Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '15

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Uluslaştıkça Türkçe

Bir dilbilimcinin dediği gibi, “Dünya, bireyin ruhunda bir sözlük gibidir; o onu anadiliyle okur.” (A.Dilaçar)  Bu nedenle, bireyin düşünme yeteneğinin gelişimi ile anadili arasında doğrudan bağlantı vardır. Başka bir deyişle, kişi, ancak anadilinin kendisine benimsettiği düşünme düzeni içinde verimli düşünebilir. Çünkü, kişi ancak kökleri bilinç altına varan anadili sözlerinin aydınlığında nesneleri, kavramları açık seçik görebilir; ancak bu ortamda duruluğa erebilir.

Bizim anadilimiz Türkçedir. Biz birey olarak da, ulus olarak da Türkçeyle onun kavramlarını belirtme, yargıları bildirme arasındaki bağı çok iyi kavramak ve bunu sözümüzde, yazımızda  yaşamak  durumundayız. Çünkü  açık seçik düşünmek, düşünceyi yaratıcı kılmak; kısaca dil içinde kendini var etmek buna bağlıdır.

İsmet ZekiEyüboğlu’nun dediği gibi: “ Bizim dil konusundaki başarısızlığımız, kavramlarla  dil arasındaki kopmazbağı göz önünde tutmayışımızdan ileri geliyor. Dili, kavramlardan ayrı bir varlıkmış gibi düşünüyoruz. Dil bir yanda, kavram bir yanda kalıyor. ”Ferdinand De Sausure de  “Dil kağıdın bir yüzü düşünce diğer yüzüdür.” diyor.                    

Bir toplumun gelişmişlik düzeyi “uygarlık” sözcüğüyle karşılanmaktadır. Uygarlık ve dil ilişkisi toplum gibi dilin de gelişmişlik düzeyinin göstergesidir. Bu gelişmişlik dile yansıdığı gibi, dildeki gelişmeler de toplumun kültürel yapısını derinden etkiler. Uygarlaşma bireyin, toplumun dil içinde somutlaşması, yaşam bulması olarak tanımlanabilir de. “Dil devrimiyle gün yüzüne çıktı bireyliğimizin anadili, toplumsallığımızın ulusdili ve devletimizin devlet dili varlığımızın kurucu dili oldu Türkçe.” (Ali Dündar, Dilimiz Düşüncemiz, TDD, Eylül-Ekim 2009)

“Dil bir uygarlık olayıdır. Bir uygarlığın kurduğu dil, başka bir uygarlığın düşündürdüklerini söylemez, yetmez söylemeye. Bir ulus uygarlığını değiştirdi mi dilini de değiştirmek zorundadır.” (Nurullah Ataç, Ulus gazetesi,9 Kasım 1952) Kısaca bir ulusun düşüncesi kendi dilinde gelişir.

Türkçe ulusdil olmadan önce Selçuklu,Osmanlı dönemlerinde yönetimce dışlandı. Osmanlıca yönetim dili olarak Türkçenin önüne geçti. Türkçe unutuldu.Kırsal kesimde yaşayan, okul yüzü görmemiş, okuma yazma bilmeyen halk Türkçenin yaşamasını sağlar. Türkçenin yönetimce unutulmaya bırakılması karşısında halk ozanları Türkçeyi deyişlerinde kullanır. Böylece halk, ozanlar Türkçeden yana emek verirler. Ancak kesin çözüm, dil devrimiyle gerçekleşti.

Kişinin tek başına dilini savunması kuşkusuz çözüm değildi. Bu bir toplum, devlet sorunuydu. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti kurulana dek devletin bir Türkçe sorunu olmamıştır. Ancak ulusal kimliğine kavuşan toplumumuz gündemine dil sorununu taşımış, Atatürk’ün “ Ulus demek, dil demektir. ”   özdeyişiyle onun toplumsal yaşamımızdaki önemini kavramıştı. 

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..