Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Us ile gelen insanlık

Us ile gelen insanlık
 

Taştan, topraktan, bitkilerden, hayvanlardan başlayıp insana kadar süregelen bu süreç nasıl bir süreçtir? Peki ya insanın, bitkiler hayvanlar arasından sıyrılıp bu derece gelişimi, başkalaşımı, insanlaşması neden ve nasıl olmuştur? Bu başkalaşmanın açıklamasını bulmaya çalışan birçok isimden söz edebiliriz. Bu isimlerden biri Hollandalı anatom Louis Bolk’tur. Louis Bolk’a göre bu başkalaşmanın nedeni, bireysel gelişmedeki gecikmelerdir. Hayvanlar doğduktan birkaç gün veya hafta sonra yürür, insan ise 1 yıl sonra yürümeye başlar. Hayvanların büyümesi birkaç ay yada yılda biter fakat insanın büyümesi 19 yıl sürer. Hayvanlar tüylü olarak doğar insan ise doğumundan 15 yıl sonra tüylenmeye başlar. İnsan bu ve benzeri birçok durumda embriyo durumda kalır. İnsanın geç kıllanması, geç yürümesi, geç büyümesi gibi gecikmeler aslında insanın yok olmasına sebep olacak güçsüzlüğünü gözler önüne sermektedir. İnsan bu güçsüzlüğünden dolayı çevresine uymaz, uyamaz. Oysa her hayvan çevresine uyar, çevrenin gerektirdiği şartlara uygun olarak yaşayabilir. İnsan çevreye uyamadığından, çevresini kendine uydurmak zorundadır. Hayvanlar kıllanarak soğuğa karşı korunarak yaşarlar. İnsan ise kıllanamayacağından hayvanların derisini yüzüp sırtına geçirerek yaşamını sürdürür. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi insan, çevresine karşı güçsüzlüğünü aşmayı, çevresini kendisine uydurmayı aklını kullanarak başarmıştır. 

Alman antropolog Arnold Gehlen ise başkalaşımı açıklamaya her insanda hayvanlık olduğunu söyleyerek başlar. İnsanın yaşamını hayvanlar gibi çevresine uymasına değil, çevreyi kendisine uydurmasına borçlu olduğunu söyler. Bu durumun insana özgü bir nitelik olduğunu da ekler. Hayvanların bütün davranışlarının doğaya uygun olduğunu, insan davranışlarının ise tamamen doğaya karşı olduğunu ifade eder. Dik yürümenin insanı özgürleştirdiğini, ayaklık etmekten kurtardığını, ayaklık etmekten kurtulmuş ellerin zekanın güdümüyle aletleri işlemeye başladığını savunur. Kısaca insan özgürlüğünü, beyin-el diyalektiğine borçludur diye özetler. Karşıt görüşleri savunan kuramlar da var. İnsanın hayvanla arasında hiçbir nitelik farkı olmadığını insanın sadece gelişmiş zekalı bir hayvan olduğunu öne süren kuramlardır bunlar. Bu kuramlara göre: İnsanı insanlaştıran dilin, beynin işi olduğunu ve maymungillerde de kendilerine özgü bir dil bulunduğunu Gerner ve Schwidetzky gözlemleriyle doğrulamıştır. İnsanda görülen eksik organların görevleri beyne yüklenmiştir. İnsandaki eksiklikler ve eksik organların görevlerinin beyne yüklenmesinin insanda gerilemelere sebep olduğu ileri sürülmüştür . Eğer insan soğuktan korunmak için hayvanların derisini yüzmeyi beceremeseydi, soğuktan donmamak için insan da tüylenecekti varsayım olarak kalmıştır. 

Bilimsel bulgularsa; insanı insanlaştıranın emek olduğunu ileri sürüyordu. İnsan emek harcayarak üretir, hayvan ise doğada bulduklarıyla yetinir. İnsan elleriyle alet icat etmiş ve el yetkinliğini yaptığı işlerle arttırmıştır. Elin işle, işin de elle karşılıklı etkileşimi insanları birbirleriyle iletişim kurmaya itmiştir. Dil de böylece iletişim ihtiyacından doğmuştur. Dil insanı insanlaştıran ama her şeyden önce toplumsal bir varlık haline getiren gelişmelerden biridir. Ormanda hayvanlar tarafından yetiştirilmiş çocukların insanların arasına karıştıklarında insandan doğmuş olmalarına rağmen insanlıktan çok uzak davranışlar sergilemeleri insanın ancak toplum içinde insan olabileceğinin kanıtıdır. İlk düşünen insanın, ilk konuşan insan olduğu düşünüldüğünde, dil tek başına düşünceden soyutlanarak var olamayacağı anlaşılmaktadır. Düşünce ve dil diyalektiği insanı dünyaya açılan ilk toplumsal canlı konumuna getirmiştir. 

Peki ya hayvansal yanımız olarak bildiğimiz içgüdülerimiz? İçgüdü kavramını belli bir olay karşısında gösterilen belli bir tepki bir davranış olarak ifade edebiliriz. Düşmanını gören bir hayvan bağırır, saldırır ya da kaçar. İnsanın nasıl davranacağı ise içinde bulunduğu sosyal ve etik şartlara göre değişkenlik gösterir. Eğer düşmanını gördüğü anda işine kaçmak değil de düşmanına sarılmak geliyorsa düşmanına sarılabilir, hatta öpebilir bile. Ama bu davranışından dolayı içindeki huzursuzluğu da yok sayamaz. İnsanın içgüdüsü işte bu kadar zayıftır. 

İnsanı insan yapan emek, iş, eylemdir. Görme, duyma, tat alma, düşünme, konuşma insanı hayvan kategorisinden kesin çizgilerle ayırır. Hayvanlar davranır, insanlar eylemleştirir. Davranıştan farklı olarak eylem, moral olarak yargılanmış, ahlaksal bir yapı etik gerektiren özgürlükle var olabilen bir kavramdır. Genelleme yapmaya çalışırsak insanın gerçekleştirdikleri eylem, hayvanlarınki ise davranış ağırlıklıdır. 

İnsanı hayvandan ayıran özelliklerinden en önemlisinin düşünmek, sorgulamak, konuşmak, üretmek ve toplum içinde yaşabilmek gibi eylemleri gerçekleştirmesini sağlayan bir kontrol merkezine akla sahip olmasıdır. 

Güner Deniz Ertoğlu 

 
Toplam blog
: 18
: 683
Kayıt tarihi
: 14.06.11
 
 

Kitap, psikolojiyle, felsefeyle, sanatla tiyatroyla hayatımın anlamını bulma uğraşıyla meşgul bir..