibiyet serisi çıkması zor. Yönetim gerçekçi olmalı, iyi bir iletişim politikası ile taraftara gerçekleri göstermeli. Gerçekçi olmak daha az hayal kırıklığı demektir. Devre arasında ise bu takıma en az 4 yeni takviye lazım. Bu takımdan en az 6 isimle de yollar ayrılmalı. 

 

Advocaat' e güvenim tam. Doğru bir seçim olduğuna inanıyorum. Ancak elindeki kadroya güvenim yok. Takım olabilecek, aynı dili konuşabilecek, reaksiyon gösterebilecek, ayağa kalkabilecek futbolcular gibi gözükmüyorlar. Bu sebeple gerçekçi olmak en doğrusu. 

 
Toplam blog
: 575
: 567
Kayıt tarihi
: 10.05.07
 
 

İlgi alanları ekonomi, para politikası, siyaset, edebiyat, futbol, Türk ve Ortadoğu Tarihi, AB ve..