Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Uruguay 1

Uruguay 1
 

Buenos Aires’den kalkan otobüsümüz Gualeguayachu sınırından geçerek Uruguay topraklarına giriyor. Pasaport işlemleri için otobüsten inmemize hiç gerek kalmadan, Uruguay’ lı sınır görevlisinin tüm yolculardan pasaportları toplayıp, ofiste giriş damgasını vurup, on dakika sonra, “ülkemize hoşgeldiniz” demesiyle Uruguay maceramız başlıyor.

Aslında Buenos Aires’den La Plata kentine gidip, oradan feribotla üç saatte Rio de La Plata Halici’nden üç saatte başkent Montevideo’ya gitmek mümkün. Ancak bizim gibi “overland” gezginleri için karayolunu kullanmak öncelikli hedefimiz olduğundan bu yolu tercih etmiyoruz. Ülkeye girmek için Arjantin ya da Brezilya’dan başka da alternatifimiz yok zaten. Çünkü Uruguay’ın Atlas Okyanus’u dışında sadece iki tane komşusu var.

Uruguay tüm Latin Amerika’da Surinam’dan sonra en küçük ülke. Türkiye’nin sadece İç Anadolu Bölgesi büyüklüğünde. Ancak nüfusu üç buçuk milyon olduğu için, kilometre kareye on dokuz kişi düşüyor.

Atlas Okyanusu kıyısı boyunca yolculuk yapıp, sabahın ilk ışıklarıyla, ülkenin başkenti olan Montevideo’ya geliyoruz. Terminalde bir miktar para bozdurup Uruguay Pesosuyla şehir merkezine ulaşıyoruz. Plaza Independencia Meydanı’na yakın bir otele yerleşiyoruz.

Biraz dinlendikten sonra rehber kitabımı alıp tekbaşıma başkent sokaklarını arşınlamaya başlıyorum. İlk kez gidilen bir kenti tanımanın en iyi yolu yalnız olmak ve tüm bilinmedik sokaklara dalıp kaybolmaktır. (Tabi otelin kartının cebinizde olması kaydıyla.) Arnavut kaldırımlarını andıran taşlı sokaklarda sağa sola bakarak yürürken ilk dikkatimi çeken insanların yüzleri oluyor. Sanki binlerce kilometre ötedeki Latin Amerika’da değil, hehangi bir Avrupa kentinin sokaklarında dolaştığımı hissediyorum.

Zira hem insanların yüzleri, hem kılık kıyafetleri hem de cadde ve binalarıyla Montevideo, Latin Amerika’nın değil de herhangi bir Avrupa ülkesinin başkenti gibi. Böyle düşünmeme neden olan bir diğer özelliği de, sokakta gördüğüm insanların büyük çoğunluğunun orta yaşın üzerinde olması. Sadece başkent değil, ülkenin tamamında nüfus oldukça yaşlı. Burada nüfus artış hızı diğer Latin Amerika ülkelerine göre çok düşük. Bir buçuk milyon insanın yaşadığı başkent sessiz, sakin ve yorgun görünümüyle tam bir emekliler kentini andırıyor. Sokaklarda şık giyimli yaşlı çiftler elele, hayatın son demlerinin tadını çıkarıyorlar. Ancak yüzlerinden gençlik yıllarındaki siyasi çalkantıların, askeri darbelerin ve tüm çekilen sıkıntıların hüznünü okumak mümkün.

Ülkenin en önemli simgesi olan, meydanın hemen yanındaki Placio Salvo binası (Güney Amerika’nın en yüksek binası) tam bir sanat eseri. Hemen kıyıda Avrupa’ya ve Amerika’ya gitmeyi bekleyen, içi deri ve et dolu konteynırlar sıra bekliyor. İspanyollar’ın 1828’de kurduğu Montevideo Liman’ı o gün bugündür Avrupa ve Amerika’nın et, deri ve yün ihtiyacının bir bölümünü karşılıyor.

Tüm Latin Amerika’da eğitim ve kültür seviyesinin en yüksek olduğu ülke Uruguay. Hal böyle olunca Montevideo da üniversiteleri, kültür ve sanat etkinlikleri, özellikle tarihçileri ve Eduardo Galleano gibi dünyaca ünlü yazarlarıyla, tam bir kültürel başkent olma özelliğine sahip. Sokaklarda bol miktarda İtalyan restaurantı var. Bunun nedeni son iki yüz yılda buralara zengin olma hayaliyle gelen İtalyan göçmenler. Bu günde ülke nüfusunun % 15 i İtalyan asıllı. Geri kalan büyük çoğunluk İspanyol, az miktarda kırsal kesimde yaşayan ve Gaucho denilen sığır çobanı kovboy yerliler ve onların ailelerinden oluşuyor.

Devam edecek...

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..