Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '12

 
Kategori
Öykü
 

Unutulmasın Diye

Yazarı: İdris Gürsoy

Eser, bir gazetecinin anlattığı küçük hikayelerden oluşur. Yurt dışında açılan okullardan, görev alan öğretmenlerden bahseder.

Altın Belge

Yabancı bir ülkede yeni açılan Türk Okulu için öğrenci ararlar. İkili üçlü ekipler oluşturarak köy köy dolaşır, okulu herkese anlatırlar. Birçok köy gezerler. Ulaşım zor olduğu için yorulurlar. Son bir köy kalır gitmedikleri. Oraya gitmek istemez ama arkadaşı onu ikna edince, son köye gitmek için yola koyulurlar. Uzun bir yolculuğun ardından köye ulaşırlar. Oradaki insanlara okullarını anlatırlar. O köyden sadece bir kişi okula gelir. Başka köyden gelen öğrencilerle okul dolar, taşar. Okul yeni açılmasına rağmen kısa sürede tanınır. Öğretmenlerin olağanüstü çabası da büyük rol oynar. Okul ertesi yıl adını herkese duyurur. Nedeni, okuldaki bir öğrencinin altın belge almasıdır. Ülkedeki en başarılı öğrenciye verilen bu belgeyi alan kişi, önce gitmek istemeyip, sonradan gittikleri köyden okula gelen tek öğrencidir. Bu belgeyi ilk kez bir Türk Okulu öğrencisi alır.

Senin Cennetin Burası

Gideceği yerin haritadaki yerini bile bilmemektedir. Ama oraya öğretmenlik yapmaya gitmektedir. Uzun bir yolculuğun ardından Tataristan’a varır. Büyük bir coşkuyla karşılanır. Türkiye’de bir rüya görür: Kendisine, üç beş çalılık bir yerin, cenneti olduğu söylenir. Kaldığı otelin penceresinden dışarı bakınca rüyasında gördüğü manzarayla karşılaşır. Tataristan’ın kendisinin cenneti olduğunu anlar. Eğitim öğretim faaliyetleri içinde burada geçirdiği zamanları unutamaz. Öğrencilerini, velilerini… Öyle güzel yıllar diye anımsar.

Dokunabilir miyim?

Tataristan’daki ilk Türklerdir. Onlara çok değer verir, hazret diye seslenirler. Kısa sürede halk tarafından sevilirler. Özellikle öğrenciler tarafından. Öğrencilere kurs verirler. Kaldıkları otelin sahibi size dokunabilir miyim, diye sorar. Birbirleriyle kucaklaşırlar. Burada görev alan öğretmenler cüzi maaşlarla çalışırlar.

Ayağımızda Ayakkabı Yoktu

Okulların kapanmasına üç hafta kala Afganistan’da kriz patlak verir ve savaş başlar. Türk Okulunu kapatmazlar. Eğitime öğretime devam etmeye çalışırlar. Büyükelçi okula gelerek savaşın büyüdüğünü haber verir. Öğrencileri okuldan dağıtırlar. Öğretmenler okulda kalmaktadırlar. Sırasıyla sabaha kadar nöbet tutarlar. Bir grup öğretmen Türkiye’ye döner. Bir süre sonra Afganistan’a geri dönerler. Ama bırakıp gittikleri okul eski halinde değil, savaştan nasibini almıştır. Üç ay içinde eski haline getirirler. Savaş yeniden patlak verir. Soyguncular okulu basar. Öğretmenlerin değerli eşyalarına el koyarlar. Bir süre sonra tekrar Türkiye’ye dönerler. Birçok öğretmenin ayağında ayakkabısı yoktur. Çoğu öğretmenin eşyaları da çalınmıştır. Savaşın bitip, okulların açılmasıyla öğretmenler, öğrencilerimiz bizi bekler diyerek tekrar Afganistan’a giderler.

Cennet’te Buluşacaksınız

Öğretmenlerden biri yurt dışına eşiyle birlikte öğretmen olarak gitmiştir. İki yıl sonra mesleğiyle ilgili bir eğitim almak için Türkiye’ye gelir. Eşi hamiledir. Onu arkadaşlarına emanet eder. Çocuğu doğar ama ölür. Arkadaşları telefonla haber verirler. Öğretmen gayet sabırlıdır. Eşiyle tekrar bir araya gelince hüzünlerini paylaşırlar. Diğer öğretmen arkadaşları da birbirlerine destek olurlar.

Çocuğun Düştü

Müdürü olduğu okulda görev yapan öğretmenlerden biri çok heyecanlı, aşk ve şevklidir. Hem derslere girer hem de öğrencilere rehberlik görevi yapar. Çoğu zaman vaktini okulda geçirir, dışarıya pek az çıkar. Bir gün alış veriş için şehre gidince, öğrencilerden birinin pencereden düştüğü haberini alır. Koşarak okula gelir. Keşke okulu terk etmeseydim, diye düşünür. Ya öğrencime bir şey olursa, diye telaş eder. Düşen öğrencinin durumunu sorarlar. Düşen çocuğun kendi çocuğu olduğunu söylerler. Hastaneye giderler. Bir yandan rahatlamış gibidir, kendisine emanet edilen öğrencilere bir şey olmamış, diye. Olayı duyan öğrenciler ve veliler hastaneye koşarlar. Onlar da aynı düşüncededirler. Bizim için memleketini bırakıp gelmiş öğretmenin çocuğuna bir şey olursa, biz ne yaparız, derler.

Yurt dışında öğretmenlik yapanlar oldukça fedakar davranırlar. Birçok şeylerden feragat eder, Türkçe’yi herkese öğretmeye çalışırlar. Yurt dışında yaşarken birbirlerine destek olurlar. Birinin evinde elektrik kesilince, elektriği olan bir başka arkadaşlarının evlerine giderler.

Hasta bir öğretmenin hikayesini anlatacağız şimdi. Anadolu kasabalarında öğretmenlik yaptıktan sonra orta Asya’da bir ülkede Türk Koleji’nin öğretmenliği nasip olmuş. O ve arkadaşları okulun ikmali için ırgat gibi çalışarak okulun kısa sürede açılmasını sağlamışlardır. Başka kalacak yer bulamadıkları için okulda kalırlar. Ülkede sık sık doğalgaz kesintisi olur. Hava şartları çetin olduğu için zor günler geçirirler. Öğretmen öğrencilerini daha iyi yetiştirmek için ne evlenmiş ne de tatil yapmıştır. Bir gün okulda doğalgaz kesintisi, sonrasında da gaz gelince patlama olur. Öğretmen ağır yaralıdır. Türkiye’ye geldikten bir süre sonra vefat eder.

Sevmeyi ve İnsana Değer Vermeyi Öğrendim

Dünyanın dört bir yanında gönüllü olarak eğitim-öğretim seferberliğine katılan öğretmenler, öğrencilerine çok kısa sürede kendilerini sevdirirler. Kısa sürede kendilerini sevdirmelerinin sebebini öğrencilerden biri bir mektup yazarak şöyle anlatır:

“Önce onlara şüpheyle bakardım. Kilometrelerce uzaktan yol, iz bilmedikleri bir diyara gelmişlerdi. Neden gelmişlerdi, amaçları neydi? Ben bu öğretmenler sayesinde tüm insanları, insan oldukları için sevmeyi, onlara değer vermeyi öğrendim. Ben bu öğretmenlerden hoşgörüyü, sevgiyi ve irfanı öğrendim. Okulda yatılı kalıyorduk. Bir gece öğretmenleri odada gezerken fark ettim. Üzeri açılan öğrencilerin üzerini örtüyordu. Ben farklı milletten bir insandım ama o benim rahat uyumam için uykusundan feragat ederek bizi üşütmemek için üzerimizi örtüyordu. Düşüncelerim değişmişti. Ben de onlar gibi olmak için okulumun bitmesini bekliyorum.’’

Beyaz Adam

Tanzanya’da bir Türk okulunda zenci öğrenci ilk derse girer. Okul müdürünün yanından geçerken müdür bey onun başını okşar ve sırtını sıvazlar. Siyah çocuk teneffüste eve koşar ve annesine beyaz adamın kendisini okşadığını söyler. Tanzanya’da açılan Türk Okulu ilk mezunlarını verir ve büyük ilgi görür.

Okulun Önündeki Kız

Küçük kız öğrenci okulun önünden her geçişinde kapıda durur ve içerideki öğrencileri seyreder. Ailesine Türk Okuluna gitmek istediğini söyler ancak ailesi şiddetle karşı çıkmaktadır. İmtihanla okula öğrenci alınacaktır. İlanı gören küçük kız ailesinden habersiz sınava girer ve başarılı olur. Öğretmenlerin ailesiyle görüşmesiyle, kızlarını okula göndermeye karar verirler. Gece gündüz çalışarak en başarılı öğrenci olur ve altın madalya almaya hak kazanır. Eve gidip babasına, altın madalyayı öğretmenlerinin ona gönderdiğini söyler. Babasının artık Türk Okulları hakkında hiç şüphesi kalmamıştır ve durumdan çok memnundur.

Deniz Fenerleri

Sadece öğrenciler değil veliler de Türk öğretmenlerden çok memnundur. Herkes Türk Okullarına çocuk verebilmek için yarışır. Velilerin gözünden Türk öğretmenleri şöyledir: Onlar bizim hiçbir zaman düşünemediğimiz işleri planlayıp yaparlar. Gece gündüz zahmet çekip biriktirdikleri paraları yardım için harcarlar. Öğrencilerin ailesiyle görüşmeler yapıp, mektep içindeki meselelerini kolaylık ile ve herkesin gönlünü hoş edecek şekilde çözüme kavuştururlar.

Ana-Babaya Son Mektup

Ali Balkanlar’da açılan bir okulda öğretmenlik yapmaktadır. Ailesine mektup yazarak helallik ister. Bu yazdığı son mektubu olur. Tuna nehrinde hayatını kaybeder.

Bir Şehidin Anısına

Ömer bir öğretmendir. Dört aylık öğretmenliği sırasında zihinlerden silinmeyecek işler yapar, sözler söyler. Ömer, ilkokulu köyünde, orta öğrenimini bir ilçede tamamlar. Üniversite öğrenimi için yurt dışına gider. Tek isteği öğretmen olmaktır. Be vesileyle insanlara iyiliği, güzelliği, faziletli olmayı ve doğruyu anlatmaya kendini adamış olacaktır. 21 yaşında öğretmen olmuştur. Bayramı öğrencileriyle birlikte geçirmiş, ailesinin yanına gidememiştir. Bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Ömer öğretmen için bütün sevdikleri gözyaşı döker. Ömer öğretmen tarih öğretmenidir. Tarihini bilmeyenlerin, coğrafyasını başkaları çizer, der. Ömer öğretmen çok vefalı ve fedakardır. Çok düşük bir ücrete razıdır. Mesleğini bu kadar seven başka öğretmen görmemiştir. Ömer’in cenazesi çok kalabalıktır. Bütün sevenleri onu uğurlamaya gelmiştir.

Yurt dışındaki Türk okullarına herkes elinden geldiğince maddi ve manevi destek verir. Nahçıvan’daki Türk okullarının giderlerini Ispartalı işadamları karşılar. Maddi gücü olmayan insanlar da kendi zanaatlarıyla ilgili olarak onlara yardımcı olurlar. Türk kolejinde okuyan öğrencilerin diğer öğrencilerden farklı olduğu, birçok kişi tarafından fark edilir.

Bir Gönül Dostunun Üzüntüsü

Hacı Kemal Erimez Tacikistan’da açılan Türk okullarına öncülük eder. Vefatına kadar Türkiye’de de çok önemli işler yapar.

Türk müteşebbisleri Türk okullarına destek olurlar. Her yıl birçok öğrenci mezun olur.  Bu mezuniyet törenlerine Türkiye den birçok kişi katılır. Öğrenciler de Türkiye’den gelecek olan grubu heyecanla bekler, onlar için programlar hazırlarlar.

İzmit Özel Erkul Erkek Lisesi öğretmenlerinden Bünyamin Demiryürek, 1999 depreminde evinin enkazı altında kalarak hayatını kaybeder. Yüksek tahsilini İnönü Üniversitesi’nde yapmıştır. Özel Erkul lisesinde göreve başlamış kısa sürede öğrencileri ile çok iyi bir diyalog kurarak, kendisini herkese sevdirmiştir. Deprem akşamı başka bir öğretmen arkadaşının evindedir. Sohbet ederler, yemek yerler. Arkadaşı ısrar etmesine rağmen kalmayarak kendi evine gider. Sabaha karşı deprem olur ve Bünyamin öğretmen evinin enkazı altında kalarak can verir. Bir öğrencisi Bünyamin öğretmen için bir şiir yazar:

‘’Ben karanlık caddelerin loş sokaklarında elinden tuttuğun,

Köprü altında sesini duyup yanına geldiğin hani,

Hani gözlerine bakıp güldüğün,

Tineri alıp da elinden öğüt verdiğin,

Şimdi kendini şanslı sayan o sökük pantolonlu çocuğum.

Seni hep hatırlıyorum artık.

Etrafı güllerle bezeli bir çelengin ortasında sen varsın,

Ve iyi ki vardın sen…

Yıllar önce yamalı pantolonla bulduğun zaman beni

Üstümdeki çalıntı kazağın sahibini sorarken hani.

Hep gözlerinde yarını görüyordum,

Umutlarla dolu yarınımı senin gözlerinde gördüm ben.

Senin gözlerinde gördüğüm güzelliklerin hepsini,

Ve en güzelini; Acılara gülümsemeyi senden öğrendim.

Şimdi bu takım elbisenin içindeyken ben

Ve sen…

O dualarla dolu kabrindeyken.

Şunu bilmeni istedim rahat ol öğretmenim

Gönlün rahat olsun emi.

Yıllar önce karanlıkta elinden tuttuğun çocuk,

Şimdi yaşatır oldu senin emellerini.’’

Doğuda görev yapan öğretmenler, okullarda, yurtlarda öğrencileri korumacı tavırla doğruyu göstermeye çalışırlar. Birkaç öğrenciyi dağa çıkmaktan vazgeçirmeye çalışırlar. İmkanı olmayan öğrenciler için burs imkanı sağlarlar. Bölge esnafı da elinden geldiğince köyden gelip yatılı kalmak zorunda olan öğrenciler için destek olur. Zor şartlar altında da olsa eğitim-öğretime devam edilir.

Sonuç:

Öğretmenlik fedakarlık isteyen bir meslektir. Özellikle yurt dışına eğitim yapmak için giden öğretmenler biraz daha fazla fedakarlık yaparlar. Evlerini, ailelerini, rahat yaşamayı terk ederek haritada yerini bilmedikleri yerlere giderek, insanlara Türkçeyi öğretirler. Bunu ne derece başardıklarını da Türkiye’de düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarıyla da gösterirler. Her yıl binlerce çocuk arasından seçilen birkaç çocuk Türkiye’ye gelerek olimpiyatlara katılır. Öğretmenlerin ne derece başarılı olduklarını görebiliyoruz. Bu çalışmaya, Türk Medeniyetini oluşturmak için iyi bir yöntem denilebilir. Bu vesileyle, dünyanın birçok yerine Türkiye’nin adını duyururlar.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..