Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '10

 
Kategori
Otomobil
 

Vize mi dert, belge yenilemek mi?

Vize mi dert, belge yenilemek mi?
 

Aman Tanrım!Ruhsatımda vize için yer kalmamış.

Şimdi ne yapmam gerekiyor. Araç muayene istasyonuna gitsem oradan yenisini verirler mi acaba? Veriyor olmaları lazım. Mantıklı olan bu…

Biraz araştırıyorum. Ek1 belgeden bahsediyorlar. Nereden alınır bu Ek-1 belge? Şoförler cemiyeti çıkıyor karşıma. Evet, bu cemiyete biraz para çıkmamız gerekiyor anlaşılan. Düzen böyle kurulmuş. Sonra öğreniyorum ki Trafik takip büroları diye bir sektör var. Birileri sizin adınıza belge dolduruyor, takip edip, belge çıkartıyor. Bu durum nerede olduğunu bilmediğim Şoförler odasını aramaktan daha iyi. Ek-1 Belgemi alıyorum ve Dosya için 15TL alıyor benden.

Çarşamba Saat 08:00

Aracımı muayeneye sokmam gerek. Çiğli Araç muayene istasyonuna gidiyorum. Önce egzos pulu almam gerektiğini öğreniyorum. İstasyonun yanında bu işi yapan bir Opel servisi var. Oradan pulumu alıyorum. Şanslıyım aracıma ücretsiz chek-Up teklif ediyorlar. Hemen kabul ediyorum. Bir de üstüne ücretsiz hediye kuponu çeki veriyorlar. Şimdi vizeyi sorunsuz alabilmek için daha umutluyum. Araç muayene istasyonunun Ofis kısmından sıra alıp evraklarımı teslim ediyorum. Ücreti peşin tahsil ediyorlar. Kredi kartı kabul etmiyorlar. Neyse ki hazırlıklıyım sorun olmuyor. Aynı sıra numarasıyla dışarıdaki kapılarda sıranı bekliyorsun. Fazla beklemeden sıram geliyor. Aracımı teslim ediyorum. Arka kapıdan işlem bittiğinde arabamı teslim edeceklerini söylüyorlar. 10-15 dk içinde aracımı teslim alıyorum. Şimdi sıra oradan aldığım belgeler ve makbuzla emniyet müdürlüğüne gidip ruhsatımı yeniletmem gerekiyor. İşler tıkır, tıkır yolunda gidiyor.

Saat 10:00

Karşıyaka Emniyet Müdürlüğünden içeri giriyorum. Ne güzel içerisi kalabalık değil Q-matic de var. İşim çabuk bitecek gibi görünüyor. Sıra almam gerek ancak tuşlar bantlanmış bir türlü nasıl olacağını beceremiyorum. Görevli bir memur çok da nazik olmayan bir ses tonuyla “sıra sabah sekize kadar veriliyor” diyor. Çaresiz geri dönüyorum. Aklımda “Mesainiz kaçta başlıyor? Kaçta gelmem gerekiyor?” Diye sormadığım” için kendime kızdığım sorular var. Kendi kendime 7:30 da gitsem iyi olur kararı alıyorum.

Perşembe Saat 7:30

Emniyetin kapısındayım. İçeriden birinci kattan aşağıya giriş katına uzanan bir kuyruk var. Kuyruğa giriyorum. Saat sekizde kuyruk ilerlemeye başlıyor. Üç ayrı sıra numarası var. Şahıs Araç tescil butonuna basıyorum. Numara alıyorum. Önümde 30 a yakın kişi olmasına rağmen 4 numarayı alıyorum. Anlaşılan çoğu ehliyet için gelmiş. x numaradaki memur sıra almaya başlıyor. Diğer memurlar henüz yerlerinde bile değiller. İşlemler çok uzun sürüyor. Sıra bana geldiğinde y numara daki memur yerini alıyor. Sıra bende ve y numaradaki memurun ilk işi ben oluyorum. Dosyamı uzatıyorum. Takipçiye hazırlatıp 15 TL verdiğim dosyanın tam olduğuna eminim. “Nakil işi” diyor. Çok memnun değil bu işten. Aracın rengi kısmı ruhsatta mirage yazıyor. Bilgisayardan baktığı sistemde bu kısım boş. “Mirage ne renk?” “Kendi orijinal rengi mi?” Gibi sorular soruyor. Yanıtlıyorum. “Bunu sormamız lazım” diyor. Ankara plaka olduğu için Ankara ya soracaklarmış. “İki güne cevap gelir” diyor. “Yarın değil, pazartesi gel” diyor. Ayrılacakken “Ruhsatın diğer sayfasını da değiştirmişken, rehini de kaldıralım” diyor. “Bankadan rehin kaldırma yazın varsa, bir daha masraf yapma.” Ne kadar iyi niyetli diyorum. Evde dosyama bankadan almış olduğum noter onaylı yazıyı ve fotokopisini de ekliyorum. Artık öğrendim her şey iki nüsha olacak; bir aslı, bir fotokopisi…

Pazartesi.. Yine saat 7:30 da oradayım. Yağmur yağıyor. Kuyruk bu sefer dış kapıdan başlamış. Ters bir durum yağmur yağmıyorsa içeride, yağıyorsa dışarıda kuyruk olunuyor kanısına varıyorum. Saat 8:00 sıra alımı başladı. Kapıdaki memur kapıya kimlik bırakmamızı istiyor. Bu sefer 5 numarayı alıyorum. Ama ben işlemi yapan memura nasıl denk geleceğim bilmiyorum. x numaradaki memur sıra almaya başlıyor. Diğer memurlar yine henüz yoklar. 15 dk sonra y numaradaki memur geliyor. Gelir gelmez birisi dosya uzatıyor. “Bırak bir nefes alayım” diyor. Ortadan kayboluyor . x numaradaki memur benim sıramı çağırıyor. Dün y numaradaki memura dosyamı verdiğimi söylüyorum numaramı ve dosyamı onun önüne koyuyor. Sıradaki numarayı çağırıyor. Nihayet mumur geliyor. x numaradaki memur benden bahsediyor. Bankoya gidiyorum. Ankara plakalı araç diyorum. Yazı yazılacaktı diyorum. “Biz o yazıyı yazamadık.” Telefon açacaktık ama telefonda açamadık diyor. Niye telefon numarası alıyorsunuz o zaman diye soramıyorum. Rehin kaldırma yazısına ihtiyaç duymuşlar. Dosyayı veriyorum. Rehini koyan banka şubesi ile rehini kaldırma yazısını veren şube farklıymış. “Olmaz” diyorlar. Nasıl olmaz? Bilgisayar ağı denen şey emniyete girememiş desem Ankara plakalı aracın sicilini bilgisayarlarından görebiliyorlar. Nerelerden kredi aldığınızı bırakın başka şubeleri, başka bankalar bile görebiliyor. Ona göre kredi veriyorlar desem faydası olmayacak biliyorum. Yüz ifadeleri ve bakışları kararlı bir olmaz da aslı duruyor. Dosyamı iade ediyorlar bankadan yazı getir diyorlar. “Ankaraya mı gideyim.” Diyorum. “Ankara’dan yazı alıp size getirip sizin tekrar Ankara’yla yazışmanızı mı bekleyeyim” diyemiyorum. Onun yerine bu şekilde kaç gün trafikte dolaşabilirim sakıncası var mı? diye soruyorum. "Bizim için yok ama denetlemedeki arkadaşlar ceza uygular" diyor. Dosya yı geri alıp merdivenlerden aşağı inerken. Nereden ne alacağımı, nasıl alacağımı düşünüyorum. Tanrım bu kabus olmalı diyorum. Sonra Rehini ben kaldırmak istemedim ki o teklif etti. Rehin kalsın onu satarken düşünürüm diye aklımdan geçiriyorum ve geri dönüyorum. Dosyayı teslim ediyorum. Ve cevabı biliyorum: Ankara’ya yazı yazılacak. İki günde gelir. Yarın değil, sonraki gün gel. Bu arada ben çalışıyorum iş yerinden her gidişim için izin almam gerekiyor. Gittikçe izin istemek de bir işkenceye dönüşüyor. Ancak müdürüm benden daha rahat.

Çarşamba saat 7:30 Emniyetin dış kapısında kuyruk yerine toplaşma var. "Sıra yok mu?" diye soruyorum. Bir genci gösteriyorlar. Elinde kağıt kalem gelenlerin isimlerini yazıyor. İsmimi yazdırıyorum. Ama durumu anlatıyorum. Artık tecrübeliyim. "Böyle olmaz" diyorum. Sıra olmamız gerekir. Yoksa kimse seni dinlemez kapı açıldığında elindeki listeyle kalakalırsın. Etraftakiler de onaylıyor. "Listeye göre sıraya girelim" diyorum. İsim okunarak sıraya giriyoruz. Kapıdaki kuyruk her gün değişiyor. İçerdeki memurların durumu hiç değişmiyor. Saat sekizde x numaradaki memur sıradan alıma başlıyor. Saat 08:30 a doğru diğer memurlar. Artık iyice öğrendim önceki günlerden dosyası kalanlar sıra beklemiyorlar. Onların işi bittikten sonra Q-matic i açıyorlar. Bankoya gidip “Ankara plakalı araç için yazının cevabı gelecekti” diyorum. “Yazışmaya gidip yazıyı aldın mı” diye soruyor. Yazışmaya gidiyorum. Heyecanlıyım… Ya cevap gelmediyse… Neyse cevap gelmiş. Yazıyı oradan alıp diğer memura veriyorum. "Yarın akşam 16.30 gel, belgeni al" diyor.

Perşembe 16:30 Emniyetin dış kapıda sıra yok. Yukarı kata rahat çıkıyorum. Kalabalık bir grup var. Bir memur isim isim okuyup dosyaları veriyor. Sesi oldukça gür. Salonun her yanından duyuluyor. Ama ismimi hala okumadı. Ve okuma işi bitiyor. “Benim ismimi okumadınız, bugün belgem verilecekti” diyorum. “Dosyayı verdiğiniz memura gidin, takılmıştır.” diyor.y numaradaki memur orada ona gidiyorum. Durumu anlatıyorum. Bende takılan dosya yok diyor. Bu iyi mi, kötü mü anlamaya çalışıyorum. Kimyamın bozulduğunu hissediyorum. “Bu beyin dosyasını hazırladığımı iyi hatırlıyorum.” Diye bağırıyor diğer memura. Birkaç masaya bakıyor. Bulamıyor. "Otur bekle sen. Amirin masasındadır. Gelir birazdan" diyor. Bekliyorum. Mesai saati bitmek üzere memurla göz göze geliyoruz “n’oldu acaba” diyorum. Diğer memurun yanına gidiyor bir şeyler konuşuyorlar. y numaralı bankodaki memur üzgün gibi diğer memur “yarın gel, amir imzalamıyor” diyor. Amir ne zaman geldi, Kim gitti sordu da imzalamadı, Benim dosyam bulundu mu? Hiçbir fikrim yok. Bütün belgelerim asıllarıyla birlikte kaybolsa, belgelerimi onlara teslim ettiğime dair elimde hiçbir kanıtım olmadığını fark ediyorum. Vize için imzaya yer kalmadığından belge yenilemek için 6. Kez Emniyet Müdürlüğüne gelmem gerekecek. “Acaba bir emniyet müdürü personeline aynı iş için 6 kez izin verir mi?” diye aklımdan geçiriyorum. Yarın ofise gittiğimde ruhsat tamam mı diye soracak arkadaşlar . Artık alaya almaktan başka çare yok. Dipsiz bir kuyu bu… Ruhsattan umudumu kestim. İzin için müdürüme gidemiyorum. Müdürüm beni işte biliyor.

Cuma 16:00 Emniyet Müdürlüğü... Manzara aynı.. Tok sesli memur isim okumaya başladı. 15-20 isim okundu benim ismim hala okunmadı. Ayaklarıma hakim olamıyorum. Sallanıp duruyorlar. Yanımdaki hanımın ismi okundu. Ya benimki yine okunmazsa... Biliyorum yine okunmayacak. Dün de böyle olmuştu. Kayıp ruhsat çıkarmak ne kadar sürer? Artık kimlik ve trafik sigortasını da yeniletmek gerekecek. Onların aslı da dosyada… Tok ses “Ayhan Ozkan” diyor. “Burada mı?” Burada demem lazım.Sesim çıkmıyor.Çıkamıyor.. Apar topar gidip alıyorum. Şu an tuttuğum dosya, elimde yüceldikçe yüceliyor. O yücelttiğim şeyin içini açıp bakıyorum. Eski ruhsatımdan daha adi bir kağıda yazılmış. Ama umursamıyorum.

Bir an önce eve gidip iş arkadaşlarıma "tamamdır" diye mail atayım diye aklımdan geçirirken telefonum çalıyor. Telefondaki ses “Tamam mı? Şampanyayı patlatalım mı?” diyor.

“Patlatın. Tamamdır.” diyorum.

 
Toplam blog
: 75
: 1153
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

1966 Samsun doğumluyum. KTÜ Mühendislik fakültesi mezunuyum. İzmirde yaşıyorum...