Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Ünal Ün aldı

Recai ŞAHİN

İki kitapla geldi maşallah

Nazar değmez inşallah

“Fethiye Dedikleri” gülmece kaynıyor

Bakalım “Halk Nelere İnanıyor”

***

Fethiye kültürünün, yöre folklorunun gurur kaynağı, Ünal Şöhret Dirlik’in yeni iki kitabı okuyucusuyla buluştu. Birbirinden değerli eserlerinin sayısı yirmi ikiydi. İki daha geldi, etti yirmi dört. Dile kolay, Fethiye kültürüne yirmi dört kitap.

Ne kadar yazmış maşallah

Nazar değmez inşallah

Ünal’ın yazdıklarına, göre herkesin nazarı geçmezmiş. Ama bazı kişilerin nazarı “şıp” diye yakarmış adamı. Diyor ki Ünal:

“Kendi nazarının başkalarına değdiğini bilen veya fark eden kişi nazarının değmesini istemiyorsa, birisi hakkında, güzel, övücü, methedici sözler söylemeye başlarken veya sonunda “maşallah” demelidir… Bazı iyi niyetli kadınlar başkalarının çocuğunu severken “tü çirkin şey, tü edepsiz, tü çirkin avradın doğurduğu” diye hem sever hem yerer”

O zaman bize de “maşallah, maşallah, maşallah” demek düşüyor. Maşallah…

Ünal’ın araştırmalarına göre nazardan korunmak için;

Usulüne göre yazılmış muska taşınır.

Omuzlara, yakalara, saçlara, beşiklere, kundaklara, beşikteki boncuk dizisine göz boncuğu takılır.

Gök boncuk takılır.

Yeni yapılmış bir evin kapısının üstüne sarımsak, küçük kaplumbağa kabuğu ve nal asılır.

Bütün bu takıların rengi mavi olur. Mavi göğün rengidir. Adını da gökyüzünün renginden almıştır. Köylerimizde maviye “gök” denmektedir. Takıların hepsinin amacı ilk bakışı kırmak içindir”

Ünal; “nazar gerçektir, Nazar deveyi kazana, insanı mezara sokar” diyor.

Nazara uğramışsanız da;

Dualar okur veya okutursunuz,

Kurşun döktürürsünüz,

Nazar olan çocuğu süpürgenin üstünde yıkarsınız,

Tuz kavurtursunuz,

Ünal’ın “Halk Nelere İnanıyor” adını verdiği kitabını okuduğunuzda:

Sakız çiğneyen erkeğin gelininin attan nasıl düşeceğini,

Doğum kolay olsun diye yapılacak işleri,

Delik taştan geçmeyi,

Çocuğunuzun akıllı mı obur mu olacağını,

Geç yürüyen çocuğa neler yapacağınızı öğreneceksiniz.

Bu kitabı okuduktan sonra; imamdan evvel camiye girmeyeceksiniz, yatağınızı süpürge ile süpürmeyeceksiniz, yatan çocuğun üzerinden geçmeyeceksiniz, doğacak çocuğunuzun kız mı erkek mi olacağını “şıp” diye bileceksiniz, (“Hamilenin yakınları, kadının haberi olmadan başına azıcık tuz ekerler. Sonra karşısına geçip belli etmeden kontrol ederler. Eğer hamile kadın ilk hareketinde elini ağzına götürürse kız çocuk doğuracağına, burnuna götürürse de oğlan çocuk doğuracağına inanılır.”sayfa 27)

Ayrıca “cin miydi, şeytan mıydı?”, “şeytanın değiştirdiği çocuk “ gibi söylenceleri okuyup “hey gidi günler hey..!” diyeceksiniz.

Bu kitapta bu ve bunlar gibi tam tamına üç yüz yirmi altı başlıkta verilmiş konuyu okuyacaksınız.

Hem de arkadaki sayfada ne var acaba diye merak ederek…

Halk yokluktan, bilgisizlikten ve belki de işine geldiği için böyle inanmış. Ama zamanımız insanı bütün tavrını, bilimden ve modern tıptan yana koymuştur.

***

Gelelim Fethiye tutkunu Ünal’ın “Fethiye Dedikleri” kitabına.

Bir kitabı okurken yanımda mutlaka bir kurşun kalem bulunur. Kitapta önemli bulduğu kısımların altını çizer, yan taraflara çeşitli işaretler koyar, sayfa kenarına anımsatıcı notlar alırım. Ünal’ın bu kitabını okurken şurayı çiz, buradan not al derken güzelim kitap kirli çanağa ya da karalama defterine döndü. Karalanmadık, çizilmedik sayfa yok deseniz olur. Ünalla yakın kuşağın insanlarıyız. Koşuya başladığımız köy aynı. Aynı kültürün ürünleriyiz. Onun bütün kitaplarını ve yazılarını okurken satır aralarında hep kendimi bulurum. Tüm yazdıklarının altına bir imza da ben atarım. Her halde bu kitabı fazlaca karalamamın nedeni budur.

Nasıl karalamam, şu deve başlıklı fıkraya bakın:

Varan bir:

“İki komşu iyice zıtlaşmışlar… Bir tanesi komşusuna “deve” demiş. Adam çok kızmış. O öfkeyle mahkemeye başvurmuş ve dilekçesinde demiş ki: Komşum falanca bana “deve” diyerek hakaret etti. Cezalanmasını istiyorum.

Hakim davacıya soruyor:

- Komşunuz size deve demiş doğru mu?

Davacı:

-Evet doğru hakim bey.

Hakim:

-Madem doğru neden davacı oldun, çıkın dışarı, deyip davayı

düşürmüş.”

Varan iki.

“Çocuk anasıyla tütün dizerken üvey babası da çıkartmaya uzanmış horul horul uyuyormuş. Anasına demiş ki: “ Ana ana ! kaç kocaya vardın?” Anası:

“ Ah ! Oğlum garip anacığın koca yüzceğizimi gördü. Ali, Veli üç ondan eveli, üç Musa, üç İsa, üç Köse, üç Kısa, Ok atan, pamuk satan, rahmetli baban, bir de çıkartmada zıbarıp yatan, kaç oldu oğlum?” demiş…

Ünal şöyle diyor: “Şimdiki kadınlar çok akıllı… Kocanın başına koca taşlar düşsün. Üç taş koysam ocam olur, kime varsam kocam olur” diyorlar.”

Ünal bu kitabında Atatürk’ün Fethiye’ye gelişinden, depremdeki kaymakam Kamil Nezihi Okuş’a kadar birçok konuyu o kendine has üslubuyla işlemiş. Ayrıca dostlarının kendisi hakkında yazdıklarına da bu kitapta yer vermiş.

Ünal’ı dinlemek, Ünalı’ı anlamak çok kolaydır. Fakat O’nu anlatmak da bir o kadar zordur.

( 92. sayfa. Başlık: Ağacı da korkuturlar)

“Birkaç yıl üst üste meyve vermeyen veya çiçeğini döken bir ağaç olursa sahibi o ağacı korkutur:

“Ben bu ağacı keseceğim. İki yılda beri meyve vermiyor”

diyen ağaç sahibi; eline nacağını veya tahrayı aldığı gibi, keseceğim diyerek ağacın dibine varır. Orada bulunan bir komşusu, oğlu veya bir başkası” aman kesme, önümüzdeki yıl iyi meyve verir, vermezse kesersin” der ve keseceği aleti elinden almak ister. Baba “keseceğim” der ve az kalınca bir dalı keser, gövdeye bir iki nacak darbesi vurur. Bu darbe gövdeyi az-buçuk yaralayacak kadar olur.

“Haydi öfkeni aldın, önümüzdeki yıl da vermezse kesersin” diyerek elinden aleti alırlar. Ağaç bir iki darbe almıştır o kadar.

O yıl yaralanan ağaçta meyve çok olur. Bu işleme ağacı korkutmak derler.”

Diyelim ki ağacı korkutup çok meyve aldın. Peki, bir insandan çok eser almak için ne yapılabilir acaba.

Ünal’ın bu yazdıklarının önünde yakamı ilikleyecektim, Ünal ona da izin vermedi. “Halk Nelere İnanıyor” (sayfa-87) kitabında diyor ki ”Birisinin önüne dikilerek veya yönünü birine çevirerek düğmelerinizi iliklemeyin. Siz düğmeleri ilikledikçe karşınızda duran her kimse onun nasibini kilitlemiş olursunuz.”

İki kitap da Fethiye Belediyesi kültür hizmetleri’nce basıldı.

Yazımızı, değerli belediye başkanımız Behçet Saatcı’nın Ünal için yazdığı satırlarla bitirelim:

“Niyazım, Tanrı’dan odur ki;

Ünal Şöhret Hocamızın, gözü görmezlik etmesin!

Kulağı duymazlık etmesin!

Eli yazmazlık etmesin!

YETMİŞLİK

(Dirlik Şöhret Ünal’a-2008)

Yetmiş yaş

Yolun sonu etmesin

Önce iyi bak kendine

Sonra

İyi bak da söyle bize

Dediğin gibi

Kulak duymayıp

Bel bükülecekse

Oraya kimse gitmesin

Var

Yetmişe daya merdiveni

Ama merdivenin

Basamakları bitmesin


Birkaç adım önde yürürsün

İlerileri

Bizden önce görürsün

Baktın iyi değil

Ayak sürürsün

Gittiğin yerden ne haber

Gelinecek gibi değilse eğer

Ne olur tez elden

Bize de haber ver

Bize de haber gönder

Recai ŞAHİN Ocak-2008

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..