Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '12

 
Kategori
İnternet
 

Web 3.0

İnternet 20 yılını doldurdu. İlk 20 yıl Web 1.0 ile geçti.

Şimdi Web 2.0 ve Web 3.0 var:

Web 2.0, internetteki bilgi paylaşımı, arasüreçlilik, kullanıcı merkezli tasarım ve işbirliği için kullanılıyor.

http://en.wikipedia.org/wiki/Web_2.0

Web 3.0 ise, biraz farklı ve değişkenler biçiminde, semantik ağ, öte-algı-duyu-dil, uç noktada internetin kllanıcı yerine hrşeyi yapması olarak anlaşılıyor / tanımlanıyor.

http://en.wikipedia.org/wiki/Web_3.0#Web_3.0

Her ikisi de eksik ve yanlış anlaşılıyor ve anlatılıyor.

Öncelikle, ilk kez internetin becerdiği atfedilen nitelikler, bilginin daha önceki formlarında da vardı. Örneğin, İngilizce ‘theasurus’lar zaten semantik sözlüklerdir. İnternet henüz bu kadarını bile beceremedi. Bir tek ilkeyi kaçırdıkları için: Arama motoru taramasının ileri-geri gidebilmesi gerekli ki birden çok anlamlı sözcüklerin birden çok eşleniklerinin uygun olanlarını motor seçebilsin, oysa aramalarda genelde tek yönlü metin akışı taraması var.

Ağ 2.0 için önesürülen nitelikler ise, zaten ağ 1.0’da da vardı.

14 yıldır hep yazdık:

Liste veya e-grubun bugünkü bloglardan ve/ya anında yazılan gazete yorumlarından aşağı değil, yukarıda olduğunu, yani yeni kuşağın eski kuşaktan geride olduğunu. Yaygınlaşan internetin, kullanıcıların ortalama zekasının ve bilgisinin yukarı çıkması değil, düşmesi demek olacağını da.

Asıl önemlisi şu:

Dünya nüfusunun en az % 50’si etkin okuryazar değilken, o insanların öte-okuryazarlık gerektiren internetin işlevlerini zihinlerine sokmaları ve dolayısıyla etkince kullanabilmeleri mümkün değil.

Örneğin: 1 internet sayfasında ortalama kalma süresi 4 saniye iken, 15 linkle dakikada 50-60 paragrafı / düşünce birimini, aynı sürede okuyup, anlayıp, meta-tekstleyecek babayiğidin, değil ortalama internet kullanıcısı arasında, dünya bilgisinin tamamına yakınını üreten, 1 milyonda birlik hepi topu 7.000 kişi arasında bile kolay kolay çıkamayacağını kabul etmek durumundayız. Edenler de zaten ‘meta-web’ konumundalar, yani 2. Sanayileşme’nin öncü altkültürlerininin ötesini yaratıyorlar, Gibson’un 30 yıldır hala ulaşılamayan ilk kurmaca bütüncül-siberuzayı gibi.

Diğer bir deyişle, interaktiflik çift yönlüdür. Mentalitenizi değiştirmeden, okyanusluk bilgiden okyanusluk bilgi dolabilen kafatası yaratamazsınız. Tam tersine bu devasalık, daha aptal ve cahil bir kuşak yetiştirir. Öyle de yaptı.

İnternetin olduğu bir dünyaya doğan, başka bir deyişle internetsiz bir dünyayı bilmeyen dijital yerliler, dijital doğanlar, dijital göçmenler, netizenler, nettaşlar denilenler için tam da böyledir: Onlar, internette adı yok diye, Einstein’ı bile yok sayabilirler. Bilgisayarın 1980 öncesi tarihini bilmezler, merak da etmezler. Dolayısıyla zamansal perspektifleri ve retrospektifleri çok dardır.

Onlar da dahil, asıl hiç kimsenin aklına gelmeyen bir durum var: İnternet ergeç çökecek. Bunun nasılı tartışmalı ve olacağını zaten interneti yaratanlar biliyordu ve daha önceden belirttiler. O çöküş onları da çökertecek, 1968’lilerin ve 1978’lilerin karşı devrimlerde çökmesi gibi. O çöküşe karşı, hiç kimse bağışıklık taşımıyor.

Diğer bir deyişle, internet çok kırılgan bir olgudur. Uydular, denizaltı kabloları çok kırılgan teknolojilerdir. Bugün bile dünyanın belli bölgeleri, 7-10 gün telefonsuz, elektirksiz, vd kalabiliyor ve yaşam felç oluyor. Dijital doğanlar, suyun hep akacağını sanıyorlar, çünkü onlar suyun üretilmesi ve akması için hiçbir çabada bulunmuyorlar.

Geliyoruz, onların sanal dünya ile gerçek dünyayı karıştırmasına:

Şizofrenler zaten dış gerçekliği yok sayarlar. Yani, insanın böyleliliğini, daha önceden de biliyoruz. Sanal gerçekliği de, dijital doğanlar başlatmadı veya ilk kez onlar öğrenmedi. Bir kitap da bir sanal uzaydır, bir film de, özellikle de 2000 sonrası yapılanları (3D’leri kastetmiyoruz, meta-realist olanları kastediyoruz)

Geriye pek bir şey kalmıyor doğrusu. Bir tek cahil cesareti kalıyor. Dijital doğanlar ona bile sahip değiller. Değil sürekli psikolojik işkenceye, gerçek bir tokada bile takatları yok. Savaşın sertliği nedir bilmiyorlar çünkü, yumuşak etliler.

Bilgi toplumunun muktedirlerinin ve hegemonlarının izledikleri stratejiyi anlayamıyorlar o yüzden. Sistemi değiştireceklerini sananlar, internet aracılığıyla dozları artan tüketici bağımlısı olmuş durumdalar yalnızca. Ha, bir de ‘ağız yaymalı konuşan cikslik’ yapabiliyorlar tivitte. O kadar.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..