Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '13

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Venedikli olmak

Venedikli olmak
 

Yine Niko Guido Klasiği


Her sabah yeni bir heyecanla uyanıyorum Venedik’te ve günün ilk güneşli saatlerini doyasıya yaşamak için kendimi sokağa atıyorum. Bu sırada da uzun uzun etrafımdaki güzellikleri keşfediyordum.

Veneziano

Venedik deyince ilk akla gelen şeylerden biri de muhtemelen yeşil kepenklerdir. Venedikliler bu kepenklere “Venezian” diyorlar. Kendine has bir açılıp kapanma sistemi var. Açıldığında da kapakların duvara bağlı kalmasını sağlayan minik başları var. Aslında oldukça kolay bir sistem; ama açıp kapatmak için ilk olarak bunu bir Venedikliden görmeniz gerekiyor. İstisnasız her evin aynı renkte yeşil kepenkleri var. Açıkçası bu konuda neden yeşilde ısrarcı olduklarını bilmiyorum. Muhtemelen şehirde belli bir uyumun korunması amaçlanıyor. İyi de yapılıyor. Neticede bu kepenkler şehrin birer sembolü kabul ediliyor.

Bir de elbette kapalı kepenkler var. Kim bilir ne kadar zamandır güneş yüzü görmeyen kaderine terk edilmiş evler… Venedik’te birçok evin yıllardır boş olarak kaderine terk edildiği bilinen bir gerçek. Bütün kepenkleri kapalı olan o minik balkonlarında tek bir çiçek açmayan evler gerçekten de üzücü bir görüntü. İtalyancada söylendiği haliyle: Che triste!. “Ne üzücü!”

Dikkatimizi Venedik’in evlerine çevirmişken birkaç küçük ayrıntıyı da söylemeden edemeyeceğim. Genel olarak evlerin kapı zilleri tek standarttır. İtalyan yasalarına göre kadınlar eşlerinin soyadlarını almadıkları için kapıların üzerinde genellikle iki isim görürsünüz. Bir de dünyanın başka yerlerinde kolay kolay rastlamayacağınız kapı tokmakları dikkatlerden kaçmamaktadır. Çirkin ve hatta korkunç insan başı figürlü kapı tokmaklarını Venedikliler çok seviyorlar. Yüksekliği fazla olmayan bazı evlerin giriş katları genellikle boş ya da öğrencilere kiraya verilmiş. Sular yükseldiğinde bu giriş katları da sular altında kalıyor.

Sokaklar

Venedik’in evlerinden dikkatinizi sokaklara çevirdiğinizde hemen hemen her meydanda ya da sokak başlarında bulunan müzisyenlere denk gelirsiniz. Her biri ayrı yetenekte bu müzisyenleri geçtiğiniz yol boyu dinlemek gerçekten Venedik’te bulunmanın ne kadar da özel ve şanslı olduğunuzu size hatırlatıyor. Kendinizi gerçekten şanslı hissediyorsunuz; çünkü hem görüş estetiği kazanıyorsunuz hem de ruhunuz okşanıyor. Bazen şehir size hüzün veriyor, ama o hüznü bile seve seve kabulleniyorsunuz. Zira bu şehrin içinizde bir yerlerde bir şair büyüttüğünü fark ediyorsunuz. En güzel dizeleri sana yazacağım Venedik; çünkü sen benim en eşsiz sevgilimsin.

Venedik için o kadar çok şey yazdım ki ve yazmaya da devam ediyorum. Bu şehirde aldığım her nefes bana ayrı bir ilham veriyor sanki ya da Venedik’e ait ne varsa onu hatırlatan her bir ayrıntı yeniden ve başka cümleler kurmama neden oluyor. Ancak ruh halime göre cümleler bazen baldan tatlı bazen gözyaşından acı oluyor. Sevgili Chiara siyah-beyaz bir Venedik fotoğrafı göstermişti bir keresinde. Özel bir projesi için seçmiş beni. Bir yabancının gözünden Venedik izlenimleri…

Aldım elime fotoğrafı ve yatağıma uzandım. Pencerelerden sarkan çiçekler, Binalar arasında uzanan çamaşır ipleri ve boy boy asılmış çamaşırlar... Bu şehir sana ne ifade ediyor Serap? Senin için Venedik ne demek?

Benim Venedik’im

Venedik bana ne ifade ediyor?

Chiara’nın sorusuna cevap aradığı dönemlerde Venedik beni fazlasıyla depresif yapmıştı. Belki de beni üzen şeyler olmuştu. Şimdi net hatırlayamıyorum. Aklımda kalan sadece bu şehrin o an için bana ne ifade ettiği gerçeğiydi.

Bu şehir çok yaşlı, çok yaşanmışlık var bu şehirde. Geçtiğim her sokakta o yaşanmışlıklara o anılara değiyorum ve bu bana onlardan bir şeyler katıyor. Bu öyle ağır bir enerji ki bazen beni fazlasıyla yoruyor ve bazen de hüzne boğuyor. Fakat aynı zamanda çok adil ve de çok eşitlikçi bir şehir Venedik. Kimsenin kimseye hava atma kaygısı yok; çünkü kimse bu şehirden daha ihtişamlı değil. Gözler şehrin güzellikleriyle sarhoş ve o nedenle kimse güzel olma kaygısı taşımıyor. Ben bu şehirde hiç olmadığım kadar doğal ve hiç olmadığım kadar kendimle barışığım. Başkalarından hiç bir beklentim yok. Evime yürüyerek gidiyorum. Bana eşlik edecek, arabasıyla beni kapıma kadar bırakacak kimse yok. Ben de herkes gibi her gün sayısız köprüyü yürüyerek geçiyorum. Burada olduğum için kendimi daha özel, ama daha olgun hissediyorum. Fakat hayat bu şehirde daha sade, daha az karmaşık, daha rutin. Günlük yapabilecekleriniz de sınırlı, yüzler hep aynı. Etrafınıza dikkatle bakarsanız, her gün aynı saatte aynı yerden geçen insanlar görürsünüz ve zamanla bu insanların varlığına alışırsınız. Herşey aslında bu kadar gerçek dünyadan uzakken size nasıl o kadar tanıdık gelebilir ki?

 

 
Toplam blog
: 79
: 5412
Kayıt tarihi
: 25.10.11
 
 

Dr. Serap Mumcu Geronazzo, Padova Üniversitesi Tarih bölümünde doktoramı tamamladım. Tarih, Sanat..